you're so fucking special.

3K 158 121
                                    

final 2/2

10:05

park jimin, uyandığında kim taehyung'u yanı başında usul usul nefes alırken hissetmeye o kadar alışmıştı ki kalktığında hissettiği boşluk hissi boynunu sızlatıyordu. gözlerini ovuştururken görebildiği kadarının iç açıcı olmadığını şimdi fark ediyordu, evin içi temmuz ortasında buz gibiydi, taehyung'un dün gece katlayıp koltuğa koyduğu giysileri yerinde yoktu ve lavabonun kapısı ardına kadar açık olsa bile çocuğun içeride olmadığı kesindi. jimin yine üşengeçliğine yenildiği için dün gece telefonunu şarja takmayı unutmuştu ve şimdi terliklerini bile ayağına geçiremeden şarj aletini bulmaya çabalıyordu.

jungkook. zihninde dönen her küçük şey, komodinden aldığı yüzüğünü parmağına geçirmesi gibi en ufak rutin işleri bile jungkook'a bağlanıyordu bir şekilde, jimin o an çocuktan ve dün bozulmuş sinirleriyle taehyung'la ettiği kavgadan başka bir şey düşünemiyordu. bağırışları ve gecenin bir yarısı yatağa beraber girdiklerinde jimin'le beraber jungkook'un profilindeki son görülmeyi izlemelerinin ardından dolan gözleri bile yeterliydi panik olması için. jungkook nerede bilmiyordu, taehyung nerede bilmiyordu ve tek bilmesi gereken de buydu aslında, nefes alamıyorー

"uyandın mı?"

demek hala evdeydi taehyung, çocuk derin bir nefes verirken yatağı toplamayı sonralara erteleyerek telefonunu şarja takmayı başarmış ve sevgilisini bulmaya odaklanmıştı.

07:48
min yoongi uyuduğunu bile hatırlamadığı uykusundan başında keskin bir ağrı ve göz kapaklarında çarpıcı bir ağırlıkla uyandığında aslında uykuya dalalı iki saat bile olmamıştı. dışarısı sıcak olması beklenen bir yaz gününe göre fazla karanlık gözükse de dün -ya da bugün? zaman kavramını yitirmişti- havanın ne kadar yağmurlu ve yokuşlu olduğunu hatırlayınca zihnini dolduranlarla gözlerini yummuştu sıkıca. pikesinin altında bile titrediğini hissetti, dün eve geldiğinde üzerini bile değiştirmemişti. kotunun rahatsız ve hışırtılı kumaşı bileklerine dolanıyor, dizlerini kendine çekerek küçücük olma ihtiyacını karşılamasına engel oluyordu.

"uyandın mı?"

demek evdeydi namjoon, çocuk derin bir nefes verirken hala uyuyormuş taklidi yapmak gibi aptalca bir hataya düşmüştü ancak namjoon anlardı. sekiz yaşında okula gitmek istemediğine anladığı gibi, yine de kapısının eşiğinden bakarken nedense onu cidden yalnız bırakmak gelmişti içinden, suçlanmak onu etkilemeyecek olsa bile yoongi'nin yüzleşmekten korkacağını biliyordu.

06:03

kim taehyung uyandığında sevgilisi park jimin bir kolunu belinin üzerine atmış ve diğerini de kendine yaslamış şekilde başını göğsüne yaslamış hala huzurlu uykusunsaydı. taehyung normalde bırakın erken kalmayı, saat on birden önce gözünü dahi aralamazdı ancak huzursuzdu bugün, veya dün gece, -açıkçası hepsi zaman kavramını yitirmişti bu noktada- ve zaten uykusundan kalkıp durduğu için bir süre sonra geri uyumaya çalışmayı bile gereksiz bulmaya başladığı bir noktaya gelmişti. usulca yanına döner ve çocuğun uyurken daha bile küçücük kalan bedenini kollarına alırken derin bir nefes verdi. aklında jungkook vardı, yalnızca ve yalnızca jungkook, dün yoongi'yle ne yaşandığı ve biraz da jimin'in dün yıkadığı saçlarından yükselen yoğun şampuan kokusu. bir eli yavaşça saçlarının arasından geçer ve ensesine inerken jimin kıpırdandı yerinde, yastıktan kayarak yatak ve taehyung arasında bir yere düştü başı.

çocuk nefes alır gibi saçlarından öperek yastığı olabildiğince yavaş başının altına çekti ve ince pikeyi çıplak omuzlarının üzerine bırakarak huzursuz baş ağrısının dilinde bıraktığı pürüzlü demir tadıyla beraber yataktan kalktı. üzerini değiştirirken gözleri yalnızca jimin'in ve yastığa düşen açık kahverengi saçlarının üzerinde olsa bile aklı uçup gitmişti çatıdan, hiç iyi hissetmiyordu. telefonunu şarjdan çekerken bildirim ışığının yanıp söndüğünü görmesiyle panikle açtı telefonu;

yoon.gi_min onlineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin