GÜNÜMÜZ
Yine o - kabus mu yoksa öylesine bir rüya mı olduğu hakkında kesin bir netlik kazandıramadığı- rüyayı görüyordu.
Nefes nefese uyandığında anlamsız, boş bakışlarını odada gezdirdi. Gözü komidinin üzerindeki saate takıldı. Sabah olmasına iki saat vardı. Bir an içinden öfke duydu ve gözlerini sımsıkı yumdu.
Kulağına bilmediği bir dilde kelimeler fısıldandığında ellerini kulaklarına koydu ve bastırmaya başladı. Bastırdıkça seslerin şiddeti artıyordu.
Nihayet sesler kesildiğinde derin bir nefes aldı. Yataktan çıktı ve banyoya girdi. Aynada -kısa bir süre- kendine bakındıktan sonra gecelik pijamalarını ve iç çamaşırlarını çıkartıp duşa girdi.
Duştan çıkınca bornozunu giydi ve banyo dolabının çekmecesinden yeşil havlu çıkartıp saçlarını sardı.
Hafif esneyip sakin adımlarla odaya geçti. Giysi dolabından gömlek, pantolon ve iç çamaşırlarını aldı. Elindekileri yatağın üzerine koyup önce iç çamaşırlarını sonra gömlek ve pantolonunu giydi. Makyaj masasının yumuşak pufuna oturduktan sonra havluyu çıkartıp saçlarını serbest bıraktı. Havluyu masanın yanındaki sepete attı. Saç kurutma makinesinin fişini takıp saçlarını kuruttu. Saçlarını tarayıp hafif makyaj yaptıktan sonra ayağa kalktı ve boy aynasında kendine baktı.
Çok hoş olmuştu. Kendini- aşırıya kaçmamak koşuluyla- övmeyi seviyordu.
Askılıktaki ceketini alıp giymeye çalışırken aynı zamanda spor ayakkabılarını giymeye başlamıştı. Kısa bir uğraş sonunda ceketini ve ayakkabılarını giydi. Eğilip ayakkabılarının bağcıklarını bağladı. Ayağa kalkıp uzun askılı çantasını çapraz olarak boynundan geçirdi.
Artık hazırdı. İçindeki ani oluşan kötü hise rağmen kapının tokmağını tuttu.
Dışarıya adımını attığında güneş daha yeni doğuyordu. Böylesine bir manzara kaçırılamaz diye düşündü ve deniz kenarındaki cafelerden birine yürümeye başladı.Yaklaşık on dakika sonra cafeye varmıştı. Çantasının sapını sıkıca tuttu ve derin bir nefes aldı. Nefesini yavaş yavaş verirken cafenin içinden girip arka tarafa yöneldi.
Karşısında müthiş maviliğiyle deniz duruyordu ve güneş yükseliyordu. Etrafına bakındı. Yalnız değildi. Köşe tarafındaki boş masalardan birine oturdu. Denizin seyrederken aniden etrafına bakındı ve masalardan birinde oturan adam dikkatini çekti. Arkası dönüktü. Adamda ilk dikkatini çeken dağınık sarı saçları olmuştu.
Adamı seyretmeye daldığı anda adam arkasını döndü ve göz göze geldiler. Utanarak başını çevirdi ve denize baktı. Gözucuyla adama baktığı sırada adam sandalyesinden kalktı. Kendisine doğru geliyordu.
Adam karşısındaki sandalyeye oturunca sessiz bir şekilde yutkundu. Adamın seksi yüz hatları ve insanın bakmaya doyamadığı olağanüstü mavi renkli gözleri vardı.
" İncelemeniz bitti mi?"
Adamın sesiyle kendine geldi ve adamın uzattığı elini gördü.
" Ben Alexander Smith," dedi adam ısrarla elini salladığında. Kendisine uzatılan eli tutarak " Ben de Bella Maria Pond," dedi.
Alexander elleri ayrıldıktan sonra cebinden bir kağıt çıkardı. Kağıt ikiye katlanmıştı. Kağıdı Bella' ya uzattı. Bella kendine uzatılan kağıdı aldı.
" Ben gitmeden okuma."
Alexander' ın söyledikleriyle irkildi. Alexander ayağa kalktı ve Bella'nın yanında durdu. Eğilip Bella'nın yanağına masum bir öpücük kondurdu. Doğrulduğunda arkasını döndü ve uzaklaşmaya başladı.
Bella önüne döndü. Merakla kağıdı açtı ve okumaya başladı.
" Sesler sana gerçeği anlatıyor. Konsantre ol ve onları dinle. Sana gerçek kimliğini hatırlatacaklar."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYBOLMAYAN
Разное" Sesler sana gerçeği anlatıyor. Konsatre ol ve onları dinle. Sana gerçek kimliğini hatırlatacaklar."