Altan, konumun gösterdiği parka geldiğinde etrafına bakındı.
Saat gecenin ikisiydi, Bora'nın onu yanında istemesinin nedenini anlayamamıştı.Yürüdükçe bitmiyormuş gibi geliyordu yol. Hala parkta hiç kimseyi görememişti ve lanet olsun, neden bu kadar büyüktü ki burası?
Nefes alışverişi hızlanmış, sabrı taşacakken bir bankta oturan beden gözüne çarptı. Sarsılıyordu.
Koşarak oraya gitti. Oturan bedenin karşısına geçti ve elleriyle omuzlarını kavradı.
Onun Bora'sıydı.
Ve ağlıyordu. O güzel gözleri kıpkırmızıydı. Yanaklarında gözyaşları yol çizmişti.Altan'ın dünyada dayanamayacağı tek bir şey vardı. Bora'nın ağlaması..
Olduğu yerde eğildi ve sarıldı Bora'ya. Sımsıkı sardı. O an kendi özlemi umrunda değildi, ne olmuştu Bora'ya?
"Bora, Bora, Bora..." diye sayıkladı karşısındaki kafasını omzuna yaslarken.
"Altan," dedi çaresizce. Altan'ın kalbine zincirler vuruldu.
Yıllar sonra ilk sarılmalarını böyle hayal etmemişti. Kalbi parçalanmamalıydı, kalbinin attığını hissetmeyi beklerken acıdığını hissetmemeliydi."Söyle Bora,"
Altan biraz geri çekildi ve sevdiğinin ıslak suratını avuçları içine aldı.
"Söyle, ne oldu?"Bora'nın gözleri yere bakıyordu. Nefes alışverişleri derinleşmiş ağlamayı durdurmuştu.
"Eren, Eren öldü Altan."
Altan'ın ağzından ufak bir "Hah," çıktı.
Eren, Bora'nın abisiydi.
Bora'nın ailesi ne kadar onlara ve ilişkilerine karşı çıkmışsa Eren her zaman onların arkasındaydı, destekçileriydi.
Altan gittiğinde bile Eren ona sinirlenmemişti, sık sık konuşmuşlardı.
O güzel kalpli çocuk ölmüş müydü şimdi?
Yaşamıyor muydu?Altan yutkunmaya çalıştı, boğazına sözcükler dizildi, ne konuştu ne nefes alabildi.
Gözyaşlarını engelleyen hiçbir şey yoktu. Onlar özgürlüğünü ilan etmişti çoktan.Bora'nın kafasını yerden kaldırdı Altan. Önüne düşen saçlarını geriye attı.
"Bora... Gözlerime bak."Buluştu gözleri. Alev aldı ikisinin de gözbebekleri. Altan tekrar vuruldu o gözlere.
Yanaklarına düşen gözyaşlarını baş parmağıyla sildi Altan. Kendine engel olmak istedi ilk başta, daha sonra bundan vazgeçip titreyen dudaklarını bastırdı Bora'nın göz kapağına. Daha sonra diğerini öptü.
"Ağlama, kahroluyorum."Bora sertçe yutkundu. Eren'in ölüm haberini veren telefondan sonra hastaneye koşmuştu. Trafik kazası geçirmişti o her şeyden çok sevdiği abisi. Kaza yerinde de vermişti canını. Ölü bedenine sarılıp gözyaşı dökmüştü. Daha sonra anne ve babasının da yakında orda olacağını düşünüp son kes göreceği yüze birkaç dakika bakmıştı. Alnını öpüp ona olan şükranını kısık sesle kulağına doğru söylemişti.
Hastaneden çıktığında ne yapacağını şaşırmıştı. Ailesine gitse kötü hislerle geri dönecekti. Arayacak arkadaşı vardı elbet ama eli onlara gitmedi.
Altan'ına gitti.
O anlardı halinden, o sormadı hiçbir şeyi. Öperdi, sakinleştirirdi.
Hayatta güzel şeylerin varlığını sadece yanında olarak hissettirirdi Bora'ya.Bora şu an içinde verip vereceği en büyük savaşı veriyordu. Kendini akışa bırakmaktan çekiniyordu.
Altan bu sırada sadece seyrediyordu sevdiğini, yeni çıkan sakallarını okşayarak.
"Altan, eve götür beni."
Bora, gözlerini açtıktan sonra söyledi cümleyi. Uyumak istiyordu. Gecenin karanlığına gözlerini kapayıp aydınlık bir güne gözlerini açmak.
Belki yanında uyurdu Altan.
Belki onunla başlardı yeni güne.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
alabora, bxb
Krótkie Opowiadaniatexting and boyxboy (tamamlandı) "bana el salla gittiğim gün sakın ağlama" doğru kişi yanlış zaman