Bir dakika noluyo yaa!!
Melis'in elinde neden telefon var ve neden bizim fotoğrafımızı çekti?!
Bu kız fotoğraf çektiyse kesin işin içinde bir şey vardı. Kesin. Ama sırf Öykü'nün doğum günü bozulmasın diye bir şey demedim. Normal bir günde olsak saçını başını yolardım. Off!! Ne diyorum ben? Sadece sıradan bir eziğim işte hiçbir şey yapamam.
Neyse Ada artık kendi kendine konuşmayı kessss.
Bir dakika ben gıcık Melis yüzünden pastaya bakamadım. Kerem yine yapmıştı yapacağını pastanın en üstüne Öykü'yle benim fotoğrafımı koymuş.
Nasıl da dikkat etmedim?
Bu bizim Öykü'yle çekildiğimiz ilk fotoğraf. Burada 5 yaşındayız ve üstümzüde fazla şeker duran pembe elbiselerimiz var. O gün Öykü'yle birbirimize söz vermiştik, bu elbseleri hep saklayacaktık ve gün gelince kızlarımıza giydirecektik.
Hemen Kerem'in yanına gittim ve sımsıkı sarıldım. Böyle bir şey aklımın ucundan bile geçmezdi, diyorum ben bu çocuk mükemmel. .D
Bir anda telefonuma gelen bildirim sesiyle irkildim. Instagram'dan bildirim gelmiş.
Neeeee!!!
Elimde olmadan ağzımdan küçük bir çığlık kaçtı. Melis çektiği fotoğrafı atmış ve "Ne kadar da tatlılar değil mi, ama hiçbir şeyi tek başlarına yapamıyorlar... YAPIŞIK ÜÇLÜ" yazmıştı. Ve Ege de altına anında gülen yüz koymuş.
BU KIZ ŞANSINI FAZLA ZORLUYOR!! O KÜÇÜK MİNİ ETEĞİNİ KOPARICAM AMA!! TIRNAKLARIN KIRILIR İNŞALLAH!! PEŞİNDEN SERSERİLER KOVALASIN NİŞANINDA ÇORABIN YIRTILSIN AMİN.
Etrafıma bakındım ama yapışkan Melis tüymüştü. Öykü hediyeleri açarken ortaya daldım herkes bana baktı ama umrumda değildi. Melis gerçekten sinirlerimi fazlasıyla bozmuştu ve günlük sabır kotam taşmak üzereydi. O Melis denen göteleği bulup 7 sülalesine sövecektim.
Öykü de benim gibi bir tepki verdi.
"Saçını başını yolarım ama ben bu kızın!"
Tam lavaboya gidicektim ki birisine çarptım.
Sakar ben.
Önüme baktığımda geniş omuzlar ve bir boyunla karşılaştım. Çarptığım kişi bir erkekti ve benden oldukça uzundu. Kokusu fazla güzeldi, insanı mayıştırıyordu. Bana kalsa sonsuza dek o mükemmel omuzlara bakar, ciğerlerimi o mükemmel kokuyla doldururdum. Bu kusursuz varlığın kim olduğunu öğrenmek için başımı kaldırdım.
Başımı kaldıramla domatese dönmem bir oldu . Karşımdaki kişi, çarptığım erkek, o mükemmel kokuya sahip olağanüstü derecede kusursuz olan... Ege'ydi.
Bana bakıyordu.
"Dikkatli ol prenses. Topuklularla ayağını burkabilirsin"
Ağzım tam olarak O şeklini aldı ve salak ben güzelim çocuğa hiçbir şey söyleyemeden öylece bakakaldım, Dilim tutulmuştu; Ege'yle her temasımda olduğu gibi. Gerçi bu ilk temasımızdı. Hiç sorun değil. Bu an ikimiz için de ilkti.
İçimden Ege'yle ilgili bin bir türlü hayal geçerken dudaklarımdan sadece "Pardon" sözcüğünün dökülmesi beni şaşırttı. Kim bilir oradan ne kadar soğukkanlı görünüyorumdur.
O güzel kokusunu son bir kez içime çektim.
Bana PRENSES demişti. Bunu bana sadece Kerem söyleyebilirdi. Bu Kerem'e özel bir sözdü.
Başkası gelip bana prenses dese onu deşebilirdim ama o Ege'ydi. Onun ağzından bu lafı duymak benim için hayal bile olamayacak kadar imkansızdı.
Lavaboya depar attım ama bu sefer mutluluktandı. Bir yandan yüzümü yıkarken bir yandan da Ege'nin bana neden birdenbire bu kadar ilgili davrandığını çözmeye çalışıyordum. İçime bir şüphe düşmesine izin vermeden Öykü'nün yanına gittim.
Tabii bendeki çene durur mu hemen her şeyi anlattım. Öykü'nün aklı hala Melis'in yaptığı pislikte olduğu için başlarda beni pek takmadı. Tüm olanları en ince ayrıntısıyla -birazcık da abartarak- anlattım.
Öykü'nün tepkisi benimki gibi olmamıştı. Benim aksime duruma biraz şüpheyle yaklaştı.
"Dikkat et. Böyle ilgili davranabilir ama belki de seninle ve duygularınla oynuyordur"
Duyduklarıma inanamadım. Ben havalara uçmuştum, Ege bana "PRENSES" demişti, onun kokusunu hissetmiştim. Açıkçası hayal kırıklığına uğramıştım. Ben Öykü'yle beraber çığlıklar atıp hoplayıp zıplamayı ve Ege'nin benimle konuşması adına bir pijama partisi vermeyi düşünmüştüm. Oysa benim tüm hayallerimi mahvetmiş ve Ege'nin benimle konuşmasının, bana "PRENSES" demesinin sevincini yaşamamı engellemişti.
Öykü hep benim iyiliğimi isteyen, benimle birlikte gülen taraf olmuştu. Bu sefer cidden şaşırtmıştı beni.
Ona inanamayan gözlerle baktım oysa bu tepkimi görmezden geldi.
"Saflığını kullanıyor olabilir."
Yok artık! Bu kadar da olmaz. Ege'yi cidden bu kadar kötü biri olarak mı görüyordu. Benim tanıdığım Ege böyle iğrenç bir davranışta bulunmazdı. Sorun da buradaydı işte, benim tanıdığım bir Ege yoktu. Ege'yi tanımıyordum. Onunla vakit geçirmeden onu nasıl tanıyabilirdim ki?
Çantamı alıp kafeden çıktım. Çok sinirliydim. Cidden böyle bir şey düşünmesi beni çok üzmüştü. Aslında böyle çantamı falan toplayıp kimseye bir şey söylemeden kafeden çıkmak fazla ergence gelmişti bana ama yapabileceğim bir şey yoktu. Zaten Öykü'nün sözleri beni kırmıştı.
Bunlar zaten farkımda olduğum şeylerdi ama başkasından duyunca insan bir kötü oluyor. Ben Ege'nin az önce samimi olduüuna inanmak istiyordum ve öyle yapacaktım.
Hemen yoldan geçen bir taksiyi çevirdim ve evi tarif ettim. Kahretsin saat 12 olmuştu. Bu saatte taksi cesaret ister açıkçası...
Eve vardığımda ailem beni salonda bekliyordu. Sorular yağdıracaklarını biliyordum bu kaçınılmazdı. Yüzlerine bile bakmadan merdivenlere koştum. Elimden geldiğince hızlı bir şekilde odama girip kapıyı kilitledim. Bu onları daha çok sinirlendirecekti. Umursamamaya çalıştım.
Onların bu saçmasapan kısıtlamalarından ve diğer her şeyden bıkmıştım. Telefonu elime alıp cevapsız aramalara baktığımda Kerem'den ve Öykü'den 12 cevapsız arama vardı. Telefonu kapattım.
Aslında en yakın arkadaşımı sırf bana gerçekleri söyleyip yardım etmeye çalıştı doğum gününde öylece bırakmak içimi sızlatmıştı. Öykü bunun acısını benden çıkaracaktı.
Kapının ardından annemin va babamın sesleri geliyordu. Bir kez bile olsun beni düşünmemişlerdi. Aslında şimdi bile beni düşünüp yardım etmeye çalışıyorlardı ama bunu görmek istemiyordum. Bana yardım etmelerini ve benim için endişelenmelerini istemiyordum. Ne olurdu kendilerini benim yerime koyup yalnız kalmak istediğimi anlasalar?
Çantamı çıkardım ve içindeki hediyeyi aldım -Öykü'ye vereceğim hediye-. Ona çok özel bir şey yapmak isteyip elimdeki şaheseri ortaya çıkarmıştım. Şimdiye kadar çekildiğimz fotoğraflar ve bizim için anlam taşıyan şeyleri birleştirip çok özel kocaman bir kart hazırlamıştım. -şimdi diyeceksiniz ki madem kart kocaman kızın küçük çantasına nasıl sığdı; inanın ben de bilmiyorum-.
Bir süre karta baktım ve Öykü'yle olan anılarım canlandı. O benim kötülüğümü istemiyordu. İçimdeki umut ışığını söndürmek istemiyordu. O sadece Ege'den bana gelebilecek zararı en aza indirmeye çalışıyordu. Bunu biliyordum. Ama o an hazırlıksız yakalanmıştım. Ben o kadar mutluyken, daha olayın heyecanını bile tam olarak yaşayamamışken o sözleri söylediğinde, şimdiki kadar mantıklı düşünemiyordum.
Öykü benim için çok değerliydi....
------------------------------
BU BÖLÜM BİRAZ KISA OLDU, KUSURA BAKMAYIN. SİZİ SEVİYORUZ OKUYUCLAR!!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
Teen FictionGenç ve utangaç bir kız; Kitap kahramanlarıyla aşk yaşayıp arkadaşlıklar kuran ve kulaklığı olmadan yaşayamayan. Peki bu kız aşkı için arkadaşlarından vazgeçerse veya aşık olduğunu sanarsa...