Küçük kız çocuğu kıvırcık saçlarını rüzgarda dalgalandırarak tarlaya benzer bir arazide gün boyu oyun oynuyordu.
Sanki eksikliklerini unutmaya çabalıyor gibiydi. En yakını, saçına tarladan kopardığı yabani papatyayı yerleştirirken onu ne kadar sevdiğini aklından bir kez daha geçirmişti. Karşısındakinin saçları ile uğraşı bittikten sonra sevgilerini herkese belli etmek ister gibi birbirlerine sımsıkı sarılmışlardı. Birbirlerinden bir dakika dahi ayrı kalmayı istemeyen iki masum çocuktu onlar. Uzunca bir süre öyle kaldılar.
Kollarını birbirlerinden yavaşça çekerlerken Asrın konuştu.
" O gün sormuştun ya 'bana neden kül gözlü diye sesleniyorsun' diye. Cevap vermediğim de ise küsüp ağlamıştın.Ben onu seni üzmek için söylemedim. Aslında gözlerin kül toprağa benziyor. O yüzden sana kül gözlü demek istiyorum" dediğinde ise küçük kız anlamayan gözlerle ve çatılmış kaşlarınla Asrın'a bakarken dudaklarını aralamış masumluğunu belli edercesine sormuştu sorusunu.
"Yani kötü bir şey değil mi kül gözlü demek?"
Küçük oğlan elini tekrar ona yöneltmişti fakat bu seferki amacı küçücük bedeni sarıp sarmalamak değildi.Arkadaşının yüzüne doğru savrulan saçlarını kulağının arkasına çevirdi. Kafasını iki yana sallayarak ağzından çıkan sözleri doğruladı.
"Hayır kötü bir şey değil. Yani ben sana güzel hissederek söylediğim için güzel bir şey bence. Hani büyükler birbirine canım bebeğim diyorlar ya ben de sana kül gözlü demek istiyorum."
Küçük oğlan masumca ağzından dökülen sözcüklere uymlu bir şekilde başını sağa ve sola yatırırken, kız içten içe mutlu olmuştu. Kısa bir an düşündü. Beyni fikirlerine yanıtlar bulamayınca bir anda yüzü düştü. Hemen ardından dolan gözleri Asrın'ın bu durumu fark etmesine sebebiyet yerirken küçük oğlan yine onu kırdım mı? Diye kendini sorgulamaya başlamıştı. Kısa zaman zarfında öz eleştirisi sonucu kendinde bir neden bulamayınca gözleri tekrardan arkadaşını buldu. En iyisi ne olduğunu sormak derken düşünceleri eyleme dönüşmüştü çoktan.
"Yine ne oldu?"
Cevap vermeden dolan gözündeki yaşlar yanağına doğru yol alırken Asrın'ın merakı katlanarak büyümeye başlamıştı. Toprakla oynayıp, sonbaharın ayazında çatlayan ellerini iki kulağının hizzasına koyarak arkadaşının yere eğik başını kaldırmıştı. Gözlerinin içine bakarak tekrardan bir soru yöneltti.
"Istemiyorsan kül gözlü demem."
Burukça yönelttiği fikri onaylamamasını istiyordu içten içe. Ona, insanların ağzında kirlenmiş hitaplarda bulunmak kendini kötü hissettiriyordu. Bu sözler üzerine ağlaması şiddetlenen kız karşısında ne yapacağını şaşıran Asrın üst üste suâllerini yöneltti.
"Bir yerin mi ağrıyor yoksa?"
" Seni bir şey mi ısırdı. Annemgil hep söylüyordu tarlada oynamayın böcek çıkar diye niye dinlemediysem."
Diye kendi kendine yakınırken aynı zamanda dizlerinin üzerine çömelmiş arkadaşının bacağını ve ayağını kontrol etmeye başlamıştı. Kız onun bu evhamını görünce içinden geçenleri söylemenin daha iyi olacağına kanât getirdi.
" Beni bir şey ısırmadı sadece senin bana bulduğun isim gibi ben de sana bir isim bulmak istiyorum. Ama bulamadım işte."
Çocukça sözlerini yönetmişti. Asrın şaşkınlığını göz ardı edip, bakışlarındaki kızgınlığı göstermek için kızın gözlerine dik dik bakıyordu. Sabahtan beri mızmızlandığı konunun bu olması onu sinirlendirmişti. Üstelik onun için endişelenmişti.
Küçük oğlanın bakışları nedeni ile Akva'nın yüzü daha çok asılmıştı. Olayı yeni yeni idrak eden ve sinirlice bakan Asrın'ın bakışları yumuşarken, için için mutluluğa ermişti. Bu mutluluğun sebebi hem ona kül gözlü demesine izin vermesi hem de kendisine herkesten farklı bir hitapta bulunmak istemesiydi. yüreğine bir sevinç kaynağı olmuştu. Eylül'ün ayazında kuruyan ellerini bu sefer küçük kızın omuzlarına koydu. Onun bu hareketi ile bakışlarını Asrın'a yönetmişti, kahve saçlı kız.
Küçük oğlan içindeki mutluluğu daha fazla tutamayıp dışa vurarken ufak bir tebessüm kondurmuştu dudaklarına.
" Üzülmene gerek yok eminim ki Sen de bana çok güzel bir isim bulacaksın sadece birazcık düşünmen gerekiyor azıcık"
Masum cümlesinin son kelimesinde gözlerini hafiften kısıp baş ve işaret parmağını birbirine yakınlaştırarak ufaklığı simgeleyen hareketi yapmıştı. Kısa bir süre içerisinde hava kendini bozmuş ve kara bulutlar gökyüzünü kaplamıştı. Ufak gök gürültüleri akşamın soluk renginde yerini alırken iki çocukta aynı anda kafalarını kaldırıp bakışlarını gökyüzüne dikmişlerdi. Ufaktan çiseleyen yağmur altında dolaşmak onlara hep eğlenceli gelirdi. Dakikalar sonra bile yağmur temposunu arttırmadan yağıyordu. Cennet Hanım torunu hala eve dönmediği için telaşlanmıştı. Adımlarını evin avlusundan dış kapıya yönlendirmişti. Tahta kapı gıcırtı ile açılırken evlerinin 15-20 metre kadar ilerisinde başlayan tarlaya yönelmişti. Gözleri Akva'yı ararken tarlanın ortasına doğru koştuklarını görmüştü. Birden bağırmaya başladı.
"Akva kız gel çabuk buraya, bak hele kime diyorum hiç duyuyor mu, yanı yere gelmeyesice kız!"
Sesini duyuramayacağını anlayınca tarlaya girerek onlara daha da yaklaştı. Ve bağırmaya da devam ediyordu.
" bak hele hep senin yüzünden ayaklarım çamur oldu. Eşek sıpası gel çabuk buraya"
Keskin kulaklarıyla Cennet anneannenin sesini duyan Asrın alt dudağını dişlemeye başlamıştı. Akva'ya
"Sen burada dur ben hemen geliyorum" deyip koşarak Cennet ananenin olduğu tarafa ilerledi. Aralarında az bir mesafe kala Asrın bilmişçe konuşmaya başladı
" Ne oldu Cennet anneanne"
" Havayı görmüyor musunuz, çıkın evinize gelsenize şu yağmurun altında it eniği gibi dolanıyorsunuz"
Asrın bilmiş tavrını korurken kadını alttan alarak konuşmaya devam etti.
" Sen git ben şimdi Akva'yı alıp geliyorum"
Yaşlı kadın tam itiraz edeceği sırada Asrın ondan daha atik davranıp konuştu.
" Hadi Cennet anneanne sen git. Yeni sağılmış süt çabuk ekşir süt bozulmadan kaynatta Akva gelince içsin"
Kadın sütü unuttuğunu daha yeni hatırlayınca aceleyle evin yolunu tutmuştu. Arkasını dönüp Asrın'a bağırmayı da ihmal etmemişti
" Ben gidiyorum şimdi hemen ardımdan siz de gelin, geç kalmayın ha"
Asrın kadından kurtulmanın verdiği rahatlıkla gevşerken kadını onaylayacak mırıntılar çıkarmayı da ihmal etmiyordu.
Tekrardan Akva'nın yanına döndüğünde elini ağzını kapatarak kıkırtılarını saklamaya çalışmıştı.
"Onu atlattım "
Derken bu işten büyük zevk aldığını tekrardan belli etmişti.
Akva da onun gülüşleriyle mutlu olurken sordu,
"Ne diyor"
"Seni çağırıyordu"
Akva gözlerini büyütürken sessizce söylendi.
"Gene bana kızacak"
Asrın ona kızılmasını hiç bir zaman hazmedemezdi. Ama bu sefer anneannenin Akva ile ilgilenemeyecek kadar yoğun olduğunu biliyordu.
"Bu sefer seni umursamayacaktır"
"Nerden biliyorsun"
"Akıllım süt sağım saati. Ve sağılan sütün hemen kaynaması gerek. Seninle ilgilenemeyecek kadar yoğun şimdi. O yüzden biraz daha beraber eğlenebiliriz"
Sözlerinin ardından GRİ gözleri parladı. Akva'yla vakit geçirmek onu huzura erdiriyordu. Bu sırada gökyüzündeki gri bulutlar aşağı inmiş gibi etraf sislenmişti. Asrın bulutları fark edince dