Delikanlı postacının bisikletinin çıkardığı tanıdık sesle cama koştu. Aylardır sevdiği genç kıza gönderdiği mektuba cevap bekliyordu. Önceden karşı binanın giriş katında oturduğu için her gün gördüğü sevdiceği, güzel yari, biricik Suna'sı şimdilerde İstanbul'daydı. Tam iki ay önce gönderdiği mektuba hala cevap gelmemişti. Ve postacı yine onun evini es geçmişti. Gecelerdir gözüne uyku girmiyor, ağzına lokma sürmüyordu. Belki de... Belki de genç kız çoktan gönlünün anahtarını İstanbullu bir gence emanet etmişti. 'Ah be güzel yarim, ne diye cevap yazmazsın?' diye iç geçirdi delikanlı. Yatağına uzanıp bir süre Müslüm Gürses posteriyle bakıştıktan sonra her gün yaptığı gibi köşedeki köhne muhallebiciye gitti.
Her zamanki gibi çikolatalı muhallebi siparişi verip oturdu. Kitabını çıkarırken gözü içerdeki masalardan birindeki genç kıza ilişti. Sanki kendisini izliyordu. Camdan dolayı pek net göremiyordu. Kalkıp içeriye, daha net görebileceği bi masaya oturdu. Ama... Ama... Ama bu olamazdı. Bu, bu biricik sevdiği, güzel yari Suna'sıydı. Elindeki kitabı yere düşüren delikanlının gözleri dolmuştu. Hatta ağlıyordu. Evet evet hüngür hüngür ağlıyordu. Ayağa kalktı ama bacakları titrediği için zorlanıyordu. Sandalyesi devrilmişti. Ademelmasını zorlukla aşağı yukarı hareket ettirdi. Sanki boğazına takılmıştı Suna'ya söyleyeceği, söylemesi gereken her şey. Bir öksürse rahatlayacaktı da bir engel vardı sanki öksürmesine. Delikanlı, tüm bunları düşünürken -ya da hissederken- Suna çoktan yanına gelmişti.
-"Burhan bir şey demeyecek misin? Hiç özlemedin mi beni?"
Özlemek mi? Bu Burhan'ın komiğine gitmişti. Özlemek ha? İyiydi bu. Ama Burhan'ın duygularına tercüman değildi. O an omuzlarından tutup sarsmak istedi Suna'yı. Ama bunu Suna'sına yapamazdı.
O an zaman dursun istedi ikisi de. Zaman dursun saatlerce böyle kalalım istediler. Ama bu mümkün değildi. Zaman işliyordu ve her an ölüme giden bir adımdı sanki. Burhan'ın kafasına işte ancak o an dank etti. Diz çöktü ve sevdiğinin gözlerinin içine baktı. Sesi nereden geldiği belli olmayan ılık bir esintiye karıştı:
-"Benimle evlenir misin Suna'm"
-İls Disent Ange-