Bölüm 2:Huzura varış...

4 1 0
                                    

Evime geldiğimde taksiciye parasını verdim ve apartmanıma doğru adımladım.Apartmanda katları çıkarken-asansör olmasına rağmen merdiven kullanıyorum,çünkü asansör fobim var-alt katımızdaki evin önünde koliler olduğunu ve içerden tadilat sesleri geldiğini farkettiğimde,Niyazi Amca'nın nerde olduğunu sorguladım.
Bunu aklımın bir köşesine not edip evimin önüne geldiğimde,heyecandan farketmeden tuttuğum nefesimi verip  kapıyı çaldım.İlk çalışımda kimse açmadı.Annem ile babamın evde olduğundan emin olup olmadığımı sorguladım?En son aradıklarında evdelerdi.Yanlış eve de gelmeyeceğime göre,evdedirler herhalde.Bir an da kafalarına esip dışarı çıkmazlar ya.
Evde olduklarına karar verip bu sefer zili çaldım.Birinin ayak seslerini duyduğumda hızlı ve telaşlı ayak seslerinden anladığım kadarıyla annem mutfaktan koşarak kapıya geliyor.Haydi bismillah!
Kapı açıldığında annem önce gözüne gelen saçlarını düzeltmek ile uğraştı.Beni heralde tanıdık falan sandı.Eli köpüklü,bulaşık yıkıyormuş derken,annem kafasını kaldırdı.Önce beni gördü,sonra ağzı açıldı,kapandı.Biraz gözleri doldu ama saniyesinde dolmasına şaşırsam mı yoksa şaşırmasam mı bilemedim?
Hepsi olduktan sonra ellerinin köpüğünü takmadan baya üstüme atladığında,ilk dengemi kaybetsemde sonrasında bende valizimi bırakıp ona sarıldım.Canım annem,yemek de hazırlar şimdi.Ev yemeğine biraz hasret kalmış olabilirim.İçimden kötü kadın kahkahaları atan bencil tarafımı susturup,annemi daha sıkı sardım.Gözlerimin dolduğuna emindim.
Sonunda çekildiğimizde önce valizime baktı,sonra beni inceledi,en son şöyle bir yüzüme baktı.Sanki hala inanamıyormuş gibi idi.
Halbuki sadece 1 ay erken dönmüştüm.Tamam şimdi öyle deyince garip geldi ama eninde sonunda gelicektim.
Beni incelemeyi kestiğinde baya benim bile taşımakta zorlandığım valizi tek eliyle kaldırıp diğer eli ile de beni içeri sürüklediğinde içimden,annemin isteyince içinden bir herkül çıktığını hatırladım.
İçeri girdiğimde içerde Esra Erol'un açık olmasına şaşırmadım.Beklendik bir görüntü.
Annem hemen mutfağa gitti.Hala tek kelime etmemişti ve artık korkmaya başlamıştım,kötü bir şey mi yapmıştım acaba?
Annem içerden geldiğinde elini durulamıştı ve beni takmadan koltuğa oturup önceden demlediğini düşündüğüm çayını içmeye başladığında önce şaşırsamda sonradan bu olaya el atmam gerektiğini düşündüm.
"Annecim,nasılsın?Afiyet bal şeker olsun bu arada,Özledin mi beni bari?"
deyip vericeği cevabı beklemeye başladım.Ama o Esra Eroldaki işlenen olayın daha önemli olduğunu düşünmüş olmalı ki,bana bakmadan sadece televizyona bakmaya devam etti.
Şuan bana trip attığını anlasamda sürpriz yaptım diye trip yiyeceksem de öleyim canım ben.Hem doğum günümde trip yiyecek kadar düşmedim diyerek içimden ayağa kalkıp,odama doğru ilerledim.
Odama girdiğimde hiçbir şeyin değişmemesi,sanki hiç gitmemişim gibi davranmaları gözümü doldurdu.
18 yaşındaki,benim için hala küçük olan kız kardeşim,odamı kapmamış ve kendine oda yapmış anladığım kadarı ile.Onuda çok özledim,hemen gelse de görsem.Kışın eve çıkıcağı için yine ayrılıcağız zaten.
Eşyalarımı odaya bıraktıktan sonra mutfağa geçip kendime bir şeyler hazırlamaya başladım.Canım annem galiba hala trip atmak ile meşguldü.Kendime atıştırmalık bir şey hazırladıktan sonra,babamın kahveden gelmesini beklemeye başladım.Kafamı televizyona çevirip annemin yaptığı şeyi yapmaya başladım.
Babam emekli işçi ve annem ise dışardan emekli oldu yani ev hanımı.Böyle olunca babam kahvelere takılıyor,annem ise Esra Erol ve Müge Anlı arasında gidip geliyor.
Kız kardeşim de anladığınız gibi okuyor.Okullar açılınca üniversiteye başlıyacak ve çok heyecanlı.
Ben bunları düşünürken annem dayanamamış olacak ki yanıma geldi ve "Kızım aç mısın?Yiyecek bir şey yapayım mı?"
dediğinde güldüm.Koltukta kayıp ona sıkı sarıldım.O da bana sarıldı.
"Anne,ben yokken bir şeyler oldu mu?Dedikodu falan var mı?"
Deyip güldüğümde annem önce heyecan ile çekildi.Büyük ihtimal mahallede dedikodu vardı ama güldüğümü görünce dalga geçtiğimi anlamış olacak ki yüzü kızgın bir hal aldı."Eşek sıpası seni,Dalga geçiyor anne ile" deyip koluma vurduğunda,kahkaha atmak istedim ama belli etmedim.Annemi daha fazla kızdırmak istemezdim.
"Ama annecim zaten her gün görüntülü konuştuk.Evde bir şey olsa,biliceğimi biliyorsun."
"Haklısın kızım,ben de Nalan Teyzenler tatilde olduğu için konuşacak birini bulamıyorum."
Annem Nalan Teyze diyince gerilsemde belli etmemeye çalıştım.
"Nalan teyzemler tatilde mi?Ne kadarlığına gittiler?"
"1 haftalığına gittiler,bizi de çağırmışlardı da ben istemedim,erkenden senin hazırlığını yapmaya başladım."
Dediğinde anneme tekrar sarıldım.
"Artık geldiğime göre bir ara ailecek tatile çıkarız annem."
"Kızım istiyorsa çıkarız tabiki!"
dedi annem,gaza gelip yükseldiğinde ikimizde güldük.
Annem ile baya hasret giderdik ama ben babacı bir kız olduğum için anneme babamın nerde kaldığını sordum.Ben babacı iken kız kardeşimin tam bir anneci olması,ben bunu sorduğumda tekrar klasik "Sen beni sevmiyor musun?Aman bende kızım gelince ona sarılırım,öperim." tribini çektirdi,ardından
"Birazdan gelir ikiside,seni görünce çok mutlu olucaklar"cevabını aldığımda,
"Bende çok mutluyum anne burda olduğum için."
Deyip ayağa kalktım.Odama doğru gidip,kapıyı kapattım.Üstüme bir tişört ve siyah bir tayt giyip,dışarı çıktım.Yanıma küçük bir sırt çantası alıp içine anahtarlarımı attım ve bir kaç bir şey daha koyup anneme seslendim.
"Anne ben hava almaya çıkıyorum,yemek hazır olunca ara birde babam gelince benim geldiğimi çaktırma tamam mı?"
dedim.İçerden bir "tamam" sesi geldikten sonra,dışarı attım kendimi.Aşağıya indiğimde koliler hala ordaydı.Anneme sormayı unutmuştum.Sorulacaklarda zirveye yükselmişti bu soru artık.
Deniz kenarına doğru yürürken doğru bir karar aldığımı fark ettim,yorgunluğumu uyuyarak değilde,deniz havası alarak atmayı tercih ederim.
Evimiz sahile yakın olduğu için kısa bir sürede vardım ve bir banka oturdum.Buraya gelene kadar yaşadığım şeyleri düşündüm.Şimdi olsa asla yapmayacağım şeyler yaşamam,keşke yapmasaydım dediğim bir şey olması beni mutsuz etsede,kafaya takmamaya çalışıyorum.O zamanki aklım ne düşünüyordu da acaba böyle bir hata yaptım.İşte bu konuyu her düşündüğümde çıkmaza girip,hatalarım yüzünden kendimi suçlarken buluyordum.
Bunları düşünürken derin bir iç çektim.Sonra buraya gelişimi düşündüm.Uçaktaki dertlerimi unutturan adamı hatırladım.Ona ne kadar ayıp ettiğimi de hatırladım.Yine saçmalamıştım işte.Derin bir iç çekme isteği ile dolup taştım ama imdadıma çalan telefonum yetişti.
Telefonuma çıkarıp baktığımda üstünde "Bella" yazdığını görünce içten bir şekilde gülümsedim.
Bella benim Türkiye'de edinemediğim,hiç birinde o sıcaklığı bulamadığım en yakın arkadaşım hatta sanırım tek yakın arkadaşımdır.
Telefonu açtığımda karşıdan gelen cırtlak bir bağırma sesi ile yeni uyanmış agresif bir Bella ile karşı karşıya olduğumu anladım.
"Ben sana beni saat kaç olursa olsun ara demedim mi?Merak ettiğimi biliyorsun ve aramıyorsun!"
Bunları yarı tripli,fazlası ile yüksek sesli ve amerikan aksanı bir ingilizce ile duyunca yüzümü buruşturdum.
Nerdeyse dediği hiç bir şeyi anlayamayacaktım.
"Annem ile konuştuk biraz Bella,seni arayacaktım zaten,sadece sen benden erken davrandın."
Dediğimde karşıdan önce bir "hıhı" sesi geldi ondan sonra aynı anda gülmeye başladık.
"Tamam tamam neyse,eee,oraya gidene kadar bir macera yaşadın mı?" Deyip güldü.Bende kısa bir kıkırdamadan sonra "Hayır,yani şu ana kadar macera denilebilecek bir şey yaşamadım" dediğimde aklıma yolculuğum geldi ama çok düşünemeden Bella kulağıma farketmeden bağırmaya başlamıştı bile."Sıkıcııı,o zaman şimdi kapatıyorum,hazırlanıyorum ve okula gidiyorum ama sonra seni arayacağım sakın beni meşgule atmaya çalışma" deyip kapattı.Ben ise sadece kahkaha attım.
Türkiye'de pek sosyal değildim.Hep arkadaşlarım oldu ama hiç biri ile kalıcı olamadım.Amerika'ya gittiğimde ev arkadaşım Bella ile tanıştığımda direk çok yakın arkadaş olduk.Onunda Türk bir eniştesi ve Türk bir babası olduğu için anlaşmamız pek uzun sürmedi.Çok çabuk kaynaştık ve yakın arkadaş olduk.Türkiye'de yaşadığım her şeyi,kırıklıklarımı ilk ona anlattım.Buraya gelirken beni cesaretlendiren de oydu zaten.Biraz deli dolu ama aşırı tatlı ve iyi bir kızdı kendisi.
Biraz daha oturup denize baktıktan sonra kalktım ve eve doğru yürümeye başladım.Eve yaklaşınca babamların gelip gelmediğini kontrol ettim.Araba olmadığına göre gelmemişlerdi.
Eve çıktığımda annem kapıyı açıp direk beni sofraya sürükledi.Oralarda aç kalmış olduğumdan,ev yemeklerini özlediğimden,babamın tepkisini merak ettiğinden bin farklı şekilde bahsedip durdu ve bana kuru fasulye-pilav yedirtti.
Aniden kapının kilit sesini duyunca anneme çarparak odama kaçtım.
Kendimi tekrar 8 yaşında gibi hissetmiştim.
Babam ve kardeşimin sesini duyunca ne kadar özlediğimi farkettim.
-Hanım,bizi niye beklemedin yemek için?Sen diyette değil miydin?
-Acıktım Allah Allah,acıkamaz mıyım?
-Tamam bir şey demedik anne.
İkisi sanırsam salona doğru adımladı.Sürpriz zamanı.
Annemin yanına mutfağa doğru adımladım,neyseki salonun kapısı kapalıydı.
-Anne tepsilere içecek bir şey doldur da sürprizi yapalım bakalım.
Annem keyifle kıkırdadıktan sonra tepsiye iki tane limonata doldurdu ve beni çevirerek "kış kış" işareti yaptı.
Tepsi ile salona adımladım ve rahat bir şekilde kapıyı açtım.Kardeşim ve babam televizyondaki şeye odaklandıklarından beni annem sandılar büyük ihtimal.
Diplerine kadar gelip limonatayı uzattım babam tam elini uzatıp alıcakken kafasını kaldırdı ve beni gördü.
O anı size anlatamam,önce şok oldu.Sonra sakince limonatayı bıraktı oturdu,kalktı.O arada kardeşim beni fark etti,bir çığlık kıyametle mahalleyi ayağa kaldırdı.Üstüme atladı ve yere yuvarlandık.Neyseki tepsiyi sehpaya bırakmıştım.
Sonra babam kardeşimi kaldırdı bana sarıldı sıkı sıkı.Bir ara o kadar sıktı ki ölüyorum zannettim ama o anı hiçbir şeye değişmeyeceğimide biliyordum.
Sonra geri çekildi hemen,oturdu.Belli etmemeye çalışsada gözleri doldu.Gerçi sonradan fark ettirmemek için uğraşmadı.Onu öyle görünce gözümden bir damla yaş düştü benimde tabi.Bu sevgi halini ve içimdeki huzuru size kelimelere dökmek isterdim ama dökemem büyük ihtimalle.
Sevgi faslı bitince tabi yemeğe koşuldu çünkü herkesin kurt gibi aç olduğuna emindim.Ve kabul etmek gerekirse ister aç olayım,ister olmayayım,ev yemeği olan herhangi bir şeyi her an her dakika yerim gibime geliyor bir ay falan.
Sonra masaya oturunca bir muhabbet aldı götürdü,nerdeyse her gün konuşmamıza rağmen Amerika'yı daha ayrıntılı anlatmamı istediler.Onlara daha önce anlatmadığım şeyleri anlatmaya çalıştım.Ben anlattım onlar sordu derken 1 saat geçirdik mutfakta ,ben yeni yememe rağmen bir tabak daha yemek yedim,1 saat boyunca kahkahalar ve gülümsemeler eşliğinde yemek yedik,kahvemizi içtik,konuştuk ve ben hasret kaldığım şeyleri yapmanın tadını sonuna kadar çıkardım.
Salona geçince babam benim sevdiklerimden bir film açtı,bu babam için büyük bir şeydi,bilirsiniz haberden başka bir şey izlemezler.Bunu genelde aramız bozulduğunda kullanırdı ama bugün sanırım kutlama yapıyorduk.
Annemin filmlerle pek arası olmasada kalabildiğince sessiz bir şekilde izler ama bilirim ki izlerken sıkılır.O yüzden büyük ihtimal babam filmi açtığında çok sıkılmasın diye mısır patlatmaya gitmişti mutfağa.
Dikkatimi annemden alıp babama döndüm ve onunda çok tatlı bir gülücükle kafası omzumda duran kardeşimle bize baktığını fark ettim.Göz göze gelince gülümsedik ve filme döndük.Bu erken dönme kararının bu kadar iyi olacağını beklememiştim.Bu huzur tahmin ettiğimden de güzeldi.
O arada annem mısırı patlattı,kardeşim büyük ihtimal çok yorulduğu için filmin sonlarına doğru uyuyakaldı,annem kardeşimi uyandırdı ve ikisi salondan çıktı,büyük ihtimal uyuyacaklardı.
Filmin kapanış müziği girince de babam esnemeye başladı.Ona baktım.
-Baba,filmi beğendin mi?
-Güzeldi güzeldi de işte film kızım yani ne diyim film işte.
Evet babam o kadar aksiyon filmi izler,hatta bir çok filmi izlemiştir ama fantastik izlesin,bilimkurgu izlesin,işte film der geçer.Anlayamıyorum.
Ama onun da belli etmesede sevdiğini biliyorum çünkü bilirsiniz "yenilmezler" yediden yetmişe sevilir.
Babam da kumandayı verdikten sonra uyumaya gitti ve salonda yalnız kaldım.Gece yarısı olmuştu bile bir şekilde.
Günüm o kadar duygu dolu geçmiştiki,şimdi yalnız ve sessizlik içinde kalınca ne kadar yorgun olduğumu farkediyorum.
Odama doğru adımlarken,bu kalabalık ve yorucu günün esameleri  kafamda canlandı.
Aklımdan çıkmış olan uçak arkadaşım aklıma gelince yaptığım kabalık kendimden nefret etmemi sağladı.
Ama yarı yolda gözlerim kapanmaya başlayınca bunu düşünmeye pekte zamanım kalmadı,adımlarım hızlandı ve odama gidip üstümü değiştirdim.Yatağa başımı koyduğumda gelen derin uyku ne kadar yorulduğumun bir kanıtıydı.
•_•_•_•_•_•_•_•_•_•_•_•_•
Sabah olduğunu siz nasıl anlarsınız?
Ben herkes gibi yüzüme vuran güneşle anladığım yada kendi kurduğum zille uyandığım günleri özlemeye başlamıştım bile.Başımda bağıran ama dibimde olduğu halde neden bağırdığını asla anlamadığım annem:
-Hadiiii kızım kalk,bak baban kızıyor!Sofraya gelmiyorsa yemesin diyo!!!
dedi ve sanki az önce avazı çıktığı kadar bağıran o değilmiş gibi bir sakinlikle odayı terketti.Bense olanları gözlerim yarı açık bir şaşkınlıkla izlemiştim sadece.En son baba tehditlerini kullandığı zaman 18 yaşındaydım ve saçma triplerim vardı.Peki şimdi kulağımı kanatmasının sebebi neydi?
Ben bunları sorgularken odaya babam önde kardeşim arkada girmeleri ise beni artık tam anlamı ile ergenlik dönemlerine götürmüştü.Babam şikayet ederek beni kaldırmaya gelirken,kardeşimde minicik boyuyla arkasından ablasının şakayla karışık azarlanmasını izleyip gizli bir zevk alıyordu.Şimdi tek değişen şey ise kardeşimin uzamış ve babamın daha da yaşlanmış olmasıydı.
Ben gelicek sözleri bildiğimden,babam gelmeden gerine gerine kalkmaya başladım ama yataktan da çıkmadım ki tatlı bir azar yiyip nostalji yaşayayım.
Tek gözümü açarak babamın başımda dikilişini izlerken kardeşim kahkahalar atıyordu,babamsa yüzünde huzurlu bir gülümseme ile sadece bana bakmaktaydı.
3 saniye bakıştıktan sonra iç çekip,gözlerini devirdi ve kardeşimin kahkahaları büyürken,odadan ayrıldı.
Ağzım açık dururken önce,benim için hala minik bir çocuk olan kardeşimle göz göze geldik.Gözlerim kısıktı ve her an avına atlayabilecek bir aslan gibi bakıyordum.O da bu bakışı hatırlamış olmalı ki odadan sanki bir çitaymışcasına hızlı bir şekilde çıktı ve salona koştu.Ardından ondan az kalmayacak bir hızda,belki daha hızlı bir şekilde koştum ve koltuktan üstüne tabiri caizse atladım ve delice gıdıklamaya başladım.Ne kadar büyürse büyüsün,kardeşim o her yerinden gıdıklanan bahtsız çocuklardandı ve ben onu ağlatana kadar gıdıklamaktan hiç bıkmayacağımı biliyordum.
En sonunda küçükken yaptığı gibi gülme ile ağlama arası bir suratla sesini çıkarabildiği kadar "babaaaaa" diye bağırınca bırakıp,sanki az önce ağlatana kadar gıdıklamış olan ben değil gibi tuvalete girdim.
Evet,annemi şuan anlıyordum,böyle yapınca çok cool oluyormuş.
Tuvaletten çıktıktan sonra mutfağa koştum ve babamın arkası dönükken kardeşim yüzünden yapamadığım şeyi gerçekleştirdim.Yanağından öptüm ve masaya oturdum.Kahvaltı klasik kahvaltılarımızdandı.Tabi buldun bunuyorsun yapmıyorum ama yani kızınız taaa Amerika'lardan gelmiş,insan bir özenir.
Annem sofraya son şeyleri koyduktan sonra benim dikkat etmediğim bir şey daha geldi sofraya ve işte o zaman anladım onlar beni asla hayal kırıklığına uğratmazlardı.Çünkü sofraya gelen son şey olan büyük tabakta,bir sürü pişi* bulunmaktaydı.Dışardan bakıldığında çok komik yüz ifadesinde olduğuma emindim ama kanıtlayamazdım.Büyük ihtimal gözlerimden kalpçikler çıkıyordu ve ağzım açık kalmıştı.Sıcacıktı ve çok güzel görünüyordu.
Ben sofraya gelen pişi ile aşk yaşarken,kardeşim de karşıma geçerek sofraya oturmuş,pişiden gözlerimi ayıramasamda bana ters bakışlar attığını iliklerime kadar hissedebileceğim bakışlar atmaktaydı.
Pişiden başımı en sonunda kaldırabildiğimde,sofradaki herkes susmuştu.Bende bu anı değerlendirerek gerekli mesajı verdiğini düşündüğüm gözlerimle ailenin her fertine 3 saniye boyunca ciddi bir yüz ifadesi ile baktım ve sanki aç gözlü,doyumsuz bir insanmışcasına tabağıma dört büyük pişi attım.Annemler ne kadar bu hareketime hazırlıklı olsalarda bu aç gözlü hareketime göz devirmeden edemediler.
Dört pişiyi yememin çok zor olduğunun farkındaydım ama üzgünüm uzun zamandır pişi yiyemiyordum ve pişinin bitmesi ve aç kalmamdansa,yiyemeyip arta kalanları aile fertlerinin yemesini tercih etmiştim.Sonuçta Türk kahvaltısı kolay bulunan bir şey değildi.Sofradaki sevip sevmediğim,yiyip yiyemediğim her şeyle,gerek yiyerek gerek de bakarak hem göz hem mide doygunluğumu gerçekleştiriyordum.
Böyle böyle sofradaki ufak tefek konuşmalara katılırken ne kadar aç olduğumu,dört pişiyide bitirdiğimde anladım.Ailenin her ferti belli bir şaşkınlıkla bana bakıyordu.Ben dört pişi yemiştim sonuçta.
Gerçi dört pişi yemiştim ama mutlu bir profil çizerken midemin isyan ettiğini farketmemek imkansızdı.Bende sanki dört pişi yememiş,kahvaltı sofrasında ki çoğu şeyi silip süpürmemişçesine bir sakinlikle sofradan kalktım.
Salona geçtim ve kendimi kendi koltuğum olarak adlandırdığım büyük koltuğa attım.Keşke atmaz olaydım.Midemden garip bir isyan sesi gelmişti bile atlar atlamaz.Bende hemen pozisyonumu düzelttim.Ne olur ne olmaz.Türkiye'ye dönüşümün ilk gününde kusmak istemezdim.
Yediklerimin ağırlığı ile uzun bir uykuya dalmak istesemde uyumadım.Bir iki dakika mutfaktan gelen sesleri gözlerim kapalı dinleyerek rahatladım.
Ardından sofradakilerin ayaklandığını duyunca hemen odama koştum ve basit bir kombin giyip kendimi sokaklara attım.
Yürüyüp unuttuğum yerleri yeniden keşfetmek istiyordum.Yeniden ve yeni kendimle.
Ayaklarım beni nereye götürürse oraya gitme özgürlüğünü özlemiştim zaten."Amerikada uzun bir süre yaşadın,hala öğrenemedin mi?"sorusunu da gerek Amerikada gerek burda çok duydum.Yaşadığın,büyüdüğün yeri bilmekle,yaşadığın ülkeden bambaşka bir ülkede,özelliklede eğitim için gittiğin ülkede keşifler yapmak arasında çok fark var.Amerika'da  her yeri ezberledim,istediğim yere giderim gibi bir iddiam yoktu hiçbir zaman.Olamaz da bence.
