Mont

100 2 1
                                    

   Koridorda amaçsızca adımlarla her boşlukta tuvalete gitmek tam benlik hareket tabii ki. Tam da şu an olduğu gibi. Ama bu sefer daha farklıydı yazılı sınavım vardı ve ben sırf vakit geçsin diye gidiyordum. Liseye geçtiğimden beri korkulu rüyam olan sınavların birincilerini atlatmıştık ama kar tatilleri ile uzunca süre sarkan ikinci sınavlar peşimizi elbette bırakmadı. Tembel ya da çalışmayan biri değilim. Sadece sınavlar bana hayatımın sonuymuş gibi geliyor. Sanki düşük alırsam toplumdan dışlanacakmışım gibi.
   Kelebek sistemi olayı da ayrı gerginlik verirken, sınav salonumun bulunduğu kattaki öğretmenlerin sınıfa girin sesleri koridorun duvarlarına çarpa çarpa kulağıma girdi. Tam da tuvaletin kapısındayken hızlıca adımlarımı lavabonun çaprazındaki sınıfa çevirip, telaşla sırama oturdum. Espri yeteneği berbat olan fizikçimiz sağlam adımlarla sınıfa girerken, heyecanım kat kat arttı. Sınav kağıtlarını öğrencilere verip dağıtmasını isterken bayılıp düşeceğimi sandım. Pekala fen lisesindeydim ama matematikten nefret ediyorum. Üstelik çözemiyorum bile. Öğretmenin basit dediği ama bakınca bile 'ben zorum' diye haykıran kağıt önüme bırakıldı. Ben çözebildiklerimi çözüp diğerleriyle uğraşırken sürenin bittiğini belli eden zil öyle bir çaldı ki 'bu sefer bittim' demeden edemedim. Kağıdı öğretmene verip montumu almak için askılığa yöneldim. Hayaksi ki iki sıra arasından geçmek zorundaydım. Duvar kenarındaki ön sıra duvara bitişikken ve arkasıyla arasında küçük boşluk varken başka şansım yoktu zaten. O boşluğa girince öyle saçma bir şey oldu ki henüz kağıdını vermeyen ikinci sıradaki çocuk hafifçe başını öğretmene çevirip ayağa kalktı. Önce biraz duraksayıp işime devam ettim. Montumu alıp hızla servise gittim. Servisçimiz Ramazan Amca yine üst sınıflarla koyu sohbete dalmış gelecekleri beklerken camdan okulun bahçe kapısına bakıyordum. İllaki biz gitmeden okuldan çıkardı. Yüzünü şimdilik stalk için aklıma kazıma fikriyle dikkatlice bakarken, dimdik yürüyüşüyle kapının önüne geçip beklemeye başladı. Servis beklemesi büyük ihtimaldi tabii. Kendimi sapık gibi hissedip ani manevrayla önüme döndüm. Cidden ne yapıyorum yahu? En iyisi kulaklığımı takmalı ve eve gidene kadar kendime gelmeliydim.
   Eve girer girmez okul halimden kurtulup rahat kıyafetlerime kavuşunca yatağıma kuruldum. Günün müthiş yorgunluğu bedenime peyda olurken kendime hakim olup ayağa kalktım. Sınavlar yarın da vardı. Sıkı sıkıya tutunup almalıydım o takdiri. Ben alamasam da olurdu ama aileme sorulduğu zaman onların göğsünü gere gere benimle gurur duymalarını istiyordum. O belgenin üzerinde adım olmalıydı işte. Adım demişken hiç kendimden bahsetmedim öyle değil mi? Ben sıradan bir hayatı olan,küçük bir ilçede yaşayan kızım işte. Adım Su Eğilmez. Eğilmez ailesinin küçük kızıyım. Bir de abim var. Tolga Eğilmez olur kendileri. Abim var ama sanmayın ki etek boyuma karışan cinslerden. Bu nasıl abi dediğinizi duyar gibiyim ama aramızdaki 12 yıllık yaş farkından ötürü pek sallamıyor beni. 15 yaşındaki ben ve 27 yaşındaki abimle evde kedi köpek gibiyiz. Ama benim için öyle değerli ki... Heeey konu dağıldı. Benim sınava çalışmam gerekiyor. Kendimden bahsetme zamanı değil nasıl olsa zamanla tanıyacaksınız.
   Çalışma masama gerekli kitapları koyup başladım çalışmaya. F=m.a, Oğuz Atay, Afife Jale derken edebiyatla fiziği harmanlayan beynim, aynı güne bu dersleri koyan herkese tek tek saydırdı. Odaklanmam neredeyse imkansızdı. Durduğum her an aklım geri sarıp onun başını kaldırdığı anı oynatıyordu. Sebebini hakikaten bilmiyordum ama biraz giderinin olmasının etkisi yok diyemezdim. Adını bile bilmezken bu denli düşünmeme gülüp tekrar kitaplarıma daldım.
    Oydu buydu derken hayli yol aldığım konuların sonuna yakın yemek saati seslenişi evi inletti. Annemin lafını ikiletmeden sofraya gidio oturdum. Kaşığı inclerken aklım yine x kişisine takıldı. X kişisi şey, o tatlı çocuk işte siz anladınız. Abim kolumu dürtmesiyle pis sırıtışları gözlerimin önüne serildi. 
"Güzellik, sınavlar kötü anlaşılan." abim beni çıldırtmak için mi uğraşıyor? "Hayır değil. Olsa bile bu sana değil" elimle annem ve babamı işaret ettim. "Onlara düşer." Neden birden yükseldim bilmiyorum ama sinir olmuştum birden. Abim annem babam sohbete dalınca kulağıma yaklaştı "Su sıkıntını her zaman anlat ben senin abinim. Senin için en iyisini her zaman yaparım. Sert çıkışmalar senlik değildir." Ah be abim haklı ben sakin yapımla gerçekten abime yüksek sesle konuşmuştum. Ergenlik döneminin o agresif olunan evresine mi geçmiştim? Abime en içteninden gülücük yollayıp yemeğimi bitirdim. Kendime hakim olma vaktim gelmişti anlaşılan.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 15, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KARŞILIKSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin