35!

2.7K 223 45
                                    

çok yoğunum.. bölümler aksayabilir ancak zaten yakında final yapacağım.

"yalan söylüyorsun."

yüzü saçlarının arasına gömülü, titrek nefesleri ensesinde sıcak, biraz daha yakın olmak istiyordu onaz yalnızca birazcık daha yakın. nefesinin tadını almak istiyordu, şarap kokan nefesinden dilindeki karıncalanmaları katlamak istiyordu, sarhoş olmak istiyordu, yalnızca birazcık daha. dudaklarına bakarken tekrar tekrar sarhoş olmak istiyordu. "en çok da neyi seviyorum biliyor musun?"

aynı yatakta, aynı sıcakta, aynı odada otururken, en çok da aynı anın içine sıkışmış öylece bakarken seviyordu tişörtünün içine kıvrılıp beli üzerinde gezinen soğuk ellerini, ürpermeyi en çok böyleyken seviyordu. en çok da aynı ranzaya sıkışmış dip dibe, üst üste uzanırken seviyordu parmaklarını, dudaklarında asılı kalan, boynunda hayali çizgiler çizip en sonunda yine kirpiklerinde duraklayan ellerini en çok böyle belini kavramışken seviyordu.

"tek başımızayken yalnızca bana bakıyorsun."

dudaklarına kayan gözlerini en çok böylr anlarda seviyordu, yatak başına sırtı yaslı olan o olsa bile birdenbire üzerine tırmanışını en çok böyleyken seviyordu, alaycı sırıtışını. "öyle mi yapıyorum?" kontrolü almayı en çok böyle anlarda seviyordu, kendini tamamen ona bırakmayı da. hangisini tercih ettiği veya edeceği değildi önemli olan, bu bir yarış değildi. sadecr birazcık daha sıcak, birazcık daha bütün olma çabası.

"ne zaman gözlerim sana kaysa," sözünün kesiliyor olması önemli değildi, kucağında ilgi isteyen bir çocuk vardı ve dudaklarına yöneldiğinde kapalı gözleri ardından göremeyeceği her şey önemini yitiriyordu onun için, anın içinde yaşananların dışında hiçbir şeyin önemi yoktu ve onun dışında hiçbir duyguya ihtiyacı yoktu.

kalbinin yoongi'ye özel duyguları vardı ve karnındaki karıncalanmalardan tutun da çok sevince kalbinde yanan o küçük sızıya kadar olan hisler dışında hiçbir şeye ihtiyacı kalmamıştı.

"söylemiyorum. bunu sana da kanıtlayacağım yoongi, seni abinle aldatmadım."

onun için bütün duvarlarını yıkıyordu, yoongi bütün dünyasını altüst ediyordu ve bu jungkook'un bugüne kadar en çok sevdiği dağınıklıktı, yoongi ve kalbinde amaçsızca dolaşırken birdenbire hapsoluşu." ne zaman gözlerim sana kaysa bana güzel güzel bakarken buluyorum seni." nefeslenmeyi beklemeden küçücük bir öpücük bıraktı yanağına, yoongi gözlerini kısarak gülümserken kollarını beline sararak çocuğun başını boynuna yaslamasına izin verdi.

"rahatsız mısın bundan?"

jungkook yavaşça yana çevirdi kafasını, yanağını çocuğun saçlarına yasladı ve gözlerini kapatıp bekledi sadece, gülümsedi. "hayır.." dedi, sesi yumuşak, sakindi, çocuğun alıp boynuna üflediği her nefeste, uzanıp omzuna dudaklarını bastırdığı her noktada kavruluyordu. "hayır.. bu çok hoşuma gidiyor."

"sen delirmişsin.. bana burada bir saniye daha kalmam için tek bir neden göster jungkook."

ancak jungkook sıcağı severdi zaten. o boynunda oyaladığı dudaklar arasına saklamak istiyordu bedenini, tümüyle ona teslim olmak geliyordu içinden sadece, yoongi, yoongi ve sadece yoongi. soğuk parmaklarını tişörtünün altına gönderip omurgası üzerinde gezinirken dudaklarından kaçırdığı ufak mırıltılar olmak istiyordu, gözlerini kapatıp jungkook'un elleri sırtından daha aşağılara giderken tüm vücudundan geçen titremeler olmak istiyordu, hırsla tenine geçirdiği dişlerinin omzunda bıraktığı o karıncalanma hissi.

zavallı hissediyordu.

yoongi bazen onu o kadar zavallı hissettiriyordu ki kendinden geçiyordu.

"seni seviyorum hyung. seni özledim. bu yeterli değil mi?"

"yoongi.."

tek söyleyebildiği kelimenin titrek bir isme dönüşmesine bayılıyordu. "yoongi. yoongi, yoongi, yoongi.." ona karşı o kadar acımasız ve o kadar şefkat doluydu ki, ona karşı o kadar sert ve bir o kadar da yumuşaktı ki.. "yoongi.." simsiyah olmuş gözlerinin yalnızca kendine bakması, şişmiş dudaklarının yalnızca ona değiyor olması o kadar iyi hissettiriyordu ki.

başka bir şeye ihtiyacı yoktı, tanrım, hayır, yalnızca üzerinde kendini çocuğa daha da bastırmanın yollarını arayan oğlana ihtiyacı vardı, yoongi'ye, kendi kalbinin üzerinde atan kalbine, saçlarına geçirdiği parmaklarına ve biraz daha şaraba ihtiyaçları vardı, yalnızca birazcık daha sarhoş olmaya.

"hayır, jungkook senー sana üç dakika veriyorum tamam mı? ne anlatacaksan anlatman için üç dakikan var lanet olasıca, sonra da siktir olup gideceksin. anladın mı?"

adını sayıklamayı seviyordu, dudaklarından ziyade zihninin oluşturabildiği, düşünebildiği tek kelimenin çocuğun adı olmasını çok seviyordu, "yoongi.." dudaklarına kapandığı her seferin, teninde bırakılan her izin ve yoongi'nin ellerinin aşağıya indiği her an vücudundan geçen her bir küçük titreyişin yalnızca ona özel oluşu..

ellerini yeni boyanmış sarı saçlarına geçirdi sertçe, kızarmış dudaklarıyla başını yana çevirip kulağının arkasındaki o yumuşak tene saldırdı, umursamaz. yoongi boynuna hafif bir sızlanış bıraktı, jungkook bunun ona kaçıncı sürtünüşü olduğunu bilmese de ahlaksız şeyler kaçırdı ağzından. daha fazlası geldikçe daha da fazlasını istiyordu.

"seni on bir yaşımdan beri tanıyorum yoongi, sen o sırada lisedeydin ve ben de yedinci sınıftım, tamam mı? evlerimiz yakındı ve okuldan aynı yoldan dönerdik, derslerim erken bitince eve yürümek için seni beklerdim. benden hoşlanıyordun, o sıralar hiçbir fikrim yoktu ama şimdi biliyorum. ben de senden hoşlanıyordum, hatırladın mı? bütün vaktimizi beraber geçiriyorduk, senin evinde, benim evimde, herhangi bir parkta. sürekli yan yana dip dibeydik yoongi ve senden acayip hoşlanıyordum. kız arkadaşından ayrıldın, lise ikide kız arkadaşından ayrıldın. sanırım bu yüzdendi."

annenizin bir zamanlar 'abiniz' olarak tanımladığı bir çocuğun altında inlemek kadar iyisi olamazdı, değil mi? hayatınız sanırım bu noktanın üzerine çıkmıyordu, yedinci sınıfta kalbinizi tekleten çocuk uzun parmaklarıyla fermuarınızı açar ve gözleriniz istemsizce arkaya kayarken sanırım hayatınız bundan daha ileri gidemiyordu. "sana ihtiyacım var."

"beni öptün. seni geri öptüm, dakikalarca, ve sonra kızardın ve gittin, hatırladın mı? sen benim sevgilimdin yoongi, iki yıl boyunca, sen benim ilk ve tek sevgilimdin, hatırlıyor musun? sen benim en sevdiğim insandın, sen benim en sevdiğim insansın.. bak." telefonunun galerisinden bir albüm açtı, "bu sensin. uyurken çekmiştim diye çok kızmıştın yoongi. bu biziz. bu biziz, bunu hoseok htung çekti, bu yine biziz, beni ilk defa sahile götürmüştün. bu benim, ve sensin, bu bizim ellerimiz yoongi. görüyor musun? sen benimdin."

sanırım bazı şeylerin anlatılmaması gerek, öyle değil mi? en azından şunu söyleyebilirim gerçi, annenizin bir zamanlar 'abiniz' olarak tanımladığı çocuk fena ağız işi yapıyordu.

yoon.gi_min onlineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin