ağır parfüm kokuları, çapraz adımlar, arkadan gelen bisiklet -bilirim ki bu yolu tercih ettiyse bir acelesi yoktur-. sen hâlâ nefes alıyorsun bu sokakta ve benim acelem var. yine de bu yolu seçtim.
geri dönmek gibi bir şansım yok artık sen bu şehirde olmasan da, anıların beni kendine çekip duruyor son günlerde.
''işte, burada oturmuştuk'' diyerek girdim tekrar o kafeye. ilk girişimdeki gibi mutlu olmadığımdan yüzüme bakan olmadı, ellerimi ceplerime sokup tekrar çıktım dışarı. buraya girmeye henüz cesaretim yok.
kendi kendime konuşmak için bir kitapçıya girdim az ötedeki. senin bana gösterdiğin o kitap o rafta artık yok. bir başkasının evinde başka hayalleri süslüyordur artık. hatırlayamıyorum o şiiri nasıl başlıyordu? ''sevgiyle öptün beni, ağacım yeşerdi.'' ardından duraksıyorum bir kar küresinin yanında, ''tüm güller ansızın solabilir, bir yaz gecesi her şey olabilir.''
dayanamıyorum daha fazla bu şehire, diyip çıkıyorum. iç sesim bugün dünkünden bile karmaşık. yine o kafeye gidiyor ayaklarım ama bu sefer içeri adımlamıyor dışarıda durup duvara yaslanıyorum. oturduğumuz masaya bakarak düşünüp duruyorum. kuşları düşünüyorum mesela, şarkıları. o gün karşında dilim tutulup beynimin dili çözüldüğünde düşündüğüm her şeyi tek tek yeniden düşünüyorum. biliyorum, sen karşımdasın ve benim her şeyi düşünmemek için hiçbir sebebim yok.
birkaç sokak ötesiydi bizim kaderlerimizin kesiştiği nokta. ancak kaldırımın hangi noktası, hangi turuncu ışıkları olan başka bir kafe ya da hangi merdiven, bilmiyorum. bilseydim eğer çeker giderdim bu şehirden. kaderin bizi birleştirip, tekrar ayırdığı şehrin bu şehir olduğunu kabullenemeyişim bu bilinmezliği sevdiren. üstelik ben bir şey yapmadım, hiçbir hatam yoktu. sarıldım, öptüm, dokundum. bunlar hatadan sayılmıyordu sanırım birkaç yüzyıl öncesine kadar. önünde diz çöküp bir çiçek kondurmadığım kalmıştı avuçlarına. gün gelir onu da yaparım.
gülüşün aklıma geliyor ve ardından saçlarından geçirişin ellerini tedirginlikle. ben hâlâ ve hâlâ o masadayım. anlamlandıramadığım bir şekilde çok hızlı olan o şarkı ve bir şeyleri susmamız geliyor aklıma. o şeyleri sustuk, bizi boğdular. hepsi. ''bak ben, senin sır kutun.'' ellerime dokundun sonra, ellerine dokundum. bir peçeteliği devirdim heyecandan, gazozumu unuttum. bir iki kişi geldi oturdu yan masaya şimdi yüzlerini hatırlayamıyorum. birer gölge gibiydiler sanki, senden başka ses duymuyordum.
aklıma gelen son şeyle gülümsedim ama keşke son şey bu olsaydı diye geçirdim ardından. aklım karışık demiştim. aklıma biraz önce gelen son şey, hayatım boyunca bildiğim tek kokunun senin kokun olmasıydı. düşüncelerim birbirini kovalıyor ve ben daha fazla kaçamıyorum kendimden. sokağın sonu deniz ve adımlarım denize varana dek koşacağım. ama hâlâ o masadayım. koşar gibi aldım nefesimi. her şeyimi sende unuttum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
senden kalan anılar kütüphanesi
Randomkafam çok karışık ve içimdeki o çiçek öldü çoktan her şeyi anlatacağım eğer dizlerime uzanırsan 'bu bir yaz hikayesi.'