Medya'yı ufacık da olsa izlemelisin!
Jimin'den.
____
*✧ ───────── ✧*
Elimde küçüklük yıllarım var. Elimde belki de her şeyimin başlangıcı var. Küçük, kahverengi bir ukulele. Kalçalarımın altında sert ama bir o kadar da rahat bir zemin var. Yanaklarımın üzerinde dinmek bilmeyen tuzlu bir su tabakası. Omzumun üzerinde kemikli ve varlığı ilk defa böylesine nefis hissettiren bir el. Tüm bunlar korur iken varlığını ben ayaklarımı iskeleden sallayarak ukulelemi çalıyorum.
Ölüm kokar sanmıştım buraları. Kokmuyor, aksine palmiyelerin mentollü kokusuna karışan gölün mayhoş kokusu mest ediyor beni. Aynı zamanda yanımda beni seyrederek içkisinden yudumlayan sarhoş olma arzulu bedenin maya kokusu burun direklerimi hoş bir tat ile sızlatıyor. Elimdeki küçük çalgı tarafımca tıngırdatılıyorken notalarını tam olarak bilmediğim fakat severek dinlediğim şarkıyı ufak hatalarım eşliğinde söylemeye çalışıyorum. Dilim tam olarak dönmüyor. İngilizce kelimelerden olsa gerek diyebilmek isterdim fakat sarhoşluğumun yorucu tınısı dilimi hareket ettirmemde oldukça zorlandırıyor beni.
"Bu gece seni arayabilir miyim? Kararımı vermeye çalışıyorum, sadece nasıl hissettiğimi. Bana neyin gerçek olduğunu söyler misin? Sesini telefonda duydum, şimdi artık yalnız değilim. Sadece nasıl hissettiğimi ve artık neyin gerçek olduğunu söyler misin? Çünkü bilemem ben."
Değilmiş. Benden değilmiş bu ses. Etkilenmeden alamıyorum kendimi. Kulaklarımın kıvrımlarından dolanıp zihnime kavuşuyor. Sesim bir müddet kısıldığında farkına varıyorum. Gözlerim korkakça yanımdaki adamın tahtalara uzanmış bedenine yönlendiriliyor. Oldukça korkağım zira ayak bileklerime çiviler batıyor gerginlikten. Çoraplarım bileklerimi kesecekmişçesine tahriş ederken tenimi, ben gözlerimi onun üzerinde bu kadar uzun bir süreliğine tutuşuma sızlıyorum. Korkuyorum, neden parmaklarımı fa majöre geçiremiyorum?Parmaklarımın yanında duran kapoya çarpıyor tırnaklarım. Birkaç notayı Yoongi'nin sesinin ardından kaçırsam da toparlamak uzun sürmüyor. Her gün duyuyorum sesini, her gün barda şarkılarını dinliyorum. Fakat bu gece, nesi var bu havanın? Alkol fazla kaçmış bu sükunete, sebebini bilmek korkutur beni ki daha fazla düşünmemek adına serice ayaklarıma çeviriyorum bakışlarımı. Bileklerimin kaşıntısı duruveriyor. Bu amansız daha da yakıyor canımı.
"Stephen gibi oturuyorsun." hafif kambur üsseme sesleniyor. "Stephen gibi nota kaçırıyor, Stephen gibi hızlıca geri toparlıyor, ardından dans ediyorsun." Parmaklarım duruyor. Şarkı henüz bitmemişken Min'in sözleri ayyaş zihnim için oldukça tehlikeli ve korkutucu. Ancak bir o kadar da korkusuzca koynuna sokulup ağlamak istiyorum. "Saçmalama." Bakışlarım elimdeki minik ukuleleyi oyuyor, yutkunamıyorum ve bundan mütevellit bir miktar boğuk çıkıyor sesim. "Ağlayayım diye yapıyorsun." Başımı sol tarafıma döndürüyorum. Nehirin parıldayan yakamozları dolan gözlerimden öpüyor.
Hıçkırık dolu nefesiyle hafif bir kıkırdama eşliğinde mırıldanıyor. "Hey, stefie." Tişörtümün ucundan çekiştirişlerine son vermek istercesine sırtımı ladin odunundan yapılma iskeleye yatırıyorum. Boğazımda bir yumru var, ve Yoongi sayesinde kocaman bir yük topuna dönüşmüş vaziyette. "Onun canını taşıyormuş gibisin." Sarhoş sesi kısılırken ardından kahkahalarını da yitiriyor. Bolca nefes alması gerekiyor konuşurken. Bira şişem bitmiş olmasına rağmen dudaklarıma doğru dikiliyor. Bu acı sözleri duymamak adına daha çok sarhoş olmak istiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
california'ya hoş geldiniz, yoonmin
Fanficmin, binbir zorlukla oluşturulan, sızılarıyla, inançsızlıklarıyla, fakat bir o kadar da şiddetli olan arzularıyla bir birlik hâline getirmek istediği, Indie Rock gruplarını kurmak adına park'ı ikna etmek ister. "tanrı'nın onlar için efsunladığı bu...