'Hayatım' ne de anlamlıymış oysaki?

18 3 2
                                    

Göz kapaklarımı zorlayan ve adeta uyanmamı mırıldanan güneş ışıklarına uyarak uyandım. Ağırlaşmış ve ağrıyan gözlerimi ovuşturarak uykumu açmaya çalıştım,Ovuşturduğum gözlerimin önünden geçen üzerine beyaz çarşaf iliştirilmiş sevgilimin cesedini görene kadar. Çığlık atmak,ağlamak,ortalığı yıkmak istiyordum ama uyuşmuş zihnim,hareket yetisini kaybetmiş bedenim ve kısılmış sesim önümde bir barikat gibi duruyorlardı.

O sırada içeri doktor gömleği içinde muhtemelen benden birkaç yaş büyük biri girdi. "Alesya Adal." Dedi ve biraz duraksamanın ardından " Ben  Batı." Diye ekledi. Kim olduğunu bilmiyordum ve ona bir cevapta vermiyordum. Konuşmaya mecalim yoktu.

  "Ben psikiyatristim." Dedi. Silmeye çalışacaktı. Başaramayacaktı. Aklımın gözyaşlarını kimse silemezdi. "Seninle görüşmeye başlamamız gerektiğini düşünüyorum." Dedi. Bense ağzımı zorla açtım ve "Yapamaz..." Yapamazsın diyemeden öksürmeye başladım.

Yanımda ki sürahiden bardağa biraz su doldurdu,yatakta oturur hale gelmeme yardım etti ve suyu içmem için bana verdi. "Yapamam Alesya,ne yazık ki haklısın,tüm üzüntünü geçiremem ama beni herşeyi anlatabileceğin biri olarak düşün. Ne kurarsan kur kafanda seni dinlerim,acını hafifletmek için elimden gelen her şeyi yaparım ve bana ne dersen de duyduğum en aptalca ve delice şey olmaz." Bana buruk bir tebessümle  bakıyordu.

Haklıydı bir bakıma onu unutamazdım,bu imkansızdı,buralarda pek arkadaşım yoktu. Her şeyim ölmüştü. Çocukluk hayallerim,neşe kaynağım,tek dayanağım. Hepsi birkaç saniye içinde sessizce dünyadan yok olmuştu. Benden binlerce kilometre ötede birisi kahkahalarla gülüyordu şu an. Ondan nefret ediyordum. O ölmüşken ne haddineydi gülmek? Sanırım değil,haklıydı kendimi yiyecektim. Ona baktım ve kısık sesimin el verdiği kadar " Tamam." Dedim.

Ona gitmesi için yalvaracak bir şekilde bakıyordum. Anlamış olacak ki "Sen dinlen." Diyerek yavaşça odadan çıktı. Uyuyamıyordum. Çünkü uyuşuk zihnim gittikçe açılmaya başlamıştı ve dolayısıyla bende ağlamaya. Sessizce ağladım önce,küçük ve sakin hıçkırıklara ama sonrasında titremeye başladım şimdi sessiz hıçkırıklarım çığlıklarla dönüşmüştü. Delirmiş mıydım? Şimdiden mi? Aslında bu normaldi. Hatta belki daha öncesinde olmalıydı. Göremediğim birkaç mikrop yüzünden bir yaşam sönmüştü. Hem de benim 'hayatım' diye seslendiğim birinin yaşamı. 'Hayatım' hep normal bir aşk sözcüğü gibi gelmişti. Bu güne kadar şimdi anlıyordum ne demek olduğunu tüm detaylarıyla.

Bir kadın geldi içeri bana baktı ve birkaç kişiyi daha çağırdı beni zorla yatağıma geri yatırdılar. Direndim,çırpındım ve bunun gibi çeşitli delice şey yaptım. Hareketlerim gitgide yavaşladı muhtemelen vücuduma enjekte ettikleri sıvıdan dolayıydı. Yavaş yavaş gözlerim karardı.

Gözlerimi bir ormanda açtım,gün batımı saatleriydi belli ki ya da gün doğumu. Etrafa göz atıyordum,tanıdık gelmiyordu burası ve de fazlasıyla saçmaydı. Doktor Adal'ların tek kızıydım sonuçta öyle değil mi? Benden daha azı beklenemezdi. Orman bir seçenek değildi. Onu çok seviyormuş gibi yapacak ve yaşamlarına son veren birkaç aptal villa alacaktım. En fazla bunu yapabilirdim. Ta ki o güne kadar,yanıma geldi yavaşça bana elini uzattı ve kurtardı beni ama ben onu kurtaramadım. Dur ya da gitme diyemedim. Elinden tutamadım. Bana hayatı göstermişti oysa ki. Yıldızları,göğü,Ay'ı,Güneş'i,ormanı,ağaçları,her şeyi,herkesi o gösterdi. Sonra beni tek bıraktı burada bu dünyada. Yine o karanlığa dönemezdim. Aydınlığı görmüştüm bir kere. Gerçi onu geri getirecek olsaydı bir ışık göremeyecek hale gelene kadar karanlıkta yaşamak isterdim. Gerçi o zaman bir ışık görürdüm hep. Yaşadığını bilmek en büyük ışıktı benim için.

Ormanın içinden sesler gelmeye başladı bir anda. "Alesya! Alesya! Neredesin Alesya?." Diye bağırıyordu o. O. O,Rüzgar. "Buradayım." Diye bağırdım. Ölmemiş miydi? Burada mıydı? Beni bırakmamıştı yani? Rüzgar beni bırakmamıştı. Bunu kelimelere dökemezdim sanırım. Buradaydı. Benim için beni bulmak için bu ormanda adımı haykırıyor ve beni arıyordu.

Onu gördüm o sırada ağaçların arasından koşarken dağılan kahverengi saçlarının yeşil gözlerinin üzerine düşüşünü gördüm. Benim yaşam ağacımdı o. Yemyeşil gözleriyle etrafı süzdü ve usul usul benim olduğum yer çarptı gözleri. Ben şoktaydım yine. Mutluydum. Geri dönmüştü. Ölmemişti. Buradaydı.

Gülümsedim ve sonra mutluluktan gözlerimden birkaç damla yaş firar etti. Yavaşça yanıma geliyordu bense yerime çivilenmiştim. Hareket etmek istesem de edemiyordum. Haklılardı belki de . Umut hep vardı. Benim için dönmüştü çünkü. Ölmemişti çünkü. 

Bana gittikçe yaklaşıyordu ki bir anda durdu. "Yapamam." Dedi. Kafasını iki yana salladı hızlıca. Benden aynı yavaş adımlarla uzaklaşmaya başladı. "Yanına gelemem,sarılamam." Dedi. "Olmaz." Dedi. Titreyen dudaklarım arasından "Neden? Neden olmaz Rüzgar? Buradasın,yaşıyorsun. Bu kadar mucize varken neden sarılamayız? Neden yanıma bile gelemezsin?" Diye sordum.

Bana baktı buruk bir tebessümle "Çünkü ben ölüyüm Alesya, nefes almıyorum,burada değilim,yaşamıyorum,benim zamanım çoktan doldu." Dedi. Hayır. Her zaman bir umut yoktu. Yine yanılmışlardı ,yine yanıltmışlardı,yine yanılmıştım.

Gözlerimi aynı hastane odasında açtım. Bir rüya mıydı yani tüm bunlar? İki saniye daha görememiştim onu gerçekten ama en azından rüyamda benimleydi. Bir daha rüyama girmesini umarak kendimi yine karanlığa teslim ettim.

Gel Dedi GittiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin