-Bölüm 5-

61 3 0
                                    

Hafif aralık bırakılmış odanın kapısından içeri baktım. Nolan kendisini yorganın içine gömmüş, sadece uzun sarı saçları görünüyordu. Kapıyı açıp baş ucuna yavaşça oturdum ve saçlarını okşamaya başladım. Çocukluğumdan beri sahip olduğum en güzel insandı belki de. Göründüğünden daha fazla kırıldı, daha fazla üzüldü ama hiç belli etmedi. Beni üzmekten, incitmekten korktu hep. Babamın iş seyahatlerine giderken bakıcı tutacağını söylediğinde hep reddedermiş. Yabancı birine emanet etmek istemezmiş beni. Ben büyüdüm, ben bakarım ona dermiş. Baktı da. Sekiz yaşından yirmi dört yaşına kadar baktı bana. Her zaman güçlü ve kendi ayaklarının üzerinde nasıl duracağını bilirdi. Ama herkesin zaafı vardır. Çok kolay aşık olurdu hep. Her ayrılığında ise Nolan içine kapanır, kimseyle konuşmazdı. Bazen ağladığını duyardım kapının diğer tarafından. Ama asla sormazdım. Beni tersleyeceğini düşünürdüm ya da yalnız bırakıp gideceğini. Belki de anne şefkatini arıyordu. Annem öldüğünde sekiz yaşındaydı. Babam ile kadınlar ve aşk konusunda konuşmazdı hiç. Babam onunla bir kere bu konuyu konuşmak istediğinde Nolan konuyu kapatmış çünkü bunun sadece babamı üzmekten başka bir işe yaramayacağını düşünmüş. 

Sabahın ışıkları odasını aydınlatsın diye perdeyi açmak üzere pencereye yaklaştım. Bugünkü hava çok güzel ve babamın gelmesine iki saat vardı. Onu uyandırmak için arkamı döndüğümde yerde duran içki şişelerini fark ettim. 

''Nolan, ne yaptın sen?'' Yatağın başucuna gelerek yorganı açtım ve onu banyoya sürüklemeye çalıştım. Komidinin üstünde duran suyu yüzüne boşalttım ve biraz da olsa kendine gelmesini sağladım. Jamie, babamı karşılamak için havaalanına gitmişti ve ben evde Nolan ile yalnızdım.

''Hadi kalk, banyoya gidelim.'' Kolunu omzuma atarak yürümesine yardım ettim. Gözleri kapalıydı fakat yine de hareket edebiliyordu.

''Grace...'' diye mırıldandı ve tuvalete midesinde ne var ne yok çıkardı. Onu daha önce hiç bu kadar çaresiz görmemiştim. Yüzümdeki acınası ifadeden kurtulamıyordum.

''Carley, git. Beni... Böyle görme.'' Suyu açtım. Tişörtünü çıkarmasına yardım ettim. 

''Benim sana ihtiyacım olduğu her an yanımdaydın. Şimdi ben büyüdüm ve sıra bende. Senin için buradayım.'' Küvete girmesini sağladım ve suyu başından aşağı tuttum.

''Bir terslik var, onları bulmalıyım. Ben... Gidiyorum...'' Ayağa kalkmaya çalıştı fakat gözleri yeniden kapandı.

''Babam seni böyle görmemeli. Kendine gel, söz veriyorum her şey düzelecek.'' 

Birden bana bağırmaya başladı.

''Hiçbir şeyin düzeleceği falan yok! Kız gitti. Karım gitti. Oğlum gitti. Ben kaldım. Neredeler bilmiyorum. Onları geri istiyorum.'' Ağlamaya başladı ve yakamdan tutup beni kendine yaklaştırdı. 

''Bırakıp gideyim lütfen, onlara ihtiyacım var.'' Hıçkırıklarının arasında konuşurken başını omzuma yasladı. Islak saçları tişörtümü de ıslatmıştı. Onunla beraber ben de ağlamaya başladım.

''Kime gitti?Neden gitti? Başkasını mı seviyor artık? Neden mutlu edemedim onu?'' Hala yüksek sesle ağlamaya devam ediyordu. Cebimden telefonumu çıkardım ve aklıma gelen ilk kişiyi aradım.

''Naber bebeğim?'' Ağlamayı bırakamadım.

''Carter, yardımına ihtiyacım var. Ne zaman burada olabilirsin?'' Aniden heyecanlanıp ayağa kalktığını telefonun diğer ucundan hissedebiliyordum.

''Hey, sesin iyi gelmiyor. Ne oldu çabuk söyle. Neden ağlıyorsun?'' 

''Nolan.'' diyebildim. Telefon aniden kesildi. Nolan'a sarılmayı bırakmadan bekledim. On dakika sonra evde ayak sesleri ve koridorda yükselen sesler çoğaldı.

CARLEY: KARANLIĞIN SIRRI (2.KİTAP)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin