Yola çıkma vakti geldiğinde benden kötüsü yok Kyungja.. annem kahvaltı için kapımı çalıyor işe gitmeden evvel son kez. Ona güle güle diyecek kadar dahi dermanı yok ruhumun. Bedenimdeki tüm istenç çekilmiş gibi duvarlara bakıyorum suçlu suçlu kendi pokèmonlarımızı çizdiğin pastel resme. Ormanda onlardan birine denk gelmeyi ne çok isterdin. Söyle hiç rastladın mı beş yılda?
O gün saklambaçta seni bulamayıp eve döndüğümüzde, çünkü Jane bizi bırakıp eve gitmiş olabileceğini söylemişti simdi bile inanmıyorum buna, aramak istediğim halde aramadım ne evini ne de akşam çöküp nerede olduğunu sormaya bize gelen ailenle sokak sokak.
İçimde kabolduğun orman kadar büyük, izlerini örten gece kadar karanlık bir boşluk oluşmuştu. Orada bir yerlerde hep sen vardın ama ben dönüp de içime bakamıyordum bile. Görmekten korktuğum neydi bugün biliyorum. Saklambaçta beni izleyen Jane yanımda, bir yoncalığın altına gizlenmiştik. Utana sıkıla seni sordu, çok yakın olduğumuzu, seni hiç öpüp öpmediğimi o anlamda.. aslında o da benden hoşlanıyormuş. Elimi tutmak istedi, ben istemedim. Ondan gitmek istedim ve o sırada Sehun buldu bizi. İkimiz de kıpkırmızı kesilmiştik. Bir şey yapmış değildik fakat Sehun öyle öfkeliydi ki sana söyleyeceğini haykırdı (ama neyi).. asıl saklambaç orda başladı işte, sana çöken ormandan önce karanlık çöktü içime. Seni görmekten ölesiye utanıyordum. Sehun seninle dost olmayı hak etmediğimi söyledi, sizi ayırdığımı. Utanıyordum Kyungja.. ya da korkuyordum hayal kırıklığı ile bana dönecek gözlerinden. Şimdi biliyorum ki seni seviyorum bir meybuzu paylaştığımız zamanlarda, aynı salkımdan üzümleri kapıştığımızda, bilyelerini benim odamda sakladığımızda çünkü kardeşin onlardan biri için çok ağlardı ve annen yutabileceği için kızardı.
Kyungja..son oyunda ele geçirdiğin tüm bilyelerini hâlâ saklıyorum. Sırayla yazdığımız günlüğü. İcat defterimizi.. Sehun bunların hiçbirini bilmiyor. Onda nelerin saklı ben de bilmiyorum..
Şu kasvetli ormanda saklı kaldın sen de.. özlemim tüm çarelerimi tüketse de düşemiyorum ardına.. o gün bile.. tel örgünün sınırına kadar koşup koşup kalmıştım önünde.. tel örgünün ardı koca bir bataktı. Bize dair her şey orada battı Kyungja..
"Jongin-aahh!! Jongin-aahh!!"
Bir rüzgâr aniden pencerimi aralayınca sesini duydum yankı gibi. Yıldırım çarpmış gibi akıma tutuldu bedenim, bir sıçrayışta pencerenin önündeydim.
"Jongin-aahh!!"
Orada, bahçe kapısında bana el sallıyorsun. Seni gören var mı diye etrafa bakıyorum, utanıyorum da bu yaptığımdan, sana inancımı sorguluyorum.
"KyungSoo.."
"Çoraplarımı buldun mu?"
Gözlerim ayaklarına kayıveriyor, kesikleri çoğalmış, hâlâ soluk ve koyu renklerle lekeli ayakları, öncekinden de fazla..
"Beni unutuyorsun sen de.."
Yüzü düştü ardına dönüp inşaatlere doğru gitti, aklım da başımdan.
Nasıl bu kadar düşüncesiz, aptal, aciz olabildim!
Sıradan bir düş olmadığı o kadar belli ki.. bir yerlerde acı çekiyor ve beni bekliyor olmalı. Bense burada kendime acıyorum, derdimi okşuyorum.. kendimden nefret ediyorum.. seni seviyorum Kyungja..