Ben onu hatırlıyordum. Acaba o beni hatırlıyor muydu? Böyle bir seçenek var mıydı ki? Sonuçta o benim rüyama girmişti. Tabi ki hatırlayacaktı. Yok canım boşuna evham yapıyorum. Kesin hatırlıyordur. Ben düşünceler okyanusunda kaybolurken prenses halka seslenişe başladı.
''Hepiniz Agumel 'e hoş geldiniz. Beni tanımayanınız yoktur herhalde. Bu yüzden kendimi tanıtma ihtiyacı duymuyorum. Yıldızlarınızda suç işlemediğiniz için Agumel 'e gelmeye hak kazandınız. Sizleri tebrik ediyorum. Hepiniz tekrardan hoş geldiniz. Evleriniz ayarlanmıştır. Görevliler sizlere yardımcı olacaktır. Görüşmek üzere.''
Sesi o kadar kendinden emindi ki bir kez daha hayran kaldım. Çok güçlü bir kadın olduğunu bir aptal bile anlayabilirdi.
''Atakan bu prensesin adı ne? Merak ettim.''
'' Prenses Feris. Ah ne kadar güzel ve ilginç bir isim değil mi? Bir kadının her şeyi mi güzel olabilir yahu?''
''Amma abarttın ha Atakan isim işte.''
'' Sus sus sus çarpılırsın maazallah''
''Ah Atakan ah ne yapacağım ben seninle?''
Atakan gülerek''Ah Rüzgarcığım ah geçinip gideriz birlikte ne güzel. Başka ne yapabilirsin ki benle?''cevapladı.
''Tamam hadi tamam başka kimsem yok şu anda senden başka birlikte yaşayalım. Hadi gidip evimizi bulup yerleşelim.''
Boşta duran bir görevlinin yanına gidip ikimizin bir evde kalmak istediğini, bizi evimize götürmesin rica ettik. Görevli bizi evimize getirip anahtarımızı verdi ve gitti. Bizde iki şaşkın olarak evimizi incelemeye başladık. Küçük şirin bir evdi. Dış duvarları deniz mavisiydi. İnsanın içi huzur doluyordu. Ne zamandır bu kadar huzurlu olmadığımı fark ettim. Küçük bir bahçesi vardı. Gri renkte küçük bir masa ve iki tane siyah sandalye koymuşlardı. Atakan tabi gidip hemen yaylandı sandalyeye.
''Abi burası bir harika bir yıldızda hiç mi kötü bir ev olmaz ya. Yoldayken gördüklerimiz de güzeldi. Bayıldım bu eve. Yemeklerimiz burada yeriz ha ne dersin?''
''Yeriz yeriz. Ben de çok sevdim zaten evi. Büyük evlerden hiç hoşlanmam. Hiç kötü ev yok gerçekten helal olsun prensese. Yıldızı mükemmel bir şekilde ayakta tutuyor. Hadi gel içeriye gidip yerleşelim.''
İçeriye girdik. Oturma odasıyla mutfak birleşik gibiydi. Ayırmak için duvar koymuşlar ama duvarı birleştirmeyip araya bir yemek masası yerleştirmişlerdi. Mutfak dolapları ve dört kişilik yemek masası lacivertti. Masa camdan, sandalyeler de delikli hoş bir görüntü veren sandalyelerdendi. Oturma odasında da kadife siyah yastıklara sahip gri bir köşeli koltuk vardı. Koltuğun karşısında bir televizyon,köşede de siyah bir berjer bulunuyordu. Atakanla diğer iki odaya bakmaya gittik. Diğer iki oda birbirinin aynısı gibiydi. Tek kişilik yatağın yanında komodin vardı. Yatağın yanındaki duvarda küçük bir pencere vardı. Yatağın karşı tarafında da iki kapaklı dolap vardı. Odaların tek farkı birisi gri diğeriyse lacivert olarak döşenmişti. Atakan lacivert odayı aldı. Bana da gri olan kaldı. Gri düşünceleri sevmesem de gri renge bayılırdım. Sırt çantamı odama bırakıp Atakan' a bakmaya gittim. Uyumuştu benim ayı arkadaşım. Lan daha iki dakika olmadı bu nasıl daldı hemen uykuya anlamadım. Yorulmuştu demek ki. Acaba o neler yaşamıştı. Onun hikayesi neydi öğrenecektim yakında. Şu prensesle konuşmam gerekiyordu. Hangi konuda bana ihtiyacı vardı öğrenmeliydim. En iyisi şatoya gitmek. Evden çıkıp bir pracaya atladım. Giderken etrafı inceledim. Ne güzel bu yıldız. Her yeri bir harika. Bir göl gördüm. Etrafı rengarenk ışıklarla çevrili üstü de yanıp sönen kalp şeklindeki minik ışıklarla kaplı. Gölün azıcık uzağına beyaz sandalyeler ve masalar koymuşlar. Böylece güzelbir yemek durağı olmuş. Atakanı da alıp gelmeliyim bir gün buraya. Gölü düşünürken geldiğimizi fark ettim. Şoföre salapi verip indim. Şato devasaydı. Koskocaman kapısının önünde çeşitli samuraylar vardı. Gidip onlara Prenses Ferisle görüşmek istediğimi söyledim. Ama bu kapıdan geçebilmek imkansız gibi bir şeydi. Adımı ve takımımı sordular. Söyledim ama tabi ki izin vermediler. Yol geçen hanı değildi sonuçta. Ne yapacağımı düşünürken şatonun büyük balkonunda benim samuraylarla direnişimi izleyen Feris'e kaydı. Beni tanıması lazımdı. Sesimi duyurmaya çalıştım.
''Ben Rüzgaaaaar. Hatırlamadın mı beniiiiii? Söyle izin versinler de geçeyim. Senle konuşmam gerek.''
O kadar bağırdım ki duymuş olduğuna adım gibi eminim. Ama o sadece kovun dercesine elini salladı samuraylara. Samuraylardan iki tanesi kolumdan tutup beni sürüklemeye başladılar.
'' Bırakın beni! Kendim yürüyebiliyorum.''
Dememe rağmen şatodan belli bir uzaklığa getirene kadar bırakmadılar. Sonra da hiçbir şey demeden görevlerine geri döndüler. Bu kız beni nasıl tanımadı ya. Sanki ben onun rüyasına girdim Allah Allah . hem rüyama girip bir şeyler saçmalasın. Beni umutlandırsın ben de saf gibi inanıp geleyim. Sonra da hanımefendi hatırlamasın oh ne ala(!). Neyse ne yapayım artık kendi yöntemlerimle Ayçin'i bulmaya çalışacağım.
Eve yürümeye başladım. Yürümek rahatlatıyordu beni. Yarım saat sonra eve vardım. Atakan hala uyuyordu. Acıktığımı fark ettim. Ne zamandır bir şeyler yemediğimi. Kafam o kadar doluydu ki karnımı doyurmak yeni yeni aklıma geliyordu. Mutfağa gidip dolaba baktım. Çok şükür ki doluydu. Makarna ve çorba malzemesi çıkarıp yapmaya başladım. Bir anda kapı çaldı. Kim olabilirdi ki. Kimimiz kimsemiz yoktu ki. Acaba Atakan'ın akrabası falan olabilir mi? Elimi yıkayıp kapıyı açmaya gitti. Kapıyı açınca siyah tayt ve siyah kapüşonlu ceket giymiş kısacası baştan aşağı siyah giyinmiş olan ve yere doğru bakan birisini gördüm.
''Kimsiniz?''
Kapüşonunu çıkarıp kafasını kaldırınca gördüğüm yüzle buz kesiverdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERCESTE YILDIZLAR
FantasyFarklı yıldızlarda yaşayan iki genç, Yıldızı kara deliğe dönüşen bir genç adam, Kendisini bir anda nefessiz kalmış bir yıldızda bulursa, Ve o yıldızın lideri olan genç kızın bu adama ihtiyacı varsa... Neler olur? "Yıldızlar göz k...