(Medyada Draco ve Hermione'nin mezarları var.)
İnsanoğlu her şeye alışır derler. Peki gerçekten alışır mı? Bunu ben bilemem bunu gerçekten sevdiğini kaybeden, sevdiği ile kendi de gömülen bir kimse bilebilir.
Peki sevilmek nasıldır? Gerçekten hissettirir mi? Sevdiğinin eline iğne batınca bile kalbine bir şey olması mı? Yoksa onsuz nefes bile almayacağını mı düşünmesidir? Bunu düşündükçe bile kalbin acıyor değil mi?
En azından sevdiğimiz burada ama ya bazılarının?Her hikaye kötü sonla biter. Çünkü kimse ölümsüz değildir? Herkes birgün sevdiğine veda eder. Önemli olan ne peki?
Madem herkes ölecek biz niye yaşıyoruz?Çok mantıksız değil mi? Herkesin tek amacı meslek sahip olup iyi bir insan olmak değil biz bu dünyaya sadece ölmek için geldik.
Ya şimdi ya birazdan ya da yıllar sonra ama illa ki öleceğiz. Dünyanın kanunu bu.■■■■■■■■■■■■■■■■
Hermione'nin Cenazesinden
Hermione'nin annesi Jean, kızının ölümüne şahit olmuştu. Ne kadar kötü bir şey degil mi? Kendi evladının yanı başında ölmesi ve senin hiçbir şey yapamaman. Kızının öleceğini biliyordu. Doktor son zamanları, mutlu olsun en azından mutlu ölür demişti. Kızı ağlayarak ölmüştü ama mutluluktan değil üzüntüden. Hermione'yi de anlıyordu bu yüzden bir şey dememişti.
Düşünüyordu ' Ya ben kızımın yerinde olsaydım, kocamın ölümünü kabullenebilir miydim? Hiç sanmıyorum. Ama o daha 19 yaşında kabullenmek zorunda kaldı. Hem de kanser hastasıyken ve morale ihtiyacı varken. En yakın arkadaşları bile sırtını dönmüştü Hermione'ye. Cidden kızım yaşadıklarını o küçük bedeniyle nasıl sindirdi. 'Ama bunları düşündükçe kafayı yiyecek gibi oluyordu. 40 yaşındaki bedeni bile bu kadar travmaya katlanamazdı.
'Belki'dedi 'Belki kızım gittiği yerde mutlu olur 'dedi. Ve Hermione'nin annesi Jean'in gözünden bir damla yaş geldi. Bir tane daha. Ve bir tane daha derken sayamayacak hale geldi.
Granger ailesi kızını toprağa vermişti. Biricik, güzel, iyi kalpli kızını. Bayan Granger hâlâ kendine gelemiyordu. Bay Granger dışa vurmuyordu ama içten içe kan ağlıyordu. Bugün her ikisinin de bir yarıları topraktaydı. Ve bundan sonra da öyle olacaktı.
Cenaze sırasında herkes gerçeği öğrenmişti. Ve geçen güne kadar onu suçlayan insanlar onun için ağlıyorlardı. Hermione affedici birisiydi , bu insanları affetmesini isterdi. Sırf bu yüzden affetmişlerdi ama en derinlerinde her zaman onlara karşı kin ve nefret besleyecekti.
Narcissa Malfoy gelmişti Jean Granger'ın yanına. Hiçbir şey. Hiçbir şey demeden sadece birbirlerine sarıldılar.
(Cenaze'nin olduğu yerde gibi düşünün )
Acıları aynıydı. İkisi de evlatlarını kaybetmişti. Evlatlarının ikisi de aşkı yüzünden ölmüştü. Aşk gerçekten acıtıyordu. Ve büyük aşklar asla kavuşamazdı. Onlar da kavuşamamıştı. Tıpkı diğer aşıklar gibi...
Granger'ler eve geldiğinde Bayan Granger hemen Hermione'nin odasına girdi. Kızını şimdiden çok özlemişti. Son giydiği kıyafetin kokusunu içine çekti. Odasında gezdi. Eski fotoğraflarına bakıp daha çok ağladı. En son çalışma masasına geçince çekmeceyi açtı içinde oksidon paketleri vardı. Kızının bu kadar acı çektiğini bilmiyordu. Onun bu kadar acı çektiğini öğrenince daha fazla dayanamadı ve yere çöktü ağlamaya devam etti. Elinde hâlâ oksidonun paketi duruyordu derken bir kağıt parçası düştü yere. Kağıdı eline aldı ve okudu:
Özür dilerim anne ve baba.
Yazıyordu. Bayan Granger ağlama krizine girdiğinde odaya Bay Granger geldi karısının bu halini görünce daha çok endişelenmişti. Yanına gitti ve sakinleştirmeye çalıştı. En sonunda sakinleştirici verdi tam mutfağa gidecekken karısının elindeki kağıdı gördü. Eline aldı bu yazı güzel kızının yazısıdır üstünde özür dilerim anne ve baba. Diyordu.
Bay Granger en sonunda kendini sıkmayı bıraktı ve delicesine ağladı. İşte o gün erkekler ağlamaz lafını yalanladı. Çünkü erkekler de ağlardı onların da duyguları vardı. Bu gayet normal bir şeydi.
Bay Granger yazıyı bir kere daha okudu.Özür dilerim anne ve baba.
Bu final bölümüydü.
Umarım hoşunuza gitmiştir. Sevgilerle.
Bu bölümü yazarken baya ağladım.