Gözlerimi acıtan ışık ile kötü bir güne başladım. Ahh, gözlerim çok acıyor. Etrafıma baktığımda Kerem'in olmadığını fark ettim. Salonda koltuğun üzerinde uyuya kalmışım. Demek boynum o yüzden ağrıyor. Hafif bir esnemeden sonra erkanın üzerime örttüğü şalı katladım. Salonu topladıktan sonra, son bir kontrol edip mutfak'a kahvaltı hazırlamaya gittim. Telefonumdan Selinay'ın numarasını tuşladım, ama açmadı. Kahvaltıya çağırmak istiyorum ama arkadaşım telefonunu açmıyor. Son bir kere daha denedim. Uzun bir çalıştan sonra telefonu bir erkek açtı. "Alo! Kimsiniz ?" Kerem?! Bu Kerem'in sesi! Telefonu neden o açtı ? Onun Selinay'ın yanında ne işi var ?! "Kerem ?" Telefonun ardından uzun süre bir ses gelmedi ve ardından telefonun kapanma sesi. Selinay'ın numaramı silmiş olması... Hayal kırıklığına mı uğrayayım yoksa ihanete uğradığım için kendimi mi kesmeliyim. Kerem'ın onun yanında ne işi var ya, ne işi var ? Selinay'ın telefonunu açacak kadar ne yaşadılar, ne samimiyetleri var ? Allah'ım ne diyorum ben ? Belki de erkan'ın sesi değildi. Hemen kötü düşünmemeliyim, hemen kötü düşünmemeliyim, hemen kötü düşünmemeliyim. Kerem'ın telefon numarasını tuşlayıp onu aradım. 4.çalışta açtı."Efendim güzelim ?" Sesi oldukça sakin geliyordu." Günaydın canım, ne yapıyorsun ?" Bende sakin kalmaya karar verdim. "Üniversite işlerini halletmekle meşguldum, sen ?" Sen ne ya ? İnsan bir sen ne yapıyorsun diye sorar. Öküz işte. "Yeni uyandım kahvaltı yapacaktım, sende gelmek ister misin beraber yapalım ?" Bu sorum karşısında oldukça düşünceli sesler çıkarıyordu. Benimle evlenir misin demedim ya. "Aslında oldukça yoğun bir hafta geçireceğim gelmesem daha doğru olur güzelim, üzgünüm. Sen kahvaltını et olur mu ?" Olmaz, ben sen gelirsin diye düşünmüştüm. Bu aralar hep böyle yapıyor, bir şey var ama bana söylemiyor. "Peki canım, sen bilirsin. Görüşürüz." Diyerek telefonu kapattım. Ben çok trip atmıyorum tamam mı ? Sadece sevdiğim insan tarafından ilgi görmek istiyorum. Ne olur yani 1 saat bile olsa gelsen. Sanki gel Amerikaya gidelim diyorum öküz işte ne olacak. Ne yapıyorsam hep sevdiğimden yapıyorum. Kendimi bile üzerim ama seni asla üzmek istemem. Bende böyle seviyorum işte. Kahvaltımı kısa bir sürede edip spor kıyafetlerimi giyindim ve kordonda koşu yapmaya çıktım. Gençlerin yürüyüş alanı olan kordonda oldukça genç ve yakışıklı çocuklar görmek kesinlikle imkansız değil. Zaten o amaçla da koşu yapmaya gelmiyorum. Ehehe. Kulaklığımı taktım ve hafif bir tempo ile koşuma başladım. 25 dakika koşsam yeter, zaten hızlı koşmuyorum. Koşamam bile o kadar. Bu sabah ki olayı düşünmeden duramıyorum, aklım durmuş gibi oldu. Kerem ve Selinay arasında zaten bir şey olamaz ama Selinay'ı aradığımda Kerem'ın sesini duydum. Evet onun sesine benziyordu, yanlış tahmin ediyor olamazdım herhalde. Ahh, başım. Birine çarpmamla yere düşmem bir oldu."Ahh, başım. Ahh, elim!" Diye sayıklarken önüme bir çocuğun eğilmesiyle başımı döndürdüm. Vay canına! Başımın ağrısı geçti sanki. "Üzgünüm sizi bir anlığına fark edemedim. Siz iyi misiniz ?" He, çok iyiyim. Kalın dudakları ve benim bile sahip olmak isteyeceğim güzel bir burnu ile havayı aydınlatacak bir suratı vardı. Uzun, özenle taranmış dalgalı saçlarını önüne geldikçe kafasını arkaya atıyordu. 1.80 boyu vardı sanırım. Ama eğildiği için pek anlayamadım. Gerçi ayağa kalksa da anlamam metre miyim ben sanki ? "Pardon, iyi misiniz acaba ?" Sorduğu soruyla kendime geldim. "Evet, evet iyiyim teşekkürler." Verdiğim cevapla ayağa kalkmaya çalışmam bir oldu ama başaramadım çünkü yerden bir şey çekiyordu ve bu yere geri düşmemi sağladı."Ahhhh, bileğim!" Ayağıma bakmamla çocuğun hala ayağıma basıyor olmasına bir süreliğine anlam veremedim. Ama hala basmaya devam ediyordu." Ayağını çeksene artık. Acıyor!" Neden bu tür aptallar beni buluyor, neden yani. "Çok pardon, fark etmemişim. Ayağınız iyi mi ?" Sorduğu soruya bak 70 numara ayağınla ayağıma basmışsın birde soruyorsun. "Değil, kaç kilosun 100 falan mı? Nasıl ayaksa bileğimi kırdı. Nasıl gideceğim ben evime ?" Söylediğim şeylerle affalamış olmalı ki surat ifadesi aşırı komikti, gülmemek için kendimi zor tuttum. "Ben çok üzüldüm, ne yapsak ki şimdi ? Hastaneye götürmemi ister misiniz ?" Hee, oradan da mezara götürürsün. "Hayır, gerek yok." Çocuk ayağa kalkınca bende kalktım. Bileğimde ki acı artmaya başlayınca kendimi yere bırakmak üzereyken belimden yakaladı. Kendine çekmedi. Bu anca filmlerde olur zaten. "Bileğiniz gerçekten kötü olmalı hafifte şişmişe benziyor. İsterseniz gelin hastaneye bırakıyım, en azından bir baktıralım ne dersiniz ?" Olumlu bir şekilde kafamı salladım. Sesim kesilmişti adeta. Yavaş yavaş acı içerisinde adım atmaya başlamıştım. Yanımda ki anlamış olacak -ki yüzümü ekşiterek yürüyordum acıdan- "isterseniz sizi sırtıma alayım, arabam 2-3 dakika kadar uzakta." Yük olmak istemezdim, özellikle birde erkan varken benim açımdan doğru olmaz bu hareket. Bahane bulmalıyım. "Hayır gerek yok, kiloluyumdur. Sizinde sakat olmanızı istemem." Gülerek beni sırtına aldı ve yürümeye başladı. Ahh, afallamıştım. Şimdi indir de diyemem bileğim çok ağrıyor. Neyse yapacak bir şey yok. Lacivert mat bir arabanın önünde durduğunda onun olduğunu anladım. Beni yavaşça sırtından indirip arabanın kapasını açıp oturmama yardımcı oldu. Kendisi de bindikten sonra hastane yolunu tuttuk. Aslında çok mahçup olmuştum. Hem sırtında taşıdı hem hastaneye götürüyor. "Ne düşünüyorsun ?" Sorusuyla kendime geldim. "Yardımcı oldun teşekkürler." Ufak bir tebessüm edip kafasını salladı ve yola döndü. Yaklaşık 15-20 dakika kadar sonra hastaneye gelebildik. Arabadan inip bir tekerlekli sandalye getirdi ve oturmamı sağladı. Danışmada bir şeyler halledip yanıma geldi ve asansöre doğru yol aldık. "Halimden çok memnunum desem yanlış anlar mısın ?" Sırıtarak " Yani benimde hoşuma giderdi böyle yakışıklı biri sana yardımcı olursa eğer." Haha şu havalara bak, hiç böyle tahmin etmemiştim doğrusu. "Şaka yapıyor olmalısın." Hayır anlamında kafasını sallayıp asansör kapısının önünde beklemeye başladık. "Asansör ile çıkmasak olmaz mı ?" Ufak bir kahkaha atıp asansöre bindirdi. "İyi ki asansörle çıkmayalım dedim!" Burnunun dikine giden insanlardan nefret ederim, o da bunun doruklarında hareket ediyordu. Asansörden korkmuyorum aslında sadece ne bileyim işte binmek istemiyorum. 2.katı tuşladı ve yukarı çıktık. 1.katta bizim gibi genç bir kız bindi asansöre. Biraz da güzeldi açıkçası. Hayır, hayır güzeldi. Bir bana bir yanımdaki çocuğa baktı ve dayanamayıp sözlerini geçirdi. "Abiniz sanırım, çok hoş görünüyorsunuz beyefendi." Ah, hadi ama neden böyle bir atışmanın içine girmek ister ki bir insan. Bu ayakla nasıl seni dövebilirim ki. Yanımda ki çocuk gülerek cevap verdi. "Hayır abisi değilim ayrıca teşekkür ederim." Kız sahte bir gülümseme ile "rica ederim ne demek" dedi. 2.kata geldiğimizde asansörden indik. "Oh, oh. Abiciğim ayak üstü işi pişirecektin neredeyse!" Tutamadım kendimi yahu. "Hayırdır kardeşim, kıskandın mı yoksa beni ?" Ah, yok artık! "Evet abiciğim kıskandım doğrusu." Gülerek doktorun yanına girdik. Bileğimi kontrol edip 3-4 gün üzerine basmamam gerektiğini söyledi, kremlerimi sürüp ilaçlarımı içmem gerekiyormuş. Kafamı salladım ve odadan çıktık. Ayağım için bileklik aldıktan sonra arabasına kadar beni taşıdı. Gerçi tekerlekli sandalye boşuna icat edilmemiş ama sen bilirsin. Dikkatlice ön koltuğa oturttu ve kapıyı kapattı, kendisi de bindikten sonra hastane yollarını geride bıraktık. Heyecanla, bir iç çekip gözlerini yoldan ayırıp bana baktı. "Evini tarif edecek kadar bilincin açık herhalde hasta hanım." Haha, aman ne komik. Şakacı çocuk seni. "Evet evimin yolunu hatırlayacak kadar bir travma geçirmedim. Henüz..." Gülüp önüne döndü ve yolu tarif etmem için işaret etti. "Şuradan sola dönüyorsun, sonra sağa, ardından sağa, sonra tekrar sağa 1 km kadar ilerleyip sola, sonra sağa ve tekrar sağa." Gözlerini büyültüp bana baktı ve şaştı kaldı. "Sen şaka yapıyor olmalısın ben böyle ezberleyemem. Şakanın sırası değil küçük hanım." Uzun uzun kahkaha attım, çok gerekesiz ve yersiz ama olsun gülmek insan ömrünü uzatır derler. "Küçük hanım değil, Asya benim adım." Kafasını yavaş hareketlerle sallayarak," Tanıştığıma memnun oldum Asya! Bende Murat, Murat Aksoy." Hafifçe tebessüm ederek" bende tanıştığıma memnun oldum" dedim. Kısa bir yol tarifinin ardından evime gelebilmiştik. Önce arabadan çıkıp benim kapımı açtı, sonra da kucağına almak için eğildi ama onu durdurdum. "Teşekkür ederim ama daha fazla fıtık olmana sebep olamam." Hafifçe tebessüm ederek "Fıtık oldum merak etme" diyerek kucağına aldı. Anahtarlarımı hırkamın cebinden çıkararak kapıyı açtım. Kapının önüne indirdiğinde teşekkür ettim ve içeri davet ettim. "İstersen bir kahve içelim gece gece başına dert çıkarttım." Elini sorun değil diye kaldırdı "Şu an değil ama başka bir zamana borcun olsun!" Diyerek göz kırptı. Telefonumu alıp bir numara bırakıp"bu benim numaram, bana yazarsın o zaman borcunu ödersin." Arabasına binerek uzaklaştı. İçeri girip kapıyı kapattıktan sonra anahtarları askılığa asıp kendimi salonda ki koltuklara doğru seke seke attım. Biraz acıdı bileğim ama sonra geçti. Tam televizyonu açmak için kumandaya uzanmıştımki kapı zili çaldı. Hafif seke seke kapıyı açtığımda gördüğüm kişi ile şaşkınlığım aşırı aşırı artıyordu.
Bölümlerin süresini çok uzun tutmak istemiyorum. Sanırım bu kısalıkta olmaları daha uygun. Sizce de öyle mi ? Evet arkadaşlar umarım bu bölümü beğenmişsinizdir. Bir sonraki bölümde görüşmek üzereee...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİRÜS
Romance18 yaşında olan Asya, sevgilisi Kerem ile 2 yıldır birliktedirler. Kerem, sebebini bilmediğiniz bir olay üzerine Asya'nın canını yakar, onu aldatır. Asya, her şeyden habersiz zorda olsa hayatına kaldığı yerden devam eder. İlerleyen zamanlar da dünya...