Ara sokağa girdiğimde sokağın darlığından düşüncelerime ara vermek zorunda kaldım.Kafamı kaldırıp girdiğim ara sokağa bakındım.Kaldırıma çıkıp bakındığımda çok tatlı kafelerin olduğu bir sokağa girdiğimi fark ettim.O insanların sokak duvarlarını çekerken kenardan görünsün diye geniş kadrajdan çektikleri fotoğraflardaki kafelerden.
Kafelerden rastgele bir tanesine girdim ve merdiven görünce çıkmaya başladım.Şansıma terası olan bir kafeye girmiştim ve çok insan yoktu.Rahatlamak için ideal bir kafeydi.Güzel bir manzara ve tatlı bir sessizlik.Gözümü kapatıp kafamı rahat sandalyeye yasladım.Gözlerim bir,iki saniye kapalı kaldıktan sonra kafamı yan çevirip manzarayı izledim.Mutluydum.Türkiye'ye geldiğimden beri üstümde olan huzur duygusunun zirvesindeydim o an.Garson yanıma gelip ne istediğimi sorana kadar sessizce manzarayı izlemekteydim.Kafamı kaldırıp oturuşumu düzelttim ve soğuk,taze sıkım bir limonata istediğimi söyledim.Garson "hemen getiriyorum" deyip yanımdan ayrıldıktan sonra bir rüyadan uyanmışçasına etrafımdaki insanlara baktım.Hepsi genç ve üniversiteliye benziyordu.Gerçi üniversitelilerin bu kafeyi tercih etmesi çok normal,kim böyle sakin ve güzel manzaralı bir kafede ders çalışmak istemez ki?
Kendi kendime bu soruları sorduktan sonra Amerika'da ders çalışmak için oturup saatlerce çalıştığımız gürültülü kahve dükkanlarını hatırladım.Onlarında farklı bir özelliği vardı,ne kadar gürültüsüz ve güzel manzaralı bir kafe ders çalışmak ve rahatlamak için idealse,o gürültülü kafelerde dizüstü bilgisayarını ve kitaplarını alıp ortam dan soyutlanmak için idealdi.Bir süre sonra kendinizi derse verdiğinizde ve kafanızı kaldırdığınızda o insanların acelelerini,hayatın devam edişini görmek bana garip bir huzur ve sakinlik veriyordu.Bazen sakinlik ne kadar rahatlatırsa insanı,bazen de insan kalabalık ister çevresinde.Belki kendi düşüncelerini bastıracak bir ses bulmak için,belki yalnızlık canına tak ettiği veya belki de sadece gürültüyü sevdiği için...
Ben bunların üçü ile de ilgilenmiyordum tabi.Ben sadece etraftaki kalabalığı ve o hayat koşuşturmasında kendimi kaybetmeyi seviyordum.
Bunları düşünürken masama koyulan limonatanın çıkardığı sesi duyana kadar manzaraya daldığımı fark etmemiştim.Garson küçük bir kafa sallama hareketi yaptı ve minik bir gülümseme ile karşılık verdim.Garsona hiç dikkat etmediğimi fark ettim.O da çok genç duruyordu.Sanırım üniversiteye yeni başlamış,harçlığını çıkarmaya çalışan gençlerden biriydi.
Garson uzaklaşırken leziz duran limonatamın keyfini çıkarmak için elime aldım ve aynı anda çalan telefonum ile elimin titremesi bir oldu.Telefonumu açtığımda karşıdan gelen ses bana neyi unuttuğumu hatırlattı.Bella'yı aramamıştım.
-HEYYY!Sana beni ara demiştim ama galiba beni araman için bir sebebin kalmadı.Hıh!
Bağırması ile yüzümü buruşturmam bir olmuştu.
-Ya kızım,arayacaktım ben seni.Sakin olur musun?Hemen kızma.Ne yapıyım yani alışma ve özlem giderme yaşıyorum burda.
-Bilmiyorum ama seni anlıyorum.Ee tabi öyle anne ve babaya sahip olsam bende beni unuturdum.
Bunu duyunca önce gülsemde sonra yüzümü buruk bir gülümseme kapladı.
-Ee,beni sorup duruyorsun,gerçi özür dilerim sormuyorsun,azarlıyorsun ama seninkilerde ne var ne yok?
-Benimkiler mi?Onlarda ne olcak ki?Aynılar.Kendi yollarını çizmiş iki yetişkinden fazlası değiller.Bana para göndermeseler varlıklarını sorgulayacak durumdayım.
-İşte bunu sevmiyorum.Ben yokum ve üzgünsün hemen toparlanmanı istiyorum.Moralini bozma tamam mı?
-Tamam tamam.Beni biliyorsun zaten alıştım.Asıl sana ne anlatıcam kampüse yeni bir çocuk geldi ve bu sefer cidden hayatımın aşkı olduğuna eminim...
Bu dediğini duyduktan sonra bütün burukluğum kayboldu ve yüksek bir kahkaha atmadan duramadım.Bella böyledir.Şıpsevdidir.Keşke bende öyle olabilseydim,bende şıpsevdi gibiyimdir ama ben sadece kesmekle kalırım.İleri bir adım atmak imkansızdır benim için.
Bella ile şu yeni gelen çocuk hakkında biraz daha konuştuktan sonra Bella çıkması gerektiğini söyleyip,orda bir yakışıklı ile karşılaşırsa onu hemen aramam gerektiğini tembihleyip kapattı.Bense telefonu indirdiğimde manzara ile olan yalnızlığıma geri döndüm.Bu hoş sessizlik ve deniz manzarası birleşince insanın saatlerce orda oturası geliyordu.
Hayatım uzun zamandır koşuşturmaca ile devam ederken,Okul,New York'a gitme nedenim,New York'un o hızlı yaşantısı derken eğlendiğim kadar yıpranmıştımda.Hayatım bir süreliğine hızlandırılmış gibiydi sanki.Amerikaya gitme kararını aldıktan sonrası o kadar hızlı gelişti ki şu an hepsi gözümün önünden film şeridi gibi geçiyor.Amerika'nın bana kattığı çok şey oldu tabi ama en güzel şey Bella ve yurtdışının kazandırdığı özgüven duygusu diyebilirim.Bu kararı aldığıma pişmanım gibi bir cümle tabiki kurmuyorum.Sonuçta şuan her genç yurtdışına gitmek için çırpınırken ben orda okumuştum ama keşke Amerika kararımı bir şeylerden kaçmak için almış olmak zorunda kalmasaydım.Her mutluluğun bir burukluğu vardı sanırım.
Ben derin düşüncelere dalmışken teras merdivenlerinden gelen sağlam ayak sesleri ve ardından gelen konuşma düşüncelerimi böldü.
Kafamı çevirdiğimde az önceki garson çocuğu ve karşısında iri yapılı,yandan yakışıklı olduğu belli olan bir adam gördüm.İster istemez konuşmalarına dikkat kesilmiştim.
"Tamam tamam hadi sen çık artık,bugün zaten çok yoruldun ve kafe de durgun.Ben gerisini kendim hallederim.Zaten evin yakın demiştin değil mi?"
"Evet abi,yakın.Bir alo dersin gelirim eğer kalabalık olursa."
"Tamamdır,hadi sana iyi uykular"
Garson çocuk kıkırdadı ve önlüğünü boş masaya bırakıp aşağıya indi.Adam ise bir süre çocuğun gittiği yöne doğru bakıp kafasını masama doğru çevirdi,göz göze geldik.İşte o zaman kafamdan itelediğin bütün düşünceler kafama geri üşüştü.Böyle bir karşılaşma beklemiyordum.
•Bölüm sonuu•
•Sizce karşısına çıkan kim?
•Ve kızımızın taa amerikalara kaçtığı şey ne olabilir?
*Her yörede farklı bir ismi olan,hamuru bolca yağda pişirerek yapılan bir kahvaltılık.Ege bölgesinde pişi derler.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 01, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

MuâşakaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin