Bölüm 20-Final 1. Bölüm

5.1K 411 91
                                    

Bazen istediğiniz tek şey ölmek olur ya, işte bugün tam olarak öyle hissettiğim bir gündü. Yatağımda oturmuş düşünüyor ve ne yapacağımı toparlıyorum. Kitaplar bitmişti, herkes hazırdı. Yani herkes hazırdan kastım eğitimleri neredeyse bitmişti, sanırım yapmamız gereken tek şey oturup savaşın geleceği günü beklemekti.

Fakat bu da sıkıntıydı çünkü savaşın ne zaman geleceği belli değildi 5 yıl yarın belki de hiç. Gelecek kitabının bana yardım etmesini umuyordum fakat o hala hiçbir sayfayı yazmamakta inatçıydı. Başımı sola çevirdiğimde ilk defa herkesten önce uyanmış olmama şaşırdım. Bugün gerçekten tuhaf bir gündü.

Yatakta biraz doğrulup Escanor'un yüzünü inceledim. Bugün yılın ilk günüydü Yani 1 Ocak ve dün onun yanağından öptükten sonra sadece bana bakmış ve yatağına geçip uyumuştu.

Savaştan sonra onunla sevgili olabilir hatta evlenebilirdim fakat şimdi hala korkuyor ve kendimi geriye çekiyordum, yapabileceğim en iyi şey onun için buydu. Yani biraz flört etmek.

Aklımda her şeyi tekrardan toparlamaya karar verdim ve düşündüm Kai yeterince gelişmiş Elaine bütün çiçekleri kontrol edebilmiş, Escanor kan bükme haricinde her şeyde gelişmiş Miles'ın hiçbir sıkıntısı kalmamıştı.

Gerçekten yapacak hiçbir şey yoktu.

Onlar hakkında notlar aldığım defteri tekrardan açıp okudum. Bir eksik arıyordum sanırım. Görevim bitmişti ve görevimin bitmiş olmasının kendime yediremiyorum. Zordu, yani görevinizin bitmiş olması. Sonuçta 4 kişi belki de hiç bilmediğimiz çok güçlü şeylere karşı,ki sayılarınıda bilmiyoruz, savaşacaklardı.

Derin bir nefes aldım, ekip olarak iyi çalışıyorlardı. Sanırım endişe etmem gereken hiçbir şey yoktu. Derin bir nefes tekrar aldım,yine de işe yaramadı endişe etmeye devam ediyordum.

O sırada Escanor ile gözlerimiz buluştu, ne zaman uyanmıştı? Bana bakıp gülümsedi. Ben de ona gülümsedim. Ne yapabilirdim ki? Ne demek lâzımdı? Utanıyordum.

O sırada aklımı okumuş gibi sessizce fısıldadı, "Sorun yok, zaman istiyorsun biliyordum." dedi, bunu o kadar içten ve mutlu bir sesle söylemişti ki rahatlık tüm vücudumu bulmuştu. O gerçekten anlayışlı biriydi.

Küçükken annemin söyledikleri aklıma geldi. Beyaz atlı bir prens istediğim her zaman bana, çok fazla beyaz atlı prens var ve çoğu yanlış seçenek, doğrusu ise zaten her zaman yanında duruyor olacak, tam yani başında ve burada derdi. Burada derken kalbime bastırırdı. Escanor her zaman yanı başımdaydı ama kalbimin içinde miydi? Bunu ben bile bilmiyordum.

Daha fazla düşünmek istemedim, o bana bakarken kalbimin kapılarını kırması gereken kişi oydu. Ben hala savaşa odaklıydım.

"Neden bu kadar erken uyandın?" Dememle beraber, aşağıdan kocaman bir gürültü koptu. Herkes korkuyla uyanırken, ben olduğum yerde donakalmıştım.

Neler oluyordu? Biz bu kocaman ve gökyüzünde olan merkezde sadece 5 kişi yaşıyorduk ve o 5 kişi de şu an bulunduğumuz odadaydı yani aşağıda birisi olması veya buraya bir kedi girmesi hatta daha da ihtimalsiz hırsız girmesi imkansızdı.

"Hazırlanın" dedim. Çünkü bizim hayatımızda ihtimalli şey düşmanlarımızın yanımıza gelmesiydi. Herkes yataktan hızlıca kalktı ve pozisyon aldı. Ben de onlarla beraber kalktım. Onları tek bırakamazdım.

"Önden gidip bakacağım. Hemen arkamda durun." Dediğimde, itiraz etmek isteyen Escanor'a sertçe baktım ve susturdum. Zamanımız yoktu, savaşçılar yara almamalıydı. Savaş şimdi mi başlıyordu? Seslice yutkundum, korkumu belli etmemeliydim. Korkumu belli etmemeliydim.

İZ #Wattys2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin