senin kelimelerin, benim ezgim

2.8K 256 114
                                    


zaman: kış, 1950 - 23.47

47

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gece ilerliyor, akrep ve yelkovan sürekli yer değiştiriyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gece ilerliyor, akrep ve yelkovan sürekli yer değiştiriyordu. Değişmeyen tek şey dakikalar önce gözüme çarpan olağanüstü güzelliğin üzerinden ayrılmayan gözlerimdi. Uzun süredir mimiklerini takip ediyor, her ne kadar cesaret edemesem de onunla sohbet etmek için yanıp tutuşuyordum. Etraftaki insanlar çoğalmıştı, yanına sürekli birileri gidip geliyor ve içimdeki kıskançlık ateşi körükleniyordu. O insanlar gibi olup onunla sohbet etmek, birlikte şaraplarımızı yudumlarken karşılıklı şen kahkahakalar atmak şimdiki hedefim ve hatta arzum idi. Fakat hayır, amacım o insanlar gibi olmak da değildi, amacım onu bu gece kollarım arasına almak, kulağına güzel nağmeler fısıldarken çiçekli fularının süslediği boynunu çıplak bırakıp öpücüklerimi kondurmak istiyordum.

Biraz aşırı hissetsem de içimdekilere engel olamıyor, esmer tenini hayal etmekten kendimi alıkoyamıyordum. Bunda kendimi suçlamak anlamsız geliyordu çünkü karşımdaki adam o kadar güzeldi ki, kendimi bu düşüncelere itmek işten bile değildi.

Gözlerinin gözlerime deyişinden dakikalar geçmişti ki, zümrüt parçalarını tekrar üzerime çevirdi, gözlerimin hâlâ onda olduğunu görmek keyfini yerine getirmiş gibiydi. Dudaklarının sağ tarafı dikkatle yukarı kıvrılırken bu kadar cüretkâr olması beni ona daha fazla çekiyordu. Buraya doğru yürümeye başladı, o kadar insanı es geçerken kafamı yere eğdim ve gülümsemem dudaklarımı ele geçirdi. Başımı kaldırdığımda hâlâ adımladığını gördüm ve buradaki bütün burjuva eşlerinden bile zarif yürüdüğünü görmek kalbimin farklı kıpırtılara ev sahipliği yapmasını sağladı.

Gülümsemem yüzümden henüz silinmemişti ki sağ kolumu yasladığım masanın yanında, tam karşımda aramızda yirmi santimetre kadar kalacak şekilde durdu.

"Bonjour monsieur.(Merhaba mösyö.)" dedi ve şimdiye kadar duyduğum bütün fransız selamlamalarını, evlerine konuk olduğum leydilerin nazik cümlelerinin üzerine geçti. Kalın sesi fransız aksanının boğazdan gelen hırıltısıyla birleştiğinde kulaklarımın duyduğu en güzel melodi haline gelmişti.

"Az önceki sakallı beyefendi ile sizi konuşuyorduk, Bay Jeon. Sizin ne kadar başarılı bir modacı olduğunuzdan ve bütün burjuvaların sizden giyindiğinden bahsetti. Doğrusu bayım, sırf onun anlattıklarıyla değil, bakışlarınızla da pek bir ilgilimi çektiniz." Korece konuşması, hakkımda benim onunla ilgili bildiklerimden -affedersiniz, yani hiçbir şeyden- daha çok şey bildiğinin bir kanıtıydı. "Koreli olduğunuzu da yine o beyefendiden öğrendim." diye eklediğinde ben, keşke o karşımda oturup saatlerce konuşsa diye düşünüyordum. Bunu yapsa eğer, gıkımı bile çıkarmadan, öylece, bana bir ninni gibi gelen sesini saatlerce dinlerdim.

"Çalışmalarımı ilgi çekici bulmanız hoşuma gitti. Fakat ben sizi tanımıyorum." dedim, içimdeki onu tanıma ve ona yakın olma arzusu baş gösterirken. Tatlı, hayatımda gördüğüm en tatlı şey kadar tatlı bir şekilde gülümserken benim çoktan ona bağlandığım gibi onun da bana bağlanmasını istiyordum.

"İsmim Kim Taehyung. Daha önce birkaç fransız markanın modelliğini yaptım. Bu yüzden uzun süredir Fransa'da yaşıyorum." Modacı ve model olarak birbirimizi bulmuş olabilir miydik? Birbirimiz için yaratılmış olmak, onu gördüğümden beri bana çok da uzak gelen bir kelime değildi. İlk gördüğümde bile onunla uzaktan yakın hissetmiş, sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi onu göğsüme yaslamak istemiştim.

"Tanıştığıma memnun oldum," dedim. Gerçek duygularımı söylüyordum ancak onun karşısında kendim olamıyormuş gibi hissediyordum. Onunla daha yakın olmak isterken bu kadar uzak konuşmak yapmak istediğim bir şey değildi. İlk adımı o atmışken onu kaçırma düşüncesi beni bir hayli korkutuyordu.

"Aslında," dedim. Üzerimde olan gözleri ve az sonra edeceğim itirafım, o zaten bunu fark ettiği hâlde, beni heyecanlandırmış, kalbim son hızda atmaya başlamıştı. "Bir süredir sizi izliyordum."

"Kusura bakmayın, sizi incitmek istemem ancak bunun zaten farkındayım." Gözleri utanç haliyle yere çevrilirken dudaklarındaki gülümsemeyi gördüm ve içimdeki her şey daha da fazla ateşlendi.

"İlgimi fark etmenizi sorun etmiyorum. Çünkü sizin gibi birini kaçırmak benim için ölümlerin en büyüğü olur."

"Kendinizden emin gibisiniz." dediğinde alt dudağını ısırıyordu. Aramızda geçen bu özel dakikaları kimsenin anlamaması, birden içime bir mutluluk vermişti.

"Özür dilerim," dedim aniden. İçimde büyük bir yanlış anlaşılma korkusu baş göstermişti. "Beni yanlış tanımanızı istemem. Heyecanımı ve gerginliğimi mazur görün."

"Lütfen, sizi yanlış anlamıyorum. Ayrıca rica ediyorum benimle konuşurken bu kadar heyecanlanmayın."

"Elimde değil, ama rica ediyorum. Sizi biraz daha tanımama izin verir misiniz?"

"Biraz zamanınız varsa," dedi gözlerini kaçırırken. Oysaki gözlerinin hep gözlerimde olması bana birkaç dakikalık cenneti yaşatmıştı. Cennetimi geri vermesi için yalvaracak kıvama gelmişken tekrar dudaklarını oynattı. "Sizi evimde misafir etmek isterim monsieur."

"Sizin için daima zamanım var. Memnuniyetle kabul ederim." Tatlı bir heyecan damarlarımda dolanıyor, içimi kıpır kıpır yapıyordu. Onunla, onun evinde birkaç dakika bile geçirebilecek olma düşüncesi aklımı kaybettirebilirdi bana. Çıkışa doğru ilerlerken yanımda yürüyen bedeni, koluma dolanan, diğer her uzvu gibi zarif olan kolu, daha önce hiç olmadığı kadar hızlandırıyordu kalbimi.

.

.

wine red ❘ taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin