İHANET

200 2 1
                                    

Chelsea'nin eli kana bulanmıştı yerde parçalanmış bir ceset vardı, her yerde aynı ses yankılanıyordu ''sen katilsin beni sen öldürdün bunun bedelini ödeyeceksin!! '' Ses o kadar yüksekti ki Chelsea kulaklarını kapamak zorunda kaldı. Dizlerinin üstüne çöktü ve bağırmaya başladı ''hayır! hayır! seni öldürmek istemedim ben katil değilim '' Chelsea haykırıyordu yüksek sesle ağlıyordu siyah bir gölge üstüne doğru gelmeye başladı Chelsea çığlıklar atsada çabalaması hiç bir işe yaramadı. Chelsea boğazından yükselen çığlığı son anda bastırdı. Gördüklerinin hepsinin bir rüya olduğunu anladığında rahat bir nefes aldı. Yastık terden sırılsıklam olmuştu Chelsea doğrulup balkona çıktı. Serin sonbahar havası uykusunu açmaya yetmişti. Bir süre yıldızlı gökyüzünü seyretti. Yıldızlarda tıpkı onun gibi dağılmıştı. Son bir aydır yaşadıkları onu oldukca yıpratmıştı. Daha fazla dayanacak gücü kalmamıştı. Duvarın dibine çöküp hıçkırarak ağlamaya başladı. Ağlamanın onu rahatlataçağını düşünse de bu yöntem hiç bir zaman işe yaramamıştı. Birkaç dakika sonra sakinleşip içeri girdi ve masanın üstünde duran telefonundan en iyi arkadaşı olan Jane'i aradı. Telefon uzun süre çeldıktan sonra ancak açıldı uykulu bir ses: ''sabahı bekleyemeyecek olan şey nedir Chelsea?'' Chelsea ne diyeceğini bilemedi ''bak...ben üzgünüm ama.. ama bunu sana anlatmalıyım.'' Telefonun diğer ucunda Jane merakla sordu ''iyisin demi?'' ''Hayır ... yani evet fiziksel olarak iyiyim fakat...'' Derin bir nefes aldı ve devam etti ''yine kabus gördüm ve gerçekten ama gerçekten bunu sana anlatmalıyım'' derken sesi gittikce kötüleşmişti içindeki anlatma isteğine bedeni çığlık çığlığa karşı koyuyordu. Daha fazla devam edemeyeceğini hissettiğinde Jane'e söyleyebildiği tek şey ''sonra...'' oldu. Ardından telefonunu kapattıve yatağına oturdu göz yaşlarının bıraktığı ıslaklığa değen rüzgar tüylerini diken diken ediyordu. Gözleri donuk bir şekilde etrafa bakındı herşey dün gibi zihninde belirmeye başlıyordu.

''Nerde bu çocuk?'' Chelsea soran gözlerle Jane'e baktı Jane bilmiyorum anlamında omuz silkti ''Tekrar aramayı dene'' Chelsea bıkkın bir şekilde ''zaten defalarca kez aradım.'' İstemeden de olsa Jane'e bağırmıştı. Jane homurdanarak etrafa bakınırken koridorun sonunda ki bir sınıf gözüne çarptı ''bu sınıfa daha önce bakmadık belki ordadır'' Jane sözünü bitirmeden Chelsea sınıfa doğru ilerlemeye başlamıştı bile. Chelsea sınıfa varıp kapıyı açtığında gözlerine inanamadı gördüğü manzara karşısında dona kalmıştı dakikalardır yana yakına aradığı erkek arkadaşı okulun voleybol takımının kaptanı olan Eva'yı büyük bir zevkle öpüyordu. Chelsea'yi gören Steve Eva'dan uzaklaşıp kapıya doğru döndü. Bu gergin ortamın sessizliğini bozan ilk kişi Jane olmuştu ''Eva...?.'' Steve sessizliğini hiç bozmadan Chelsea'e bakıyordu. Bu durumu nasıl açıklayaçağı konusunda hiç bir fikri yoktu. Chelsea'nin gözleri dolmuştu ama ağlayıp kendini küçük düşüremezdi. Eva'ya sert bir bakış attı kızın yüzü biraz olsun kızarmamıştı bile. Chelsea'nin nefesi daraldı kendini sıkmaktan boğazı acıyordu en sonun da arkasını döndü ve koşarak bahçeye çıktı. Arkasından gelen Jane'in haykırışlarına aldırmadan hızla son model Volvo'suna bindi. Gideceği yer belliydi 'Hatıra ormanı' Her canı sıkıldığında oraya giderdi şimdi de öyle yapacaktı. Buğulu gözlerle arabasının gazına daha bir asıldı. Çok gecmeden Hatıra ormanı yazan tabelayı gördü ve hızını azalttı. Araçların gidebileceği en son yere kadar gitti zira kendini her an bayılacakmış gibi hissediyordu. Derin bir nefes aldı. Yarım saattir kendine aynı soruyu soruyordu ''Anılarla yüzleşmeye cesaretin var mı?.'' Ve hep aynı cevabı alıyordu ''bilmiyorum.'' Kararsızlık en kötü karardan bile daha kötüdür diye düşünerek arabadan indi. Buraya en son ne zaman gelmişti hatırlamıyordu. Ama son baharında etkisiyle orman oldukca değişik görünmüştü Chelsea'ye. Birkaç adım ilerleyip yerden kurumuş kırmızımsı bir çınar yaprağı aldı ve hemen önünde ki ağacın gövdesine kazınmış ismi kendi kendine fısıldadı: Eva ve Steve. Defalarca kez buraya gelmiş olmasına rağmen bu ağcı görmediğine inanamıyordu. Sinirle ağacı yumrukladı. Karşısında ağac yerine Steve olmasını ne kadar da isterdi. Artık tükenmişti göz yaşlarını serbest bıraktı. Hışımla kendi ağcının olduğu yöne doğru ilerlemeye başladı. Bir yandan ağlıyor bir yandan da homurdanıyordu. Gölün kenarındaki ağacının yanına vardığında soluk soluğa kalmıştı. Nefretle kendi adının yanında yazan isme baktı (Steve) sinirlerine hakim olamayarak ağaca tekrar tekrar yumruk attı. Aniden başı dönmeye başladı. Dengesini sağlayamıyordu. Birkaç adım geri gitmek zorunda kaldı ve derinliğiyle meşhur olan gölde buldu kendini. Gözlerini kapatıp kendini suyun serin kollarına bırakmadan önce düşünebildiği tek şey ''ama ben yüzemem ki. Ah lanet olasıca Steve'' di.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 16, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BAŞKA ŞANSIN YOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin