"Seni öldürmem için bana her gün bir sebep veriyorsun, Pranpriya Manoban!"
Elimdeki su bardağını tezgaha hızlıca bırakırken, aynı zamanda kalçamı buzdolabına yaslayıp, kollarımı birbirine sardım.
"Sen bana Jennie'yi getir dedin, Jennie'ye kimseyi getirme demedin ki.."
"Bak ya, bir de olmayan mantığını konuşturmaya çalışıyor."
"Unnie, unnie, unnie."
Sevimli sesine karşılık, dudaklarımı birbirine bastırdım gülmemek için.
"Kimler geliyor?"
"Dünyanın 7 mucizesini biliyorsun, Jennie zaten burada, 2 kız daha. Ha bir de Jin'in sevgilisi İrene ile Namjoon'un sevgilisi Suzy."
Son isim her şeyi alt üst ederken, sinirle nefesimi dışarıya bıraktım. 1 haftadır ne ben yazıyordum, ne de o yazıyordu. Ve bu yüzden de, etrafta artı huysuz olarak dolaşıyordum.
"Ben çıkıyorum. Evi dağıtmayın, sakın!"
"Ne? Hayır ama-"
"Lalisa, burada kalırsam gecenizi zehire çeviririm."
Sustuğunda, yanından geçip odama ilerledim. Üzerime bir şeyler geçirdikten sonra çantamla montumu alıp evden çıktım. Merdivenleri hızlıca inerken, hepsiyle birden karşılaşmıştım.
"Hera?"
"Nereye gidiyorsun? Bir şey mi lazım alınacak, ben giderim."
"Hayır, bu gece işim var. Size iyi eğlenceler."
"Ama-"
Dinlemeden, herkesin hafif omzuna değerek geçip, kendimi dışarıya atmıştım. Kar yağıyordu ve hava soğuktu. Ruhumu bile donduracak derecedeydi. Keşke.
"Hera?"
Arkamdan gelen tanıdık ses ile, kaşlarım çatılırken, aynı zamanda montumun önünü kapatıyordum.
"Geçen gün, çarpıştığımızda bunu düşürmüştün."
Elindeki siyah bilekliğime bakarken, başımı olumlu anlamda salladım.
"Sağ ol."
"İyi misin?"
"Neden?"
"Yani rengin solgun görünüyor, hasta gibisin."
"Gayet iyiyim, bay Kim. Lütfen içeriye dönün. Arkadaşlarınız ve sevgiliniz sizi bekliyor. İyi eğlenceler."
Agresif cevabım karşısında şaşırdığını anlamıştım, ama umrumda değildi şu an. Ellerimi montumun ceplerine sokup, caddeden yürümeye başlamıştım.
Bugün bitmezdi, en azından benim için bitmeyeceği fazlasıyla belliydi.***
"Telefonumu unutmak gibi saçmalığı yapmak da ancak bugünümü bulurdu zaten."
Anahtarı deliğe sokup iki kez çevirerek içeriye girdim. Botlarımı çıkartıp, kenara bırakırken, kimseye görünmeden odama kapanmayı planlıyordum. Bu plan çok güzel ilerliyordu ki, İrene'mutfaktan çıkmasıyla her şey son bulmuştu.
"Hera? Hadi gel, gel. Klasik olsa bile, 'd mi, c mi' oynuyoruz."
Bana konuşma gibi bir ayrıcalık tanımadan, kolumdan tutarak geniş salona sokmuştu. Salonun ortasında olan sehpayı kenara itip, ortada daire formasında oturmuştular.
"Ne çabuk döndün?"
"Telefonumu unutmuştum ama İrene sağ olsun, telefonumu alıp yeniden çıkmama izin vermedi."
"Ya, lütfen gitmesene. Biliyorum bu oyunu çok ergence buluyorsun ama eğlenceli. Otur."
Bakışlarım geçen defa Jin'in paylaştığı fotoğrafta dikkatimi çeken adama kaydı. İsmi Yoongi'ydi sanırım. Yanının boş olduğunu gördüğümde, omuz silkerek, geçip bağdaş kurarak oturdum. Sağ tarafımda da Jungkook vardı.
"Pekala, çeviriyorum."
Benimle Jimin arasında duran şişe ile birlikte, Jimin gülümseyerek, bana baktı.
"Doğruluk." diye mırıldandım.
"Bu odadaki bir kişiyi öldürmeye mecbursun, kim olurdu? Ve neden?"
"İsmini bilmiyorum, ama.." diyerek, Namjoon'un sevgilisini işaret ettim.
"Sebebi ise, en az tanıdığım kişi olması."
Kız sinir bozucu bir şekilde gülümseyerek, "Suzy" diye mırıldandı. Aslında normal ve samimi bir şekilde de gülmüş olabilirdi fakat şu an kıskançlık damarlarımdaki kana yoldaşlık ediyorken, düşmanım olma potansiyeline sahipti.
Gecenin sonunda birçok kez şişe dönmüştü ve iki kez daha bana gelmişti. Birinde doğruluk diyip, Lalisa'nın saçma sorusunu cevaplarken, diğerinde cesaret diyip, Jungkook'u alnından öpmüştüm.
"Chaeyoung ile, Hera arasında kaldı. Chae, sor hadi."
"Peki, çok zorlayıcı bir soru soracağım, umarım kızmazsın. Az önce Jimin, birini öldümek için mecbursun demişti. Ben ise, birini öpmek için mecbursun diyorum. Erkeklerden kim olurdu? Sevgililerini unut. Hepsini bekar olarak var say. Ve siz kızlar bu bir oyun."
İrene ve Suzy'e bakarak söylemişti son cümlesini.
"Neden içki çıkartmadınız ki? Pas diyerek shot yapardım."
"Hadi ama bu bir oyun."
"Aranızda ideal tipim var, ama benden küçük." dedim Jungkook'a bakarak.
Sırıttı kendini beğenmişcesine.
"Ama zeka seviyesine bakıldığında, Yoongi derdim. Sonuçta tıp okuyor."
"Namjoon da tıp okuyor?"
"O sahipli ve yüzüme gülse bile içinde bana kin besleyen kıskanç bir kız görmek istemiyorum."
"Çok açık sözlüsün."
Bunu Suzy söylemişti. İtiraz etmediğine göre, tıpkı tarif ettiğim gibi olacaktı. Parmaklarımla oynarken, "Keşke her konuda açık sözlü olabilsem." diye mırıldanmıştım sessizce.
"Sıkıldım. Ve uykum var. Siz devam edin. Ben yokum."
Ayağa kalkarken, beni dalgınca süzen Namjoon'u fark etmiştim. Neden öyle bakıyordu? Yalancı olduğumu anlamış mıydı? Ona duygularımı saklamak konusunda yalan söylemiştim. Evet, gördüğümde heyecanlanırdım. Bedenim titrerdi. Fakat temas olmadığı sürece içimdeki duyguları buzdolabına kaldırıp buza çevirirdim. Saklamakta fazla iyiydim. Ama açık versem bile bunu fark eden ilk insan o olabilirdi. Akıllıydı, zekiydi ve beynindeki anonimin kim olduğu kısımdaki denklemi çözmeye fazla yakındı. Ailem hakkında Lalisa bir şey söyleseydi eğer, tüm bağlar birer birer çözülüverirdi. Ki, bunu isteyip, istemediğimi hala bilmiyordum. Ben küçük bir yazışma istemiştim sadece. Konuşmak, bir iletişim içinde bulunmak. Durumun bu kadar ilerleyeceğini bilmiyordum. Gerçi bilseydim bile, bana anlattığı her cümleye, hatta kelimeye değerdi.
Kendimi yatağa bırakırken, gözlerimi kapattım. Ve her gece tuttuğum dileği tekrar diledim.
"Lütfen bu gece huzurla uyuyabilsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hurts so good [ knj ] ✓
Fanfic"İnsanlar 'keşke'lere mahkumdur, Joon. Elbet, ben de bir gün keşke diyecektim. Ama bu kadar güzel bir kalbin sahibine keşke demek, canımı inanılmaz derecede çok acıtıyor." [ Kim Namjoon ] © thynights | 2019 *for @readeena*