0.6

137 12 4
                                    

Öylece durmuş eve bakıyordum.Durmuş ve anılarıma bakıyordum. Durmuş ve kırmızı kapıya bakıyordum. Sadece bakmak ve bundan öteye geçmemek istiyordum. Camila hızlıca koluma girip beni kapıya doğru götürdüğünde tepki veremiyordum bile. Bir saniye bile beklemeden, zil'e bastı. Hakim emri vermişti, bu gece öleceğim geceydi.

Sessiz ve titrek bir iç çekip kapı'nın açılmasını bekledim. Camila yanımda olduğunu göstermek adına belimi sıvazlarken, kapı açıldı. Derin bir nefes aldım.

İçeri bir adım atığımda, hala hatırladığım o his aynıydı. Dalgın gözlerimle etrafı süzmeye başladım. Tam olarak Justin Bieber partisinde olduğmuz belliydi. Her yer mat ve parlak renklerde düzenlenmiş, evin dekoru hiç değiştirilmemişti. Hala seviştiğimiz kemik beyaz'ı koltuk camın kenarında, başka bir çifte yatak görevi görüyordu. Burukça gülümsedim.
Avize'nin bir mumu her zamanki gibi nerdeyse erimişti. Koltuğun önündeki ağaç gövdesinden orta boy sehpa ve üzerindeki bira şişeleri hatırladığım eski partilerindeki gibiydi. Sonra sehpanın arkasındaki merdivenlere takıldı gözüm. Daha doğrusu merdivenin demir siyah korkuluklarına. Pembe bandanam hala o demirlerden birinde bağlıydı. Benim olduğum gibi.

Kaşlarım ister istemez çatıldığında gözlerimdeki burukluğun farkındaydım. Onu ordan almaya bile tenezzül etmemişti. Hah. Omuz silktim ve saçlarımı geriye attım. Burda olmaz Selena kendine gel. Kendine gel. Camilaya gülümsedim ve içeriye doğru adımlamaya başladım.
Bu berbat elbise ile attığım her adımda bir yerlerimden açık veriyordum. Gerçekten çıldıracaktım. Elbise ile uğraşırken duvara monteli tv gözüme çarptı, pardon battı. Bu şaka mıydı? Çünkü üzerinde hala benim yapıştırdığım çıkartmalar ve ruj izim duruyordu. Tanrı aşkına bu adam evli değil miydi? İnsanın en azından karısına biraz saygısı olurdu. ÖKÜZ. Içimden küfürler ederken, Camila bir arkadaşı'nın yanına uğrayacağını söylediğinde, kafamı salladım.

Öylece dururken dayanamadım ve elimi elbiseden alıp, televizyona doğru yürüdüm. Parmaklarımı çıkartmaların üzerinde gezdirdim. Yapıştırdığım zamanı hissedebiliyordum.

Tanrım bana yardım et.

Sonra arkamdan gelen ince erkek sesi, hareketlenmeme sebep oldu "Selena Gomez, seni burada görmek beni inanılmaz memnun etti." Bu sesi tanıyordum. Arkamı döndüğümde, gamzeleri ile bana tatlıca gülümseyen Anwar üstündeki kırmızı satene dönük parlak gömlek ve siyah kadife pantolonu ile gerçekten çok hoş görünüyordu.

Eskiden annemle oturduğumuz semtten tanışıyorduk. Yani kısaca, biz Justin sayesinde tanışıyorduk. O gittikten sonra, bir kaç ay annemle birlikte kalmıştım. Rehabilitasyona yatmadan önce.
O'na sevimlice gülümseyip kollarımı boynuna dolandım. O'da ellerini açık olan belimde birleştirip, bana sıkıca sarıldı. Kurt kapanında bana kendimi iyi hissettirecek bi başka kuzuyu görmüş gibiydim.

Biz tanıştıktan beş ay sonra, babası'nın zorlaması ile Japonyaya gitmişti. Oradaki işleri idare etmek onun üstüne değildi, ama babasına hayır demek gibi bir lüksü yoktu. Ah babası cidden kuralcı, katı ve korkutucu bir adamdı. Sonunda döndüğünü bilmek beni bu rahatsız ortamda biraz olsun mutlu hissettirmişti. O zamanlar benden hoşlandığını bilsemde çok üstünde durmamıştım. Ondan 6 yaş büyüktüm neredeyse, ve o zamanlar o'ndan daha uzundum.

Sen Justinden de büyüktün Selena.

Kafamı iki yana salladım ve bedenlerimiz ayırdım, ama ellerim hala boynunda ve o'nun kolları da belimdeydi. Kokusu hala aynıydı. Temiz ve nahoştu. İnsanı sarhoş edip başka alemlere götürmeye her an hazır gibiydi.

Ortamın duygusal havasını bozmak için gülerek dudaklarımı araladım "Vay canına, çok uzamışsın."
Gülümsedi ve kafasını sallayıp burnumu mıncırdığında ciddi anlamda rahat hissediyordum. Kollarında hafiflemiştim. "Sende zayıflamışsın." dediğinde kafa salladım.
Tanrım, sizin olmadığınız yıllarda zayıfladım, evet. Hala o hatırladığım mutlu çocuk olmasına sevinmiştim. Gözlerindeki parıltı ister istemez insanı mutlu ediyorudu.

Sonra gözlerim merdivenin basamaklarına kaydı. Onları'ı gördüm. İçim titremişti. Yüzümdeki gülümseme yavaş yavaş söndü.
Beyazlar içindeydi ve yine sivilcelerini kapatmak için fondöten kullanmıştı. O sivilceler, ergenliği geçsede onun yüzünde yer edinmişti. Daha önce ben sürerdim. Şimdi arkasında, elini sıkıca tuttuğu kadına sürdürdüğünü bilmek canımı yakıyordu. Merdivenin üçüncü basamağında durdu, benim bandanamın bağlı olduğu demire elini koydu ve Hailey'in kulağına bir şeyler söyledi. Ardından Hailey hızlıca indiği yerden geri çıkmıştı.

Seni ilgilendirmez, Selena.

Şükürler olsun ki Anwarın elleri belimdeydi, yoksa çoktan düşüp bayılmıştım. Etrafta göz gezdirirken beni fark etmesi ile balışlarımı hemen üstünden çektim. Tanrım, korkuyordum. Anwara döndüğümde benim onu izlediğimi ardından o, beni görünce hemen gözlerimi kaçırdığımı fark etmiş, kafasını geri atıp gülüyordu. Ama eğlendiğini hiç zannetmiyorum. Gülüşündeki kıskançlığı anlamıştım.

Bir daha kafamı hiç Justin'e çevirmedim. Ama gözleri'nin üstümde gezindiğinden hissediyordum. Ensem yanıyordu. Bana ne zaman baksa aynı hissederdim.

Bir kaç dakika sonra içecek bir şeyler almak için masaya yaklaştığımda Camila yanıma geldi. Sessizce Cam fanusun içinden şerbetini kadehine dolduruyordu. Ruju bozulmuş ve eteğinin arkası yırtılmıştı, Kaltakça sırıtırken kolunu, koluma vurup. Durmam için işaret yaptı. Büyük. Bir kahkaha attığımda, elbisemin açık bir yerinden beni cimcikleyip, sonsuza kadar susmamı sağlayacak bakışlarını üstümde gezdirdi. Hala komikti, içimden gülmeye devam ettim.

En sonunda bir kaç konu üzerine sohbet etmeye başladığımızda -ben içimden gülmeyi kesince yani- bir kaç kişi bu sıkıcı ortamı neşelendirmek için bizi oyun oynamaya davet etti. Sevgili çiftimiz de oradaydı. Umursamazca yürüyüp, onlara katıldım. Alkolünde etkisiyle kendimi daha iyi hissediyordum. Ondan kaçmak yersizdi, ki kaçsamda, bakışları ile beni, nereye gidersem gideyim takip ediyordu, omuz silktim ve saçımı arkaya attım. Tam olarak onların karşısına, Anwarın da yanına oturmuştum. Diğer yanımdaki kırmızı saçlı kız, birazdan alkol komasına falan girebilirdi. Titreyen vücudunu fark edebiliyordum.

Oyunun ne olduğu ile ilgili pek bir fikrim yoktu. Sadece şişeyi çeviriyor, önüne ve arkasına gelen kişiler aynı dolaba kilitlenip 7 dakika boyunca orada kalıyorlardı. Klostrofobik bir durumdu. Şu an onun karşısında olduğum için kendime içimden bir küfür ettim. Tabi sevgili karısınında karşısındaydım. Hah, içeri giren kız ve erkekler orda ne yapıyorlar bilmiyordum ama, geceyi birlikte bitirdikleri kesindi.

Şişe bir kere daha döndü ve lanet beni buldu. Bir ucu bendeyken diğeri tam olarak, onlar'ın arasında duruyordu "Eee yani kim'e geldi" dedi tanımadığım esmer tenli, baygın bakışlı çocuk, "Üçünüz'mü girseniz" dedi diğer bir tanımadığım gözlüklü kız. Ben yokken fazlasıyla arkadaş edinmişti sanırım. Bunun üzerine tanımadığım iki çocuk biraz kahkaha attıktan sonra "Ne güzel işte üçlü porno filimi." dediğinde herkes, kahkahaya boğulurken, sinirli bakışlarımı üzerlerinde gezdirdim.

Sonunda Justin ayağ kalkıp "Tamam ben girerim." dediğinde, insanlar o'larken bu yüzsüzlüğü karşısında kendimi geri plana atmayıp, ayağa kalktım. Birlikte dolaba doğru yürüyüp içeri girdik. Bizi kitleyen sevgili eşi Justin'e ve bana bir bakış attı ve beni karanlıkta kocası ile bir başıma bıraktı. Kıskanması filan gerekmiyor muydu?

Sonunda karanlık ve küçük dolapta kilitli kaldığımızda, şeytan tam olarak düşümdeydi. Ya da solumda.

good luck justin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin