0.1

1K 57 119
                                    

1994 Indiana, Hawkins
Will Byers

Neredeyse çöplüğe dönmüş kıyafetlerim arasından tişörtümü bulmaya çalışıyordum, ama Hawkins bu aylarda o kadar sıcak oluyordu ki üstümü giymesem ne olur diye düşünmeye başlamıştım. "Kahretsin."

Terlediğimi hissedince sinirle ofladım. Gerçekten bu dolaba dokunmayalı ne kadar olmuştu, galiba taşındıktan sonra bir daha hiç dokunmamıştım. "Will, tatlım. Ne yapıyorsun?"

Annemin sesiyle dizlerimin üstüne çöktüğüm dolaptan çekilip güldüm. "Şey, çocuklarla dışarı çıkacağız da."

Annem son zamanlarda olduğu gibi sürekli gergin bir ifade ile kollarını göğsünde birleştirdi. "Pekala, üstünü neden giymedin o zaman?" Dedi tatlı bir sesle.

"Anne, hani benim bir tişörtüm vardı ya. Beyaz üzerinde renkli çizgiler olan." Annem kapıya yaslanırken kaşlarını çattı. Kısa süre sonra hatırlamış gibi bana baktı. "Şu takıntılı olduğun ve nerden geldiği belli olmayan tişört mü?"

Başımı sallayıp dolabın kapağını kapamaya çalıştım. Dolap ise bana karşı koyup kapanmamakta ısrar ediyordu. Göz ucu ile anneme baktım gülüp başını salladı. "Will, sanırım o dolabı düzenleme zamanı geldi ne dersin?" Omuz silkerken heycanla annemin yanına gittim.

"Kurusun diye Bodrum'a astım, bekle getireyim." Elimi omzuna koyup başımı salladım. "Merak etme anne, bodrumu unutmadım." Minik bir gülümseme ile arkasını döndü. "Hangi arkadaşlarım dedin, yoksa şu yeni garip arkadaşların mı?"

"Anne, onlar garip değil üstelik çocuklar hariç tek arkadaşlarım. Ama bizimkilerle buluşacağım." Başını salladı.

O sırada Jonathan çorabını giymeye çalışıp sekerek yürüyordu. "Ne bu Jonathan, Nancy Wheeler ile buluşuyorum, yaşasın dansı mı?" Dedim merdivenlere ilerlerken, annem gülerek mutfağa ilerlerken Jonathan göz devirdi.

"Anne oğluna söyler misin, çok büyük konuşuyor aşık olunca ettiği tüm kelimeleri yutacak çünkü." Merdivenlerden inerken bağırdım. "Ama ben aşık olmayacağım."

________
Aynı saatler, Mike Wheeler

Koluma bağladığım mavi bandana'yı çekiştirirken omzuma sertçe vuruldu. "Dostum, sence Dustin mi haklı yoksa çok sevgili arkadaşın Lucas mı?"

Sırıtarak kendini gösterince kaşlarımı kaldırdım. "Ne konuda?" Pekala belki de dinlemediğimi bu kadar belli etmemeliydim. Max göz devirip kaykayını yere bıraktı. "Siz aptallar bu kavgayı cidden devam ettirecek mısınız?"

El gülümseyip Max'e bakarken göz devirdim. "Peki  bana açıklamak isteyen var mı?" Dustin heycanla önüme zıplayıp kendini gösterdi. "Will'in yeni arkadaşlarından hangisi ile çıkacağını tartışıyorduk, ben Allie olduğunu iddia ediyorum ama Lucas-"

Boğazım temizledim. Neden böyle bir şeyi tartışıyorlardı? Gerçekten Will o çocukları çokta sevmiyordu, yani sevmiyordu herhalde. "Dahi Lucas da dedi ki, Glass ile Will-"

"Kız olması şart mı?" Lucas heycanla anlattığı teorisini bitirmeden bana baktı. Yanımda duran Eleven'ın kıpırdandığını hissettim. "Demem istediğim, yani Will'in bir erkek arkadaşı olsa onu yargılamayız ya?"

