Davetsiz Misafir

118 10 6
                                    

     Bir dizi kabusun ardından kan ter içinde gözlerimi açtığımda kendimi küçük bir odada bulmuştum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

     Bir dizi kabusun ardından kan ter içinde gözlerimi açtığımda kendimi küçük bir odada bulmuştum. Camları siyah koli bandıyla kapatılmış odanın içerisine yalnızca minik ışık huzmeleri sızıyordu. Kırık dökük duvarlarıyla terk edilmiş köhne bir yeri andıran bu odaya nasıl gelmiştim? Az önce yaşadığım bütün o korkunç olaylar birer kabus muydu yoksa? Eğer öyleyse Bruce, Mia, Oscar ve Henry neredeydi? Arkadaşlarımı bulup bu tekinsiz yerden gitmek için yattığım yerden doğruldum. Ayağa kalkmaya çalıştığımda karnımdaki keskin acıyla sendeleyip yere yığıldım. Oscar'ın açtığı yaralar, az önce yaşadıklarımın basit bir kabustan ibaret olmadığını acı bir şekilde hatırlatıyordu bana. El yordamıyla kapının önünde duran bir sandalyeye tutunduktan sonra çıkış kapısına uzandım. Hızlı adımlarla evin holüne doğru ilerliyordum. Bu sırada evin dört bir yanına birtakım sembollerin çizilmiş olduğu dikkatimi çekiyordu. Kapılarda, duvarlarda ve hatta tavanda bile bu sembollerden vardı. Bir çemberin içinde duran kafalar ve bunların tepesinde de ışık saçan bir bedenin betimlendiği bu semboller fazlasıyla ürkütücüydü. Kesici bir aletle oyularak yapılmış bu simgelerin etrafındaki kırmızı el izleri de dikkatimi çekmişti. Buradan hemen çıkmazsam beni çok kötü bir sonun beklediğini iliklerime kadar hissedebiliyordum. Bu yüzden dikkatimi toplayıp evden bir çıkış aramaya koyuldum.

     Mutfağın önünden geçerken berbat bir koku genzimi yakmıştı. Göz ucuyla içeri baktığımda büyükçe bir masa üzerinde duran çürümüş yemekleri ve bunların üzerinde uçuşan sinekleri gördüm. Bir kargaya ait olduğunu düşündüğüm bu kararmış et, büyük bir tabağın üstünde servis edilmeyi bekliyordu. Deforme olmuş etten yayılan yoğun koku yüzünden midem ağzıma geliyordu. O an şiddetli bir baş dönmesiyle olduğum yere çöküp gözlerimi kapadım. Bu garip yere nasıl gelmiş olabileceğimi düşünürken mutfağın camını kırıp içeri giren bir tuğla beni yerimden sıçrattı. O korkuyla kendimi doğruca hole attım. Nihayet çıkış kapısını bulduğumda ise dışarı çıkıp çıkmamak arasında bir dilemmada sıkışıp kalmıştım. Hızlı karar vermeliydim. Cesaretimi toplayıp kapının tokmağını yavaşça çevirdim. Sessizliğin içinde takırdayan tokmağın sesi evin içinde usulca yankılanıyordu. Tam o sırada kapının diğer tarafından gelen ayak seslerini işittim. Kapının buğulu camından dışarısını adam akıllı göremesem de eve doğru yaklaşan gölgeleri seçebiliyordum. Kapının sürgüsünü çekip dışarıdakilerin konuşmalarını dinlemeye koyuldum. Aralarındaki diyaloglardan ''O canavarları gebertelim'', ''Ateşi yakın!'' gibi tek tük sözler duymuştum. Tabi bu kadarı bile elimin ayağıma dolanmasına yetmişti. Davetsiz misafirlerimizin ev ziyareti için gelmediği belliydi.

     Bir süre kapının önünde ne yapacağımı şaşırmış bir halde kalakaldım. Burada ölüp gideceğimin düşüncesi bedenimin dört bir yanını sarıp gırtlağıma çöküyordu. Çaresizlikten köşeye çöküp ağlamaya başladım. O sırada her nedense kuduz köpek gibi bağırıp eve saldıran gölgeler arasında bir sessizlik oldu. Oturduğum yerden kalkıp kendimi topladım. Fırsattan istifade edip evden başka bir çıkış yolu bulmalıydım. Kapıdan sessiz adımlarla uzaklaşırken kendimi savunabilmek amacıyla askılıkta duran şemsiyeyi aldım. O anki paniğin etkisiyle mutfakta duran onlarca kesici aletten birini almak aklıma bile gelmemişti. Elimdeki şemsiyeyle çıt çıkarmadan arka kapıya doğru yürüyordum. Kısa bir süre sonra bozulacağı apaçık belli olan bu sessizlik öylesine derindi ki yutkunma seslerim kafamın içinde yankılanıyordu.

KapanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin