Kolaj çok karışık ve çirkin oldu ama who cares
Sylvia, on yaşındayken birden konuşmayı kesmişti. Amacı ilgi çekmek değildi, öyle olsa da farkında değildi en azından. Bir süre psikologtan psikologa gezmiş, aile terapileri almış ve Sylvia tekrar konuşana kadar gerçek bir aile gibi davranmışlardı. Sylvia küçük yaşında konuşmak yerine resim çizerek içindekileri dökmeye başlamıştı, tek kelime etmediği iki ay boyunca tek yaptığı şey resim çizmek olmuştu.
İki ayın sonunda söylediği ilk kelimeler 'anne' ve 'baba'ydı. Ailesi o konuşmaya başladıktan sonra kısa sürede eski hallerine dönmüştü, Sylvia yine yalnızdı. Her ne kadar artık onlarla pek konuşmasa, onlara anne ve baba demek istemese de başka birinin de onlara öyle seslenmesini istemiyordu.O yemeğe tek gidebilecek kadar güçlü hissetmiyordu, başka bir çocukla hiç onunla ilgilenmedikleri gibi ilgilenmelerini görmek istemiyordu.
"Çarşamba günü boş musun?"
Leo, biricik köpekleri eve dönmüştü ve döndüğünden beri Sylvia'nın kucağından inmemişti. Oliver kaşlarını kaldırarak gözlerini, elinden indirmediği telefonundan çekti ve ikiliye baktı."Hm? Akşam Maisie ile yemek yeteceğim ama gündüz boşum."
Sylvia iç geçirdi. Maisie, Oliver'ın yeni umutsuz aşkıydı. İlk buluşmayı başarıyla atlatmıştı, kızla yatması için dört başarılı randevu daha lazımdı. Maisie, flörtöz bir kadındı ama Sylvia'nın garipsediği bir şekilde beş randevu kuralı vardı.
Yatmadan önce, en az beş randevu.
Oliver, arkadaşının şu sıralar iyi hissetmediğinin farkındaydı. Ona sokulup Leo'yu okşadı. Sylvia'nın yanında olmayı, ona destek olmayı hiçbir şeyden fazla istemiyordu.
"Ne için sormuştun, tatlım?"
Sylvia konuşmadı, başını önemi yok der gibi salladı ve arkada ses olsun diye açtıkları televizyona bakışlarını çevirdi. İzlemiyordu ama Oliver onu rahat bıraksın diye izliyor gibi yaptı.
Oliver, Sylvia'yı tanıyordu. Onun sustuğunda nasıl zorlanmaması gerektiğini, mutsuzken nelerin onu rahatsız edip, nelerin mutlu ettiğini biliyordu.
Sylvia'nın saçına bir öpücük kondurup mutfağa geçti, krema ve bonibon kaplı bir waffle, kızın yüzüne bir gülümseme koyar diye düşündü.Arkadaşı ona bir şeyler hazırlamak için çıktığında homurdanarak televizyonu kapatıp telefonunu eline aldı, instagrama girip biriktirdiği fotoğraflarından birini paylaştı. Sylvia, instagramda da farklı tarzıyla ilgi çekiyordu. Yakında bir milyonu vuracak kadar takipçisi vardı ve bunun için hiçbir çaba harcamamıştı.
Fotoğrafı paylaştığı dakikada gelen yüzlerce beğeniyi görmemek için mesaj kısmına girdi, insanların onun tarzını sevip sorular sormasından hoşlanıyordu.
Yeni gelen mesaj, diğerlerinden çok ilgisini çekti. Theflashthompson, ne zaman fotoğraf atsa saniyesinde ona mesaj atıyordu. Gözlerini devirerek profiline girdi, sonunda engelleyecekti.
Daha doğrusu biyografisindeki Midtown Sciene yazısını görmeseydi, engelleyecekti.
Flash'ı tanıyordu, Peter, çocuğun onu sinir ettiğini söylemişti.
Peter'ı rahatsız eden geri zekalı, Sylvia'nın takıntılı hayranıydı.
Yüzü sabahtan beri asık olan kız kıkırdamasına engel olamadı, Flash'ı çok farklı hayal etmişti. Bu kadar ezik olduğunu aklından bile geçiremezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rainbow Museum • Peter Parker
Fanfiction"Sylvia Williams, Özel Meyers Güzel Sanatlar Okulu, Onur öğrencisi." Kızın uzattığı ele birkaç saniye baktı, eğer ne kadar uzun süre donup kaldığını Peter'a sorsaydınız birkaç saat diye cevaplardı. Oysa, sadece uzun birkaç saniye sonrasında titreye...