Dustin gülüp Lucas'ın omzuna vurunca Lucas sinirle elini itti. Max üstüne oturduğu kaykayda ileri geri giderken konuştu. "Tabi ki yargılamayız."

"Hey çocuklar!" Will'in heyecanlı sesi ile oturduğumuz çimenlerden kalktık.  Will bisikleti ile tam önümüzde dururken güldü. Dağılmış saçlarını eli ile düzeltirken diğer eli ile bisikleti tutmuştu. "Sonunda Will Byers! Yemin ederim kayıp ilanı verecektik." Max'ın sinirli cümlesine gülümsedik.

"İkinci kez." Dedi Dustin gülerek. Sonra hepimiz yerdeki bisikletlerimize yöneldik. El bizimle gezerken sürekli arkamıza oturmaktan sıkıldığı için Max sayesinde kaykay sürmeyi öğrenmişti.  "Hadi Mike." Dedi bana bakarak. Gülümsedim. "İlerle bakalım."

O ve Max önden ilerlerken Dustin ve Lucas hemen peşlerinden ilerlemişti. Will bisikletini itip çimenlerden çıkarırken peşinden ilerledim. "Alışabildin mi, tekrar?"

Will omuz silkerken bisikletine oturdu. "Oraya alışmak kadar zor değildi." Gülümseyip bende bisikletime bindim. "Özlemişim." Dedi sürmeden önce.

Bisikletle ilerlemeye başladıktan sonra arkasını dönüp gülümsedi. İlermeye başlarken bende güldüm. "Bende özlemişim."

Yaklaşık on dakika sonunda  Starcourt'ün önündeydik. Will bisikletinden inerken kaşlarını kaldırdı. "Pekala buradı büyük falan değil- Kocaman!"

Max kaykayını ani bir hareketle durdurup yerden aldı. "Gittiğin yerde bundan daha büyüklerini gördüğüne eminim."

Will gülüp Max'i doğrularken bisikletlerimizi her zamanki yerlerine koyuduk. El gülümseyip yanıma gelirken bende gülümsedim.

"Ne, Steve burda mı çalışıyor?" Will şokla Dustin'e bakarken Dustin heycanla anlatmaya devam etti. "Oh hayır Will, burda çalışan tek kişi Steve değil-"

Max'in sesi ile gözlerimi Will'in üstünden çektim. Alışveriş merkezinden içeri giriyorduk. "Değişmiş, değil mi?" Dedi bakışlarımı takip edip.

Max'e dönerken onayladım. "Büyüdü," dedim gülerek. Max de gülerken ilerlemeye devam ettik. "Sonuçta artık çocuk değiliz. Aslında her ne kadar hoş gelse de Will şu saç stilinden kurtulması iyi oldu yüzü gözü açıldı." Dedi onlara bakarak.

El yanımıza yaklaşırken merakla Max'e baktı. "Ne konuşuyorsunuz?"

"Will'in aniden yakışıkl-"

"Çocuklar, hadi ama daha Scoops'a gideceğiz." Dedi Lucas bağırarak. Etrafımızda ki insanlar bize dönerken yüzümü buruşturdum. "Lucas dostum, lütfen iyiliğimiz için bir daha bağırma."

Dedim yanlarına ilerleyip. Will ve Dustin arasında ilermeye başlarken saçlarımı karıştırdım. Göz ucuyla Will'e dönerken eskiden aramızda ki boy farkı aklıma gelmişti.

Şimdi Will neredeyse benimle aynı boydaydı, sanırım boy farkını gerçekten seviyordum. Her ne kadar her Will ile konuştuğumda göz göze gelebilmek için eğilmek zorunda kalsam da.

"Ahoy- çocuklar? Yine mi ciddi misiniz, oh Byers? Sen misin bu?" Steve bizi gördüğünde her zaman taktığı bakış yerine şaşkınca bize bakıyordu. "Merhaba Steve, iş yerini çok güzelmiş bu arada."



bylerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin