4🐰

56 5 4
                                    

Ben geldim. Ama biraz geç geldim sanki
Xlmxkcjfjfn.
MEDYA TAEHYUNG
------------------------------------------------❤️

sabah dışarıdan gelen seslerle uyandım. Neler oluyor yaaa. Bu sesler nereden geliyor diye düşünürken konuşma sesleri duydum. Yataktan kalkıp pencereye yürümeye başladım. Yürürken aynı zamanda da elimi yumruk yapmış gözümü kaşıyordum. Pencereyi açıp dışarı bakarken karşıdaki eve birilerinin taşındığını gördüm. Acaba kim taşındı. Nerdeyse 10 yıldır boş duruyor o ev. Biz geldiğimiz zaman ilk olarak oraya yerleşecektik ama ev sahibi bize uygun olmadığını söylemişti, hatta caydırmak için elinden geleni yapmıştı. Ne olduda şimdi sattı anlamadım. Pencerede bunları düşünürken, odamın kapısı açıldı. Arkamı dönüp baktığım zaman jiminin geldiğini gördüm. Kapıyı açıp odaya girdi ve yanıma doğru geldi. İkimizde penceremden dışarı baktık. Tam o sırada evden biri çıktı. İyide bu benim direk dediğim adam değil mi ya. O mu taşınmış. İnanmıyorum. Ben bunları düşünüp şoktan şoka girerken büyük ihtimal yüzümde ifadeden ifadeye değişiyordur ki, jiminin beni dürtmesinden bunu anladım. Ama işin tuhaf yanı hala kolumu deler gibi dürtmeye devam etmesi. Hayır yani ben sen ilk dürttüğünde düzeldim zaten niye kolumu koparmak ister gibi dürtüyorsun ki. Tam ona dönüp soracağım sırada onunda eve gözlerini kocaman açmış bir şekilde baktığını gördüm. Acaba ne gördüde şoka girdi bu çoçuk. Elleride hala durmadan dürtüyor bu çoçuğun, hiç mi farkında değil be. Elini tutup fahifçe sarstım kendine gelmesi için, sonrada baktığı yere gözlerimi çevirdim. ÇEVİRMEZ OLAYDIM. Bu evin penceresinde biri mi var yoksa bana mı öyle geliyor. Kesin bana öyle geliyor. Kesin. Gözümü kapatıp açtım, tekrar baktım gene orda hemde gözünü dikmiş jimine bakıyor. Yanımdaki bedenin titremesi ile kendime geldim. Ona döndüğüm zaman ağladığını, ama yüzünün kaskatı kesildiğini farkettim. Sanki ağladığının farkında değilmiş gibi. Hemen şu pencereyi kapatıp içeri girmemiz lazım. Jiminin kolundan tutup geri çekmiş ve pencereyi kapatmak için geri dönmüştüm ki bu sefer bana kötü kötü baktığını gördüm. Hemen alel acele pencereyi kapattım perdeyi de çekmeyi unutmadım tabi, arkamı döndüğümde jimin hala bıraktığım gibi aynı yerde duruyor. Yavaşça yanına yaklaşıp kendime çektim hemen, sıkı sıkı sarıldım çünkü buna ihtiyacı var. O penceredeki adam kim bilmiyorum ama benim jiminimi baya kötü etkilemişe benziyor. Benim ona sarılmamla onun hıçkırarak ağlamaya başlaması bir oldu, ona sardığım kollarımdan biriyle yavaş yavaş sırtını sıvazlamaya başladım,aynı zamanda da saçlarına minik öpücükler konduryordum. Çünkü eğer ağlarsa içini boşaltır böylece daha rahat hisseder. Yaklaşık yarım saat boyunca ağlaması dinmiş geriye sadece küçük iç çekmeler kalmıştı. Ağlaması durduğu zaman yavaşça kendimden ayırdım, yüzüne baktım. Gözleri ağlamaktan, dudakları ise hıçkırıklara dışarı çıkmasın diye ısırılmaktan şişmiş, burnunun ucu ve yanakları kırmızı bir park jimin. Ayyy şimdi tam bir pamuk şeker oldu. Yatağıma oturup onuda yanıma çektim. Ve cevap bekler gibi yüzüne baktım. Çünkü konuşup da bu ortamı bozmak istemiyorum. İlk o konuşsun anlatılması gerekenleri anlatsın istiyorum, benden sakladığı bir şey olduğunun pekala farkımdaydım zaten bu yüzden onu zorlamak istemiyorum kendini ne zaman hazır hissederse o zaman anlatsın istiyorum böylece hem kendi içindeki hesaplaşma bitmiş hemde dışarıya söylediği zaman daha rahat olmuş olacak. Ben onun konuşmasını beklerken o bana tekrar sarılmış kafasını göğsüme gömmüştü. Bazen büyük olanın o değilde ben olduğumu düşünürdüm. Tıpkı şuanki gibi. Konuşmaya başlaması ile ona döndüm" jungkook. Sana bahsettiğim şu vampir varya" "evet" "hah işte o  penceredeki adam, o vampir." NEEEE!! " Diye bağırmış ve ona bakmıştım. Gerçekten. İnanamıyorum. Biz bir vampirle, hemde jimine saldırıp onu alı koymak isteyen bir vampirle komşu muyuz. Tanrım. Ben kocaman açtığım ağzım ve gözlerimle jimine bakarken herhalde komik gözüküyordu ki onun kıkırdamasana sebep olmuştum. Bu seferde kaşlarımı çatmaya başlamış ve ona bakmıştım. O da mesajı almış gibi sustu direk. Sanki komik bir şey yaptım. Çok komik. Vampir tarafından aranan, istenilen de benim zaten. Gül sen gül. Tanrım sen bana sabır ver. İçimden bunu diyip dışımdan " peki şimdi ne yapacağız?" cümlesi çıkmıştı sadece. Ben ona bakıp cevap beklerken oda kendine çeki düzen vermiş, düşünen adam pozisyonuna girerek düşünmeye başlamıştı. Sanırım bir şeyler bulacağız, bulmak zorundayız. Can güvenliğimiz yok. Aaaaaa. Ben direk beyi unuttum. İyide o değil miydi o eve taşınan, o zaman o vampir bozuntusunun o evde ne işi var. YOKSA. YOKSA DİREK BEYİ ETKİSİ ALTINA ALIP ONU MU KULLANIYOR. AMAN TANRIM. "jiminin. Sana anlatmam gereken şeyler var" diyip suratına bakmıştım, çünkü eğer doğru çıkarsa düşüncelerim birini daha kurtarmamız gerekecek. "evet?" diyip suratıma baktı. Bende ona onun saldırıya uğradığı gün okula giderken çarptığım, arada markete giderken rastladığım, hatta kendisine direk dediğimi, ve ayrıca buralarda  daha önce görmediğim yakışıklı evet burayı geçmedim çünkü adam tanrı gibi neyse adamı anlattım. Hatta az önce pencereden bakarken onu gördüğümü de söyledim. Ben koşuşmamı bitirir bitirmez kafama bir tane vurdu. Acı ile inlerken o bana sövmekle meşguldü. Konuştuğu zaman elimi kafamdan çekip ona baktım "jungkook acaba sen aptal mısın? Nasıl bana bunları anlatamazsın! Hemde kaç günden beri karşına çıkıyormuş. Ya o da diğeri gibi vampirse ha! Ya sana bir şey yapsaydı! O zaman ben ne yapardım!"ama o zaten kötü bir dönemden geçiyor onu sıkmak istememiştim." jimin ben seni sıkmak istememiştim sadece. Zaten kötü bir dönemden geçiyordun bide beni düşünüp yorulmadı istemedim. Özür dilerim!. "derken gözlerim dolmuştu. Evet ona anlatmamamın sebebi buydu. Onu daha fazla yormak istememiştim sadece. Ben gözlerim dolu bir şekilde ona bakarken beni kendine çekip sarıldığında hemen kollarımı beline sarmıştım." jungkook. İyice saçmalamaya başladın. Aptal aptal düşüncelere kapılıyorsun. Ben asla senin yüzünden yorulmam. Sen benim küçük tavşanımsın. Bizim bizden başka kimsemiz yok ki. Bunu biliyorsun,ben seninle ilgilenmesem  sorunlarını çözmesem, derdini dinlemesem nasıl yaşarım ki? Benim yaşama sebebim sensin, jungkook. Bunu sakın unutma. Tamam mı? Hım? "demiş ve bana bakmıştı, kafamı olumlu anlamda sallayıp" tamam" demiştim. Doğru söylüyor bizim bizden başka kimsemiz yoktu, sadece biz vardık. O ve ben. Bir an önce bu duygusal ortamdan  kurtulmamız lazım yoksa komşu işini çözmeden sabaha kadar zırlamaya başlayacağız. "jimin. Peki şu karşı komşu işini nasıl çözeceğiz? Aklında bir şeyler var mı?" demiş ve konuya bodoslama dalmışım resmen. Ben bunu der demez jimin de kendini toplamış tekrar düşünmeye başlamıştı. Yarım saatlik beyin patlatma seansına sonra jiminin bağırması ile ona baktım" BULDUM! " ne buldu acaba?" ne buldun? Noldu? " gözlerinde o bakışı en son lisede görmüştüm ve sonumuz hiç iyi olmamıştı umuyorum ki düzgün bir şeyler olur yoksa sağ çıkmamız pek olası değil. Benim dememle hemen anlatmaya başlaması bir oldu" bak şimdi bu vampir seni gördü dimi. Ama sen onu dörmemiştin yani az önceye kadar ve onu tanımıyorsun değil mi? Peki eğer bende onu tanımasam? Yani o hiç yokmuş gibi davransam, her şeyi unutmuş olsam? Niye öyle salak gibi bakıyorsun anlamadın mı? Hahahahah! Bekle anlatıyorum. Şimdi sen beni bulduğunda zaten baygındım, ve sen gelip beni ordan aldığın zaman onu görmedin ama o seni gördü, ve sen onu bilmiyordun ben anlatana kadar değil mi? Şimdi sen onu tanımamış gibi bilmemiş gibi yapmaya yani salağa yatmaya devam edeceksin, bende o olaydan sonra psikolojik olarak çökmüş ve beynim otomatik olarak kötü anılarımı silmiş bir şekilde hayıtıma devam eden biri gibi davranacağım. Böylece ne korktuğumuz belli ederiz nede onlara yakınlaşırız. En kısa sürede de bu mahalleden de taşınıcağız? Nasıl fikir? Ah biliyorum çok zekiyim! "diyip harika planını açıklamıştı aslında bakarsak oldukça mantıklı ve güzel. Yapabiliriz bence." HARIKA. o zaman en kısa sürede uygulamaya geçiyoruz. Hatta sen odadan çık bende gidip perdeleri açayım sonrada kahvaltı yapar biraz eğlenmeye gideriz ha ne dersin? Evde çok durmazsak daha iyi olur gibi?" demiş onu yataktan kaldırıp kapıya doğru sırtından isterken konuşmaya devam etmiştim. O kapıdan çıkıp odasına giderken beni onaylamış ve böylece planımıza başlamış bulunmaktayız. Hemen pencere gidip perdeyi çekmiş dışarı hiç bakmadan lavaboya gitmittim. İhityatlarımı halledip çıktım ve odama girdim. Dolaba doğru yürürken aynı zamanda şarkı söyleyip kıvırtıyordum. Ne kıvırtamaz mıyım? Bence çok eğlenceli. Kıvırıp kıkırdarken gözüm pencereye takılmış, hareketlerim dururken ağzım ve gözlerim kocaman açılmıştı. Neden mi, çünkü karşı evin balkonunda oturmuş kahve içen direk bey beni film izler gibi izliyor da ondan. Hayır bu evlerin birbirine uzak olması gerekiyor karşı karşıyalar ama hiçte uzak değiller yan yanalar resmen. Utanmaz nasılda sırıtarak bakıyor. Sanki ayı oynuyor burada. Ağzımı kapatmış bu sefer kaşlarımı çatmıştım sinirden. Hayır bende hata ne diye perdeyi çekmem ki. Hemen cama koşup perdeyi çektim, çekmeden gördüğüm tek şey ise onun bana el sallaması oldu. Hayır bu adam deli mi ne? Sapık gibi izledikten sonra birde gülerek el sallıyor, adamdaki rahatlığa bak ya. Acaba neye gülüyordu? Komik bir şey de yapmıyordum oysa-HAS... Kafamı aşağı indirip kendime baktığım zaman şortlu pijama takımım vardı, sıkıntı olan bu değil asıl sıkıntı her tarafının da tavşanlarla dolu olması. Hayır ben bunu tatlı diye almıştım. Benden başka kimse görmez diye de evde giyiyorum ama adam gördü napacam ben ya. Rezil oldum. Hayır bide altı uzun olsa içim yanmayacak. Şort o kadar kısa ki neredeyse kalçalarımın altında bitiyor. BİDE utanmadan ben kıvırttım dimi bunlarla. Düşündükçe ateş basıyor, şuan eminim ki domatesten farkım yok. Neyse en azından bu hallerimi görmedi,pencereyi kızgın kapattım. İyi oldu iyi. Daha fazla düşünme jungkook. Giyin git sonra eve bir daha gelme. Dolaptan siyah Jean pantolon siyah kazak ve deri ceketimi üzerime geçirdim, siyah botlarımıda giyince tamam olacam. Hah oldu işte. Küpelerimi de takıp, dudaklarıma  kirazlı nemlendirici de sürdüktükten sonra hazırım. Saçlarımı kendi haline bırakmıtım daha güzel gözüküyor. Hazırlandıktan sonra odamdan çıkıp mutfak girdim jimin hazırlanmış beni bekliyordu. Hemen kahvaltıyı yapıp evden çıktık. Kapıyı kapatıp bahçe kapısından çıkarken karşı evin kapısı açıldı. Hiç o tarafa dönmeden elimi jiminin omzuna atıp yürümeye başladım. Bu sırada kapı kapanmış adım sesleri duyuyorduk. Hemen ilerde otobüse bineceğimiz için durağa geçip beklemeye başladık. Kafamı jimine çevirip gözlerine baktım ve onun arkasına gözlerimi saniyelik olarak gezdirdim. Kimse yok. Güzel. Tekrar ona bakıp güldüm ve burnunu parmaklarımın arasına alıp sıkmaya başladım. Tanrım bugün çok tatlı olmuştu. Üzerinde beyaz bogazlı kazak ve mavi bir tulum vardı. Saçları da zaten pembe olduğu için çocuğumla dolaşıyormuş gibi hissediyorum. Sırıtarak burnunu sıkmaya devam ederken arkamdan öksürük sesi geldi, burnu bırakıp arkamı döndüğümde kimse yoktu. Alla alla gripten sesler duymaya başladım herhalde. Neyse. Otobüsün karşıdan geldiğini görünce hemen kendimi topladım. Durakta duran otobüsle içine binip kartımı iki kere okuttum. Jiminle birlikte arka koltuklara geçip oturduk. Otobüs ineceğimiz durağa gelince, ayağa kalkıp aşağı indik. Jimini kendime çekip kolumu omzuna attım, o da kolunu belime sarıp sanan sarılmıştı. Biz sarmaş dolaş kahvaltı yapacağımız yere yürürken arkamdan biri omzuma çarpmış ve beni jiminden ayırmıştı. Bu kim be. "Noluyor ya?" diye bir nida çıkmıştı ağzımdan. Ama bana çarpan kişi hızlı adımlar atarak arkasına bile bakmadan giderek uzaklaşmış ve gözden kaybolmuştu. Hayır yani insan Bi arkasına dönüp özür diler dimi. Nasıl insanlar var bu dünyada ya. Ben kendi kendime söylenip duruken jimin koluma girip beni restorana çekmiş ve aynı zamanda konuşmaya  başlamıştı "Hadi kook. Boş ver şimdi onu çok acıktım yemek yiyelim. Hadi!" ben bu çocuğu doyuramıyordum. Hep aç hep aç. Sanırsın evde yemek vermiyoruz. Ayrıca omzumda acıyor ya. O davar, nasıl bir nefretle çarptıysa omzum çıkacak sandım bir an. Neyse geçti gitti. Şuan en önemli şey yemek yemek, jimin çekiştirmeleri ile restorana girip bir masaya oturmuştuk. Aslında restoran demek doğru olur mu bilmiyorum, çünkü çok doğal ve otantik bir yer. Sandalyeler ağaç kütüğü, masalar da geniş ve tırtıklıydı. Yerdeki parkeler kahverengi ve aralarına sanki gerçekten ormanda yürüyormuş gibi çiçekler eklenmişti. Tavandan sarkan avizeler ayrı bir hava katıyordu. Kendimi ormana piknik yapmaya gitmiş gibi hissediyordum, çok huzur verici bir yer. Etrafı incelemeye devam ederken gözüm cam kenarında kahvaltı eden direk beye takılınca ağzım kocaman açılıp Jiminle dönmüştüm. Ufaktan ufaktan titremeye başlamış ve masa altından jimini dürtmüştüm. Çünkü direk beyin karşısında o vampir vardı. Tanrım gele gele buraya mı gelmişler. Bu nasıl tesadüf. Jimini dürtüp bana bakmasını sağlamış ve telefonunu işaret etmiş,aynı zamanda sanki hiçbirşey görmemiş gibi garsonu çapırmıştım. Garson gelip siparişlerimizi verdikten sonra telefona sarılmış jimne mesaj atmıştım.

 My Precious(Taekook) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin