Mahalle, kayıp gitme denizin de yüzen bir çocuğum ve kulaç attıkça hayata karşı bir sıfır önden başlıyorum. Deniz de dalgalar, hayatta basamaklar, zirve de üçgen piramidin ucu ve bakış açının 180 derece olması gibidir.
Teker teker basamakları çıkmak için büyük bir nefes almak gerek. Onunla yeni bir düzene oturmak ve hayatlarımızı birleştirip bize düşeni yerine getirmektir. Mahalle dediğin bir yuva değildir sadece, bir kargaşa olabiliyor. Kargaşadan kurtulmak için sadece iyi bir tanıma ve tavrını ortaya koymaktır.
Kitabın asıl macerası ve mahallemin karıştığı zaman zamana birkaç bölümlük yolculuk yapmaya gidelim. Herkesi daha da iyi tanıyalım.
Huzur olmadığı yer de bütünlük olmaz. Sevmeyi bilinmeyen yerde yaşanmaz. Nefes alamadığın yer de büyüyemezsiniz. 16 yaşındayım ve aşkı tanımaya o zaman başladım. Duygularımın soğuk esen fırtınasına yaz rüzgarını da ekledim.
Akşamdan akşama yağan yağmur da ıslandım. Yeri geldi hasta oldum. Yeri geldi de adam gibi sevdim. İnsan olduğu gibi görünmeli, iki ruhu tipini takıp ta ortalıklarda adamım diye gezmemeli. Hayat bir sokak gibidir.
Düzeltmek insanın elindedir.
Bir sabah uyandım. Mahalle soğuk ve karanlıktı. Yavaştan ortalık aydınlanıyordu. Bizim evin arka bahçesine geçtim. Biraz soluklanıp temiz havayı ciğerlerime doldurayım. Etraf soğuk güneş yavaştan kendisini belli etmeye başlamıştı. Terliklerimi giyip kapının önüne geldim ve kapıyı sessizce açıp dışarı çıktım. Caminin önüne dar sokaktan gittim. Bizim evin ön kısmındaki çiçekli yoldur. Yolu ben süslemiştim. Etrafta sarmaşık dalları ve telle evimin çatısına kadar çekmiştim. Çardak görünümünü vermiştim. Bir de mavi gözlü cingöz adında kedim var.
Karnı acıkınca nasıl da mırıldanıyor ve kapıya patilerini sürüyor. O sıra da elime etli ekmek parçasını alıp attım. Yemeğini aldığı zaman kendisini 4 saat ortalıkta bulamazsınız. Aynı bana çekmiş. 'Üzüm üzüme baka baka kararır' atasözümüz var. Oda beni görerek aynı ben olmuş.
Mahalle benim sessizliğe büründüğüm zaman haykırışlarını kesti. Mahalledeki hava garip bir esintiye döndü. Yağmur mahalledeki herkesi evine yollamıştı. Sokaklar durgunlaştı. Ağaçların yaprakları dökülmüş, dallar serdenleşmişti. Dut ağacının dalları çelkinleşmiş, ucunda da bir iki dut kalmış. Ağacın başına çıktım. 2 tane dutu yemek için ve birden kollarımı sıvazlayıp tırmandım. Dut yedikten sonra ineceğim zaman düştüm. Ayağımı burkmuştum.
Ağacın dibine çöktüm. Oturdum ve yavaşça soluklandım. Karıncalar da son hazırlıklarını yapıyordu. Sanki hayatın öğretisini yaşıyordu.
O sıra da özlem düşen uzaklara bakıp Nurcan'ın yüreğinin benim için çarpışını izledim. El sallayıp 'geliyorum' diye haykırdı. Bende yüzümdeki mutluluğu tebessüme döndürüp gelmesini bekledim. 5 dakika sonra yanıma gelip oturdu.
'Ahmet mahallenize taşınacağız' diye birden söyledi. Ben şaşkın gözlerle ona baktım. Birden sarıldım. Öyle mutlu olmuştum ki, yüreğimdeki pervazsız uçan kuşlara el salladım. Gözlerim de mutluluk Nurcan'ın sihirli dokunuşlarıyla olmuştu. Bir de Onur beyin sayesinde olmuştu. Cebime topladığım dutlardan Nurcan'a uzattım ve beraber yedik. O yüreğimdeki gökyüzünü aydınlatmıştı.
Bir insan unutulmuştu. Tarihte yerini almaya başlamıştı. Bir gün herkes tarih olur ama duygular asla tarihe karışmaz. Yollar tarihi görür ve yaşlanır ama beklemeyi asla bırakmaz diyen yüreğim, derin düşlere dalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
siyah ELMA
AbenteuerMahallenin sıcaklığı ve samimi bir ortamda kendini bulan bir genç, hem macera yaşayacak hem aşk