32!

3.3K 266 50
                                    

beklediğiniz için teşekkür ederim..

"hyung! yoongi hyung!"

az önce parkın girişindeki banklardan birinde oturmakta olan çocuk heyecanla ayağa kalkarken kendini yağmuru sevdiğine inandırmaya çalışıyordu.

gri bulutlarda bir şeyler vardı adını koyamadığı, bir huzursuzluk, birazcık ev kokusu, abisi ve üniversiteye hazırlık kitaplarının arasına iliştirilen gülen yüzlü not kağıtları gibiydi biraz ve biraz da değildi, kafa karıştırıcı. yanağına çiseleyen damlaların küçük yansımalarında kendilerine bakan insanlar gibiydi hep bir şeyler, hep yabancı. oysa yağmuru severdi o, yağmuru ve beraberinde getirdiği ıslak, uzun saç tutamlarını.

"içtin mi sen?"

sorun o değildi, veya kendisi, bir başkası. yağmur damlaları da değildi aslında. bir sorun var mıydı onu bile bilmiyordu ancak kendisini yine yumuşak saçlı kızlar ardından koşan küçük bir çocuk olarak hatırlamak hep yağmur yağdırıyordu, bir yerlerde mutlaka birileri ağlıyor olur ya, onun gibi. biraz yakın, biraz uzak, biraz buruk ve oldukça sarsak. ya da en azından buna inanmayı sevdiği bir gerçekti, içinde kopan şeylere anlam yükleyememek bir şeyleri yeniden boğazına diziyordu çünkü.

"buradayım!"

"hayır, hayır alakası bile yok."

bu, annesine şemsiyesini evde unuttuğunu ve okulunn bahçesinde yağmurun dinmesini beklemek zorunda kaldığını söyleyip nefes nefese büyüğünün yanına gittipi yağmurlardan değildi belki de, öyle olmalıydı. huzursuz. çünkü oğlanın yanına kıvrılıp sessizden camına yansıyan araba ışıklarının altında parlayan yağmur damlalarını izlemeyi severdi, huzurlu, belinden tutulup sıcağa, sıcağa ve daha da sıcağa çekilmeyi.

bu konuda yalan söyleyemezdi.

"selam.."

"daha iyi misin?"

ya da belki de çocuğun gözlerini kapladı diyeydi kara bulutlarla olan gönül kavgası, belki de parlak parlak bakmkyor diyeydi, yıldızlarının birinde ufaktan gülümseyen  yansımasını göremiyor diyeydi, bilemezdi ki. uçlarına yağmur çiselemiş saçlarından okşayıp kızarık burnunu öpebilirdi sadece, bir de parmaklarının uçlarını ısıtabilirdi avuçlarında, o kadar.

jeon jungkook güneş açtıramazdı ki.

"şimdi bana ne demek istediğini açıklar mー"

"beni sandığından da iyi tanıyorsun hyung."

"yoongi.. telefonda da bir şey anlatmadın. sorun ne?"

hep ama en çok da yağmurlarda sığınırdı yoongi çocuğun koynuna, yanında yatarken bacaklarının kendine çeker, ayaklarını birbirine dolardı bazen, kollarını içine kıvırır çocuğun onu kocaman kucaklamasını beklerdi, sıcak, güvenli. ev gibi biraz, sıcağa gurbet ten gibi. gülümserdi boynuna doğru, gülümserdi ve jungkook irkilirdi parmak uçlarında. ama bugün kurumuş dudakları gülümseyemeyecek kadar yorgundu belli ki, şişmiş gözlerine uymuş ve ateşkes ilan etmişlerdi.

"sadece.. sadece sarılabilir miyiz? lütfen?"

"tabi.. evime gitmek ister misin? ortam değişikliği olsun demiştin ama yorgun gözüküyorsun.."

yoon.gi_min onlineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin