~4. Bölüm~
// "See Na! Jong In senin yemeklerine hakaret ediyor!" //
"Küçüğüm"diye inledim. Onu görmeyeli hepi topu kaç saat olmuştu ama ona o kadar alışmıştım ki. Tam Jong In'in elini ısıracakken ona seslenmemle durdu ve hızla bana doğru gelip kollarını boynuma doladı. Büyük bir memnuniyetle ona sarılırken hiç kimse umrumda değildi. Geri çekilen Woo eliyle yüzümü sildi ve "Bir daha ağlama noona. Sana demiştim kızlar ağlayınca çirkin olur" Gülümseyerek ona bakarken bunun pek de olabileceğini sanmıyordum. Gözlerim soğuk bir şekilde bize bakan adama kaydığında elimde olmadan ürperdim. Yanımdaki See Na "8. Harika"diye sessiz sessiz söylenirken sinirle ona döndüm ve "Kapa şu çeneni"dedim. Bana omuz silkinip küçüğümün boyunda eğildi. "Merhaba küçük adam" Woo'nun hiç zorlanmadan See Na ile anlaşacağını düşünüyordum. Gülerek See Na'ya baktı ve "Merhaba güzel abla"dedi. Gözlerimi kocaman açarak Woo'a bakarken See Na kıkırdadı.
Amcasına baktı ve "Yapabildim mi amca?"dedi. Şaşkınca onlara bakarken mafya bozuntusu göz kırptı ve "Müthiştin ufaklık"dedi. Yüzündeki gülüş o ifadesiz halinden kat kat iyi duruyordu. "Küçüğüm?"dediğimde bana baktı ve "Kızmadın değil mi noona?"dedi. Anlamayan gözlerle ona bakarken "Sen çok çok daha güzelsin"demesiyle gülümsedim. Bu sırada sahte öksürük sesleri çıkaran Jong In gözlerini gözlerime diktiğinde 'Beni unuttunuz!'diye bağırıyordu içinden. Gülerek ona bakarken "Noona bu adam kim?"demesiyle Woo'a döndüm. Suratını asarak bana bakarken "Onu sevdiğini söyledin noona. Onunla mı evleneceksin beni bırakıp?"demesiyle küçük bir gülme sesi çıkardım. "Senden başka kimseyle evlenmeyeceğim"dedim. Gözleri parıldayan Woo "Gerçekten mi?"dedi ve yüzümün her noktasına küçük öpücükler kondurdu. "Hyun Woo"diyen sesle tekrar kollarını boynuma doladı ve kulağıma fısıldadı. "O kötü adamı hiç sevmedim noona" Geri çekilmeden önce gülümseyerek "Abimi sevmen gerek ama küçüğüm"dedim ve ardından ekledim "Amcanı bekletme bakalım" Geri çekildiğimde amcasının yanına gitti. Bir süre yürüdükten sonra durdu ve gözlerini kapatıp "Özür dilerim hyung!"diye bağırıp arabaya doğru koşmaya başladı. Gülerek ardından bakarken Jong In yanıma geldi ve "Demek damat bu velet"dedi. Omzuna vurdum ve "O Sunny işini evde konuşacağız seninle"dedim. "Yakışıklıysam ben mi suçluyum Mia Hanım?" "Egonu yesinler"diye söylendim ve See Na'yı koluma takıp önden eve doğru ilerlemeye başladım. Eve vardığımızda hızla odama girdim ve yatağıma uzandım. Bugün gerçekten de yorulmuştum aslında ben hep yorulurum. Gözlerimi kapayıp huzurlu bir uykuya tam yelken açacakken "Hadi bana yemek yap"diyerek odama dalan abime sinirli bir bakış attım. "Akşam yemeğini See Na yapıyor" Kafamı yeniden yastığa gömdüğümde "Abinin ölmesini mi istiyorsun Mia?"diyen sesiyle kafamı kaldırdım ve "See Na! Jong In senin yemeklerine hakaret ediyor!"diye bağırdım. "Nee!"diye çığlık atarak odama gelen See Na "Yemeklerimi beğenmediysen git dışarıda ye!" diye bağırmıştı. Yemek yapmaktan herşeyden daha çok zevk duyardı ve gerçeği söylemek gerekirse yemekleri enfes olurdu. Akşam yemeğinde ziyafet çekmek için sabah erkenden kalkar ben hazırlardım kahvaltıyı. "A-ah See Na! Kim demiş onu?"diyen abim See Na'nın insanlıktan çıkmış halini pek de sevmişe benzemiyordu. Derin bir nefes aldım ve "Abim damağının tadını bilmiyor See Na. Sen enfes yemek yapıyorsun"dedim ve ardından başımı yastığa gömüp boğuk çıkan sesimle devam ettim. "Şimdi odamdan çıkın ve akşam yemeğine kadar da beni uyandırmayın!" Duyduğum kapı sesiyle gözlerimi iyice kapadım ve bugünün yorgunluğunu atmak için kısa da olsa uykuya daldım.
;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;
Kafamda hissettiğim filler beni öldürmek üzereydi. Ya da üstümde tepinen kangurular. Uykumun nasıl bu raddeye geldiğini anlamaya çalışırken kafamdaki fil konuşmaya başlayınca üstümde zıplayan kanguru durdu. "Mia neden uyanmıyor hala?" "Acaba uyku ilacı filan mı aldı bu kız?" Bunların konuştuklarını nasıl anladığımı anlamaya çalışırken uykudayken insanların herşeyi yapabildikleri aklıma geldi ve benim rüyalarımdaki süper gücüm de buydu demek ki: hayvanların dediklerini anlamak. "Olsun yemek oldu. Uyanması gerek"diyen kanguru yeniden zıplamaya başlamıştı. Fil hiçbir şey yapmadan dururken "Mia!"diye bağırdı bir anda. Acaba aslan mıydı bu çünkü bağırmak ne kelime kükremişti. Gözlerimi açmadan "Hadi gidin ve uslu durun kangurucuklar ve filcikler. Kış kış. Hoşt hoşt." diye mırıldandım ve örtümü üzerime daha çok çektim. "Ne saçmalıyor yine bu?"diyen kanguru yeniden zıplamaya başladığında "Eeeh yeter be! Gidin diyorum size kış kış hoşt hoşt!"diye bağırdım. Kesilen sesler ile yeni rüyalara dalış yapacaktım ki kutuplardan geldiği belli olan bir kutup ayısı buz gibi bir suyu dökmeye başladı bu sefer. Ne biçim hayvan bunlar? Hayır yani nesliniz tükeniyor gidin biraz yavru ayıcıklar yapın! Ne işiniz var benimle! Bu sırada bir karga gelmiş ve kulağımın dibinde "Mia kalk Mia kalk"diyordu. "Iyyy'' diyerek kalktım ve "Ne biçim hayvansınız be siz!"diye bağırdım. Gözlerimi açtığımda ise bana elinde sürahi ile bakan abim ve kulağımın hemen dibinde duran See Na ile karşılaştım. Sinirle onlara bakarken "Ne var be! Ne uyandırıyorsunuz?"dedim. "Yemek hazır gel de ye"diyen See Na kapıya doğru giderken abim de onu takip etti ve "Sakın gecikme hepsini yer bitirir sana bırakmam"dedi. Derin bir nefes alıp ayağa kalktım ve elimi yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa girdim. Burnuma enfes kokular geliyordu doğrusu. Masaya oturduğumda gördüğüm kalem gibi uzun ve ince yeşil şeylere, hemen yanındaki küçük yuvarlak şeylere ve kızarmış patateslere bakarken en merak ettiğim hiç şüphesiz yeşil çubuklardı. Masaya oturan See Na "Bugün size Türk mutfağından bir sofra yaptım"demiş ardından da anlatmaya başlamıştı. "Bu yaprak sarması"derken yeşil çubukları gösteriyordu. "Içinde pirinç ve baharatlar var. Dışında gördüğünüz yeşil yaprağa sarılıyor." Küçük yuvarlak şeyleri gösterdi ve "Oranın bir şehrine has köfte. Tekirdağ köftesi"dedi. Ardından patatesleri göstererek "Bunu zaten biliyorsunuz"dedi. Onun anlattıklarının bitmesiyle birlikte yemeğe başladığımızda gerçekten açıktığımı hissettim. Ayrıca bu yemekler enfes olmuştu. Yemekleri yedikten sonra See Na ile birlikte sofrayı kaldırdık ve yakışıklı Jong In'i bulaşığın başına bıraktık. Salona geçtiğimizde derin bir nefes aldım ve "Ellerine sağlık harika olmuş her zamanki gibi"dedim. Gülümseyerek bana bakarken "Afiyet olsun canım"dedi. Boş boş televizyona bakarken "Ne zaman ise başlayacaksın?"diye See Na'ya döndüm. "Sana söylemedi mi?" "Ona göre ne kadar erken başlarsan o kadar iyiymiş" Kafamı salladım. "Bana farketmez. Adresi öğrenelim de."
Ertesi gün sabah yine erken kalmıştım ama sofra çoktan hazırdı. Şaşkınca masaya bakarken "Günaydın"deyip masaya tostlarımızı koyan abim "See Na'yı da uyandır. Tostlarınız soğumasın"diye devam etti. Peki anlamında başımı salladım ve See Na'nın odasına gittim. Uzun uğraşlarım sonucu uyandığına emin olduğum arkadaşıma "10 dakika içinde masada olmazsan dünyanı başına yıkarım karıcığım"demiş ve mutfağa doğru ilerlemiştim. Masaya oturduğumdan 4-5 dakika sonra gelen See Na gözlerini ovalarken "Hergün bu konuşmayı yapmaktan bıktım See Na"dedim. Bana gözlerini deviren See Na "Emin ol ben de bıktım"dedi ve yeniden ayağa kalkıp banyoya gitti. Birkaç dakika sonra geldiğinde gülümseyerek ona baktım. Kahvaltımızı yaptıktan sonra okula gitmek için evden ayrılırken abim de birkaç işi olduğunu söylemişti. Yolda ilerlerken telefonu çalan See Na ile parkın bankına oturmuştuk. Dersin başlamasına yaklaşık yarım saat vardı ama biz evde durmak istememiştik. "Evet Rae abla biliyorum orayı. Bugün ders çıkışı gelir Mia. Küçüklerimi öp çok çok. Görüşürüz kendine iyi bak"diyen See Na konuşmasını bitirmişti. Gideceğim evi bana tarif ettikten sonra telefonuma not olarak aldım adresi. Ayağa kalktığımda "Noona!"diye bağıran sese döndüm. "Küçüğüm? Ne yapıyorsun sen burada bakalım?" "Canım sıkıldı ben de buraya kaçtım" Şaşkınca ona baktım. "Annen çok merak etmiştir seni ama" "Olsun"dedi ve devam etti. "Bugün amcam yine sizin okula gelecek. Beni de götür lütfen lütfen" Kaşlarımı çatarak ona baktım ve "Annene gitmelisin küçüğüm. Eminim annen seni göremediğinde çok korkmuştur"dedim. Yüzünü düşüren Woo "Noona"dedi. "Beni seviyorsun değil mi küçüğüm?" Başını sallaya Woo'nun boyunda eğildim ve "O zaman benim için dönmelisin Woo. Bu yaptığın çok kötü bir davranış. Ya annen seni göremediği için şuan ağlıyorsa? Onun ağlamasını ister misin?" Başını iki yana sallamasıyla gülümsedim. "O zaman şimdi nasıl geldiğini söylüyorsun bana" "Oradaki abi getirdi beni"dediğinde işaret ettiği adama baktım. Iri yapılı uzun boylu bir adamdı. "Onu tanıyor musun?" "Evet hep bizim evin kapısında durur" "O zaman ona eve gitmek istediğini söyle."deyip yanaklarından öptüm. Gülerek bana bakan Woo hızla o adamın yanına gitti ve o gözden kayboluncaya kadar ardından baktım. Dersin başlamasına yaklaşık 15 dakika kaldığı gördüğümüzde hızlı adımlarla ilerledik. Ikimiz de kendi bölümlerimize gitmek için ayrıldığımızda dersler tamamıyla bitene kadar görüşememiştik. Son ders bittiğinde derin bir nefes aldım ve hızlı adımlarla okulun çıkışına doğru ilerlemeye başladım. Yolun yarısında karşıma çıkan adama şaşkınca baktım. Ne istiyordu ki şimdi benden?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ KÜÇÜĞÜM ~
Romance~TANITIM~ // Kızlar ağlayınca çirkin olurlar // Burnumun ucunda hissettiğim ıslaklıkla gözlerimi yukarı çevirdim. Koyulaşmıştı bulutlar. Hıçkırarak ağlarken bu kadar duygusal olmak neyime lazım benim diye düşünüyordum. Ne hissedeceğimi bilmeden öyle...