7.Arkana Bakma

156 15 3
                                    

Birden, ağlamaktan kızarmış gözlerime ve eğer biraz daha durursa akmaya başlayacak olan burnuma aldırmadan gülmeye başlamıştım… Bu nasıl olabiliyordu? Yani nasıl aynı yere giden bir otobüste hem aynı gün, hem de aynı saatte arka arkaya koltuklarda bulunabilirdik ki? Hem de iki defa! İşte bu, dizilerde bile olamayacak bir tesadüftü.

“ Senin burada ne işin var? “dedim. Uzattığı peçeteyi bir an önce elinden alıp paketini açmaya çalışırken.

“ Dikkat ettiysen, aynı yere gidiyoruz, seni takip edecek halim yok herhalde..”

 “ Takip ediyorsun diye bir şey demedim ki ben, sadece şaşırdım, bu iki oluyor da.”

 “ Saydın mı bide?” diyip şapşal bir gülümsemeyle bana baktı. Gözlerimi devirdim ve paketinden çıkardığım mendille burnumu sessiz bir şekilde silmeye çalıştım. En nefret ettiğim şeylerden biridir bu, inan içinde burnumu temizlemek. Hele arka koltukta yakışıklı bir çocuk oturuyorsa bu durum daha da zorlaşıyor.

 “Hınkır hınkır, utanma.” dedi.

  Of gerizekalı mı bu çocuk ya? Zaten otobüste tek konuşan kişiler olduğumuz için insanlar bize bakıyor. Bir de böyle aptal aptal espriler yapıp beni utandırmaya devam ederse az önceki depresif halime geri döneceğim. Sahi ben niye ağlamıştım? Ha doğru sevgilim beni en yakın arkadaşımla aldatmıştı.

      Omzuma bir elin dokunmasıyla yeniden daldığım düşüncelerden ayrılmıştım. Bu defa arka koltuktan değil, yanımdan uzanmıştı bu kol omzuma. Başımı çevirdiğimde Barış, nasıl olduysa yanıma oturmuştu. 

 “ Eee anlat bakalım sulu göz neden ağlıyorsun?” dedi. Büyüklük taslayacak ya…

 “ Sen nasıl geldin yanıma? Kim izin verdi?” dedim. Fazlasıyla ters davranıyorum evet, aslında sevinmiştim yanıma gelmesine. Yanımdaki yaşlı teyzenin birazdan horlamaya başlamasından korkuyordum.

 “ Abiye böyle ters davranılmaz bak babama söylerim.” Dedi ve arka koltuğa oturmuş olan teyzeyi işaret ederek göz kırptı. Herhalde teyzeye abi kardeş olduğumuzu ve yanlışlıkla bu şekilde oturtulduğumuzu söylemiş olmalı. Bunu yapmış olması hoşuma gitmişti. Hemen ona karşı takındığım ters tavrımı düzelttim ve yaşadıklarımı bir daha sormasına gerek bırakmadan anlatmaya karar verdim.

    Beni gayet anlayışlı bir tavırla dinliyor, bazı yerlerde yorum yapıyor ve espriyle karışık beni güldürmeye çalışıyordu. Yaşadığım bu olay karşısında ne yapmam gerektiğini bilmediğimi söyledim. Bana ;

 “ Yinede iyi yönünden bak, seni en yakın arkadaşınla aldattığına göre sana layık olmadığını anlamış oldun.” Dedi.

 “ He ben daha iyilerine layığım yani.” Dedim. Gerçekten ne kadar klişe ayrılık bahaneleri bunlar. Ben bunu espri olarak söylemiş olmama rağmen çok ciddi bir şekilde:

“ Evet, sen daha iyisine layıksın.” Dedi.

     Moralim tamamıyla düzelmişti. Sanki olanları unutmuştum. Yolculuğun bitmesini hiç istemiyordum. Ama bitmişti. Her güzel şey gibi.

     Otobüsten indik ve bavullarımızı aldık. Beni yurda bırakmayı teklif etti. Hem akşam akşam tek başıma belediye otobüsüne binmek ve geçen sefer olduğu gibi o ıssız sokaktan bavulun tıkırtılarıyla geçmemek, hem de şuanda ondan ayrılmak istemediğim için ( tabi ki en çok ikinci şık, birincisi sadece bahane.) teklifini kabul ettim.

   Yol boyunca konuşmalarımızın devamı gelmişti. O kadar eğlenceli ve sempatik bir insandı ki, gerçekten Pelinin ağabeyi olduğuna inanmakta güçlük çekiyordum.

AY SENİ TERKETMEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin