i can taste her lipstick

144 24 38
                                    

__

Uyanıyorum. Göz kapaklarım yeni uyanmışlığın getirdiği ağırlıkla bir kapanıp bir açılıyor. Başım ağrıdan çatlıyor. Tüm gece, aralıksız içmişim gibi ağrıyor.

Başımı yastıktan kaldırıp stresten dökülüp duran sarı saçlarıma bakıyorum. Ellerimle topluyorum onları.

Üzerimdeki yorganı kenara atıp ayaklanıyorum. Parkeler soğuk, ayaklarımı üşütüyor. Soğuktan damarları mor rengini alan ellerime bakarak salona yürüyorum. Yoongi telefonla konuşuyor. Onu rahatsız etmeden mutfağa geçiyorum.

Buzdolabından yiyecek bir şeyler çıkarıp ısıtmak için mikrodalgaya koyuyorum. Kombinin ısısını yükseltiyorum ardından üzerime yün bir ceket giyiyorum.

İlk yardım dolabından ağrı kesici alıp tezgâhın üzerinde yarısı dolu olan bardaktaki suyla beraber içiyorum.

Yemeklerin ısındığını belirten sesi duyuyorum ve Yoongi o sırada içeri giriyor.

"Kiminle konuşuyordun?" diyorum. Bir yandan da yemekleri tabağa koyup masayı hazırlıyorum.

Telefonunu eşofmanının fermuarlı cebine koyup sandalyeye oturuyor. Gözleri şiş değil, bayağı erken kalkmış olmalı ama çok dinç görünüyor. Benim aksime...

"Namjoon ile yeni bir iş üzerinde tartışıyorduk."

"Hmm,"

İkimizde yemeklerimizi yiyoruz. Tabağımdaki yiyecekleri bitirmekte zorlanıyorum çünkü midem çalkalanıyor.

Yoongi'nin mesaj sesi odayı dolduruyor. Meraktan kendi derdimi unutuyorum. Aklıma gece olanlar geliyor.

Telefonunu cebinden çıkarıp mesaja bakıyor. Uzun uzun okuyor.

"Kimden?" Çok merak ediyorum. Öylece ekrana bakmaya devam ediyor.

"Banka hesabımla ilgili." diyor.

Yalan söylediğini biliyorum ama inanmış gibi yapmak zorundayım.

Yemeğini bitirip ayaklanıyor, yatak odamıza ilerliyor. Bende başımın dönmesini aldırmadan yanına, yatak odamıza ilerliyorum.

Saat daha dokuz buçuk. Üzerindeki lacivert kazağı ve gri eşofmanı çıkarıp yerine daha şık bir takım giyiyor. Şifonyerin üzerinde gezdiriyor bakışlarını. Hangi parfümü sıkacağını düşünüyor olmalı. Kapının pervazında sessizce onu izlemeye devam ediyorum.

Sonunda birinde karar kıldığında gömleğinin yakasına iki kere sıkıyor.

"Şirkete gitmek için biraz erken değil mi sence de?"

Sesimi güçlü çıkarmaya çalışıyorum ama bir hayli güçsüz ve kısık çıkıyor.
Aynadaki bakışları bana dönüyor. Yüzünde oluşan gülümsemeye bakıyorum.

Yanıma doğru geliyor ve iki eliyle yanaklarımı kavrayıp dudaklarıma küçük bir öpücük konduruyor. Uzun, kemikli parmakları sarı saçlarımın arasında hareket ederek saç diplerime masaj yapıyor. Geceden beri ağrıyan başımın birkaç dakikalığına ağrısını dindiriyor.

"Sadece bir toplantı."

Benden uzaklaşıp komodinin üzerindeki laptop çantasını alıyor.

Sadece bir toplantı...

"Yine onun yanına mı gidiyorsun?"

Başım tekrar sızlıyor.

Daha fazla bana yalan söylemesine dayanamıyorum. Bu yüzdendir ki çenemi tutamıyorum ve ağzımdan o sözcüklerin çıkmasına izin veriyorum.

"Kimden bahsediyorsun?" diye soruyor. Kim olduğunu bilmiyorum ama birinin olduğunu biliyorum.

"Her gün kimin yanına gidiyorsan ondan bahsediyorum."

Bakışlarındaki değişimi anbean yakalıyorum. Elindeki çantayı bırakıp yeniden yanıma geliyor. Sıcacık ellerini soğuk ellerime sarıyor ve beni yatağa çekiyor.

"Bebeğim, gece uykunu pek iyi alamadın mı?"

Baş parmakları yorgun göz altlarımda geziniyor.

"Bilmiyorum." Nasıl da hemen kızgınlığım geçiyordu.

"Ben gelene kadar biraz uyumaya ne dersin?"

Başım yastıkla buluşuyor ve dağınık duran örtüyü üzerime örtüyor. Göz kapaklarım kapanırken evin kapısının kapanış sesini duyuyorum.
Belki de cidden uyumam gerekiyor.

-

Göz kapaklarım duyduğum kapı sesiyle açılıyor. Batmak üzere olan güneşin bir kısmı yüzüme vuruyor.

Uzun süredir uyuduğum için gözlerim yanıyor. Boğazım kurumuş. Vücudum kendini daha iyi hissediyor.

Yattığım yatağın sol tarafı çöktüğünde bedenimi sol tarafa çeviriyorum.

Çok yorgun ve uykulu olduğu gözlerinden okunuyor. Yarı kapalı gözleriyle gülümsüyor. Ben de kendime engel olamayıp gülümsüyorum.

"Günün nasıldı?"

Parmaklarım yanaklarından çenesine doğru bir yola çıkıyor.

"Yorucu, her zamanki gibi."

"Seni özledim." diyorum birden bire. Yüzündeki yorgun gülümseme yerini ifadesiz bir surata bırakıyor.

"Yorgunum Jimin."

Yatakta doğrulup kasıklarına oturuyorum. Elleri belimdeki yerini alırken beni kendine bastırıyor. Ağzımdan çıkan inlemeye engel olmuyorum.

"Kendinle çelişiyorsun Yoongi." Kıkırdamama engel olamazken dolgun dudaklarımı aralık dudaklarıyla buluşturuyorum.

Dili içeri doğru kayarken tadını daha net alıyorum. Aldığım ahududu tadıyla geriye çekilip kararan irislerine odaklanıyorum.

"Nemlendiricini mi değiştirdin?"

Anlamazca gözlerime bakarken başını onaylamazca sallıyor.

"Ne? Hayır."

İçimdeki endişe ve öfke tohumları kendini belli ederken üzerinden kalkıyorum.

"Sorun ne?"

Onu dinlemeyip kendimi odadaki banyoya kilitliyorum.

"Jimin, kapıyı aç."

Kapıyı iki kere tıklatıyor.

Bunu bana nasıl yapabilir? Ben ona bu kadar aşıkken o beni nasıl görmezden gelebilir?

"Git başımdan Yoongi!"

Sesim çıkmıyor. Gözlerim yanmaya başlarken kapının arkasına doğru oturuyorum. Sıcak göz yaşlarım yanağımdan aşağı süzülürken keskin bir ağrı giriyor başıma.

"Bebeğim, lütfen oradan çık ve yanıma gel. Konuşalım."

Ağrıyan başımı duvara vurmaya başlıyorum. Ağlamam şiddetleniyor. Yumruk yaptığım elimi kapıya geçiriyorum.

"Siktir git Yoongi! Beni yalnız bırak."

Lütfen yalnız bırakma beni. Çok korkuyorum Yoongi. Başım çok ağrıyor.

__

Perfect | YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin