"Jung Jisung'ın yakınları?" Hızla ayağa kalkmış olan Jaehyun'a tutunarak ayaklandım.
"Ben abisiyim." Doktor gözünü elindeki dosyadan ayırmadan konuştu.
"Kendisini görebilirsiniz." Doktorun söylediklerinin ardından Jaehyun'u aşarak hızla odaya daldım ve yatağın üstünde oturmuş elleriyle oynayan iki aptala baktım.
"Jisung?" Beni görünce gözleri dolmuştu.
"Hyung ben özür dile-"
"Sakın o cümleyi tamamlama küçük bey! Özür dileyerek kabahatini unutturacağını falan zannediyorsan çok fena yanılıyorsun. Tanrım, bizi ne kadar endişelendirdiğin hakkında bir fikrin var mı?! Aklınız neredeydi sizin?! Ve sen, söylesene Chenle sana kardeşime derslerinde yardımcı olman için mi yoksa motor kazası yaptır diye mi para ödüyorum!" sinirle bağıran Jaehyun'un elini tuttum.
"Sakin ol hayatım." dehşetle bana baktı.
"Nasıl sakin olabilirim Doyoung! Tanrı aşkına küçük kardeşim ölebilirdi! Ve hepsi şu sikik-"
"Jaehyun!" derin bir nefes aldı ve şakaklarını ovuşturdu. Aşırı sinirli olduğunun farkındaydım ama böyle konuşmaya devam ederse çocuklardan birinin kalbini kıracaktı.
"Çocuklar ikiniz de iyisiniz değil mi?"
"İ-iyiyiz hyung." sesi titreyen Jisung'ın ağlamak üzere olduğunu fark edip ona yaklaştım ve canını yakmamaya çalışarak kollarımı ona doladım. Bunun üzerine ağlamaya başladı. Kafamı Chenle'ya çevirdiğimde suçlulukla etrafı izlediğini gördüm.
"Chenle kendini üzmeyi bırak tatlım. Siz Jaehyun'a bakmayın o sadece korktuğu için saçmalıyor." Jaehyun bana ters ters bakınca başımı hala hıçkıran Jisung'ın saçlarına gömdüm. Bu esnada Chenle üzgün bakışlarını Jisung'a dikmişti. Başımı Jaehyun'a çevirdiğimde durgunlaştığını gördüm. Bu yumuşama evresine geçti demek oluyordu. Yutkunarak önce bana sonra da bana sarılmış olan Jisung'a baktı. Gözlerini tekrar bana çevirince gülümsedim. Bu kısaca 'Gönlünü al' demek oluyordu. Derin bir nefes koyverip bize doğru yaklaştı ve Jisung'la Chenle'nun ortasına oturdu.
"Çok acıyor mu?" Jisung başını kaldırıp abisine baktı ve bana Minseok'u hatırlatacak şekilde dudaklarını büzüp başıyla onayladı. Bir dakika, Minseok?!
"JAEHYUN! MİNSEOK'U UNUTTUK!" Jaehyun ağladı ağlayacak olan halinden kurtulup hemen ayağa fırladı.
"Taeyong'u ara." Sakin sesiyle konuşunca ellerim titreye titreye Taeyong'u aradım. Hava fırtınalıydı ve Taeyong'un arabası olmadığı için büyük ihtimalle orada mahsur kalmışlardı!
"Efendim Doyoung?"
"Mark, Minseok iyi değil mi? Yanınızda mı? Evde misiniz? Tanrım ne kadar aptalım, oğlumu unuttuğuma inanamıyorum." Minseok hassas bir çocuktu ve geçenlerde yaşanan tatsız olaylar yüzünden daha da hassaslaşmıştı. Onu unutmamız da cabası.
"Sonunda oğlun aklına geldi, vay be! Merak etme, iyi. Taeyong'la birlikte koltukta uyuyorlar." derin bir nefes aldım ve Jaehyun'a iyi olduğunu fısıldadım.
"Mark ben çok üzgünüm-"
"Doyoung, bunu bana değil Minseok'a söyle. Bu sefer cidden kırıldı."
"Biliyorum, üzgünüm. Ama Jisung'ın kaza geçirdiğini duyunca aklımızdan çıkm-"
"NE?! NE KAZASI?" yüzümü buruşturup telefonu kulağımdan uzaklaştırdım.
"Bir problem yok. Ufak bir şey. Biz de birazdan geliriz zaten. Gelince daha detaylı anlatırım."
"T-tamam. Ben bekliyorum, uyumayacağım." gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the water fountain ♬ dojae
Fanfictionand he was in a hurry to be touching him skin 🎼Alec Benjamin- Water Fountain