4.04.2019jungkook ve ben, köfte ve patates gibiydik.
kraker çubuk ve sigara, cola ve şarap, kuru fasulye ve pilav, tuvalet kağıdı ve kaka gibiydik.
tamam, biraz fazla abarttığımı biliyorum. ama konu o olunca inanın sıradan olan tek bir şey dahi kalmıyordu hayatımda.
yanna'nın bizi tanıştırmasından sonra onunla matematik dersimizin ortak olduğunu ve onun hemen çaprazımdaki sırada oturduğunu fark etmiştim.
zaten hep oradaydı. her zaman.
ben onu fark etmesem bile hep en yakınımdaydı.
bazen böyle olurdu işte; sen bir fotoğraf çekerdin ve fotoğraf karesine tesadüfen giren ve umursamadığın o kişi sonsuza kadar o fotoğraf karesinin içinde var olmaya devam ederdi, sen onu hiç fark etmesen bile.
sen birisini asla görmezdin ama bu onunda seni görmediği, hatta o kişinin senin hayatının bir köşesinde var olmadığı anlamına gelmezdi.
jungkook'la bir sonraki karşılaşmamız, kafanızı duvara çarpmanıza gerek kalmadan tahmin edebileceğiniz kadar basit bir karşılaşmaydı.
her zamanki gibi okuldan çıkmış otobüs durağına doğru ilerliyordum. ama liseye yeni başladığım ve insanların bana yirmi küsür yıldır devam eden filmin vampir karakteri gibi davranmasına daha alışamadığım için, onca koşuşturmanın içinde saatin her an geçen bir hız treni olduğunu unutmuş ve otobüsü kaçırmıştım.
otobüs durağında öylece oturup, güneşin batarkenki kızılı hüznelerini ilerideki ağaç dallarını arasından izlerken yere değmeyen ayaklarımı bir ileri bir geri sallıyordum.
birkaç dakikanın birbirinin sırtına binerek benden uzaklaştığını fark ettiğimde daldığım boşluktan bakışlarımı çekerek ayağa kalktım. taksi çağırmak için kaldırımın oraya doğru ilerledim ve her dört dakikadan bir önümden geçen taksiyi durdurmak için beklemeye başladım.
kulaklıklarım çoğu zaman kulaklarımda takılı olur, o küçük delikten kocaman anlamlar ruhuma doğru sadece dört dakikalığına da olsa akardı. şarkı gözlerine bayılırdım. aklıma şarkı sözcüğü ya da anlamsız herhangi bir cümle takıldığı an onu kahverengi defterime not alır, ilerideki şarkılarım için saklardım. şimdiye kadar hiç doğru dürüst şarkı yazmışlığım yoktu; hepsi yarım ve birbirini tamamlamayam sözcüklerden ibaret onlarca karalamaydı sadece.
ben sadece bir şeyler karalamayı seviyordum, anlamı olmasa bile.
beni çatıya çıkar,
nefes almayı bıraktığımda
dünyayı görmek istiyorum.billie'nin kırgın sesi içime akmaya başladığında kısık sesimle ona eşlik etmeye başladım.
sonra bir şeylerin olduğunu hatırlıyorum, onu ikinci kez görüşümün bu kadar ani ve kısa süreli olacağını hiç tahmin etmemiştim.
mavi bisikletin üzerinde giderek bana yaklaşan onu görmüştüm; terk edilmiş sokakta, ıssız kaldırımların üzerindeki hüzünlü otobüs durağında hiç gelmeyecek olan o kırmızı otobüsü beklerken.
batmakta olan güneşin zayıf ışınları saçlarına vuruyordu ve o, virgina'nın kaleminden çıkmış en hüzünlü karakter gibi gülümsüyordu.
aşkın sonsuz olduğunu söyle..
billie'nin sesinden sıyrıldığımda, onun arkasından gelmekte olan sarı taksiyi fark ettim ve sol elimi taksiye durması için işaret etmek amacıyla havaya kaldırdım.
ve bisikletin üzerinde hüzünlü bir şekilde bana doğru yaklaşan onu görmezden geldim.
daha sonra bisikletinin hemen yanımdan geçtiğini hatırlıyorum, benim bakışlarım arkasındaki giderek bana yaklaşan taksideyken, hiç beklemediğim bir anda yanımdan geçerken havaya kaldırdığım elime bir beşlik çakmış ve yoluna devam etmişti.
arkasında şaşkınlıkla ona bakan beni bırakarak.
arkasından onu izlediğimi anlamış olacak ki, elini havaya kaldırdı ve tek bir kez bana bakmadan gözden kaybolana kadar elini sallamaya başladı.
sanki bana, 'artık çok geç, seni gördüm' diyordu.
arkasından bakmaya ve giderek uzaklaşan onu izlemeye o kadar dalmıştım ki, önümde duran, birkaç dakika sonra beklemekten bıkarak uzaklaşan taksiyi gittiğinde anca fark edebilmiştim.
eğer bana ihtiyacın olursa,
beni görmek istersen
acele etsen iyi olur çünkü yakında ayrılıyorum.tuhaf, bir o kadar da alışılmışın dışında bir çocuktu. koridorda beni gördüğünde onu görmezden gelmeme rağmen bana omuz atıyordu ve matematik derslerinde sıramın ucuna bilerek kalemini fırlatıp, sonra da onu almak için geliyor ve bana o kısacık arada nasıl olduğumu sorup, cevabımı beklemeden yerine geçiyordu.
dediğim gibi, onu ilk gördüğüm andan beri anlamıştım; sözleri bile olmayan yarım bir melodinin kafamdan hiç çıkmayacağını.
arkadaşlarımı ara ve onları sevdiğimi söyle,
ve onları özleyeceğimi.artık çok geçti, seni fark etmiştim.
özür dilerim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
listen before i go, taekook
Fanfictionve sonra; onunla hiç karşılaşmamayı diledim. ancillulaa [2019] ✓