2.BÖLÜM

69 3 0
                                    

ZÜMRÜT - Û SAFİR

Mutsuz olmayı veya mutlu olmayı kendimiz belirleyemeyiz. Kimi sevip kimi sevmeyeceğimizi de öyle. Hayat bize öylesine zulumkâr davranır ki.

Kırmızı bir güle öylesine sevdalanırız ki çevresindeki güzel papatyalara aldırış etmeden. Kırmızı gül çok cazip gelir. Rengine tutkusuna bağlanırız. Ancak gülü koparıp elimize alamayız çünkü dikenleri bedenimize batar. Bize acı verir. Gülü elimize aldığımızda bizi mutlu edecek zannederiz ancak gül, bize zehirini akıtır. Güle bağlanırken papatyaları unuturuz. Papatyayı koparmak istesek bize zarar vermez. Zehrini akıtmaz. İşte aşk ; güle bal , papatyaya zehir olmaktır.
Gül her ne kadar bize zehirini akıtsada aldırış etmeden severiz.
İşte Aşk tamda bunu anlatır.

22 TEMMUZ 1962

Ahlat'ın kavurucu sıcağında, ruzgârla beraber buğdayların birbirine değerek oluşturdukları sesler imkânsız bir aşkın habercisiydi âdeta.
Tarlanın başında elinde tırpan bulunan Agir, boynuna doladığı mendilini alnına götürürken boncuk boncuk ter yüzüne akıyordu. Mendiliyle alnını silerken, yanında arkadaşı, yoldaşı bildiği Beşir ise öğle yemeği yemek üzere getirdiği ekmek, domates, peyniri sofranın üzerine bırakıyordu.
Agir tırpan çektikten sonra yoldaşı Beşir'e dönerek ;

- Bugün bizim için uzun sürecek galiba Beşir. Baksana ! Daha tarlanın yarısını bile bitiremedik.

Beşir sofrayı kurduktan sonra çayları bardağa dolduruyordu. Beşir hafif tebessüm ettikten sonra Agir'in safir gözlerine bakarak;

- Öyle düşünme dostum. Akşama hepsini bitiririz.

Agir Güneş'in kavurucu sıcağından yüzü kıpkırmızı olmuştu.
Safir mavi gözleri, kömür renginde saçı ve bıyığı, hafif kirli sakalı, geniş omuzlu ve uzun boylu bir delikanlıydı.
Nur saçan buğday tenli yüzü, şimdi kıpkırmızıydı.

Agir tırpanı tarlanın ortasına bıraktı ve birşeyler yemek üzere Beşir'in yanına oturmuştu.
Agir'in tarlası, Ahlat'ın önemli yerlerinden birinde bulunuyordu. Agir'in tarlasının hemen yanında bulunan tarlanın sahibi Aziz Bey ve oğulları, sıcaktan bunalmış halleri ve yorgun yüzleri ile yemek yemek üzre kızları Rojda'yı bekliyorlardı.

Aziz Bey'in kızı Rojda ; yeşil zümrüt gözleri , hafif esmer tenli hanım hanımcık bir kızdı. Ahlat'ın en güzel kızıydı.
Aziz Bey, oğulları ile tarlada beklerken kızı Rojda tarlanın başında görülüvermişti. Zümrüt renginde yazması ve kırmızı bohçası uzaktan hemende anlaşılıyordu. Tam o esnada Agir yemeğini yedikten sonra ayağa kalktı ve tırpanını almak için tarlanın ortasına doğru yürüyordu. Kafasını yan tarlaya doğru çevirdiğinde gördüğü karşısında âdeta donakalmıştı. Zümrüt gözlü Rojda, Agir' i âdeta büyülemişti.
Içten içe ağzından şu kelimeler döküldü; " Bana ne oldu böyle ? "

Akşam oluyordu. Güneş yavaş yavaş yerini Ay'a bırakıyordu. Agir ve dostu Beşir tarlada çalışmaya devam ediyorlardı.
Beşir bi an Agir'e baktığında, dostunun düşünceli olduğu nu gördü. Nedenini sormak için Agir'e doğru yaklaştı;

-Dostum bu ne hâl ! Çok düşünceli gördüm seni . Birşey mi oldu ?

Agir ise bitkin bir şekilde Beşir'e bakıyordu. Beşir'e dönerek şunları söyledi ;

- Yok dostum. Aklıma birşey takıldı da. diyerek konuyu geçiştirmişti.

Beşir, dostu Agir'in cevabına pek inanmamıştı. Dostunun bir sıkıntısı vardı. Ve Beşir bunun sebebini öğrenmek istiyordu.
Rojda , babası Aziz Bey ve kardeşlerinine getirdiği sofrayı topladı ve evine götürmek için bohçayı eline aldı ve tarladan çıkmak üzere ayağa kalktı. Babasına ve kardeşlerine yemek götürürken yan tarladaki mavi gözlü delikanlının bakışları, Rojda'yı hem tedirgin etmiş hemde rahatsız etmişti. Eve giderken bile safir renkteki bakış Rojda'nın hafızasında yer edinmişti. Anlaşılan o ki Agir 'in mavi gözleri Rojda'yı etkilemeyi başarmıştı.
Gündüz kendini Geceye bırakırken Agir , evin kapısına varmıştı bile. İki katlı beyaz renkte ve büyük bahçesiyle Agir'in gözünde bi an şatoya dönüşmüştü. Tahta kapının üzerinde bulunan tokmağa iki kere vurdu. Çok geçmeden kapı açıldı. Kapıyı açan Agir'in kardeşi Celil'di.
Abisinin kasketini ve ceketini kapının yanında bulunan tahtadan yapılmış askılığa astı. Agir ve kardeşi Celil, evin ahşap merdivenlerinden yukarıdaki salona doğru yürüdüler. Salonun ortasında Agir'in annesi Berfin hanım ve Cahit bey yemek yiyorlardı. Agir ve Celil ise anne ve babasının yanına yemek yemek üzre oturdular. Odada loş bir ortam vardı. Gaz lambası odanın penceresınde asılıydı. Sofranın ortasında bulunan mum, sofrayı birazda olsa aydınlatmayı başarıyordu.

Yemek yendikten sonra Agir, annesi ve babasından odasına çekilmek üzere izin istedi.
Agir odasına girdiğinde pencerenin yanında bulunan yatağı ve duvarda asılı olarak bulunan gaz lambası duruyordu. Agir yatağına uzandığında pencerede asılı perdeden gelen hoş sabun kokusu Agir' i ister istemez gülümsetmesine sebep olmuştu.
Yatağında uzanırken Agir bi tuhaf olmuştu . Sürekli tarlada gördüğü kız gözünün önüne geliyordu. Agir ilk defa böyle olmuştu. Hiç tanıyamadığı duygular tüm bedenini sarmıştı. Hemende uyumak istiyordu. Sabah erkenden uyanması gerekiyordu. Tekrardan tarlasına gitmeliydi. Ama Agir bunları düşünmüyordu, Aklında sadece tek birşey vardı. Oda tarlada gördüğü Rojda'dan başkası değildi.

Agir aşık olmuştu bile. Ama bunu kendine söyleyemiyordu. Korkuyordu. Aşkın, sevginin yaşanamayacağı bir yerdeymiş gibi hissediyordu.
Halbuki aşkın daha ne demek olduğunu bilmiyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 31, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

RÜZGÂR ( BAGER )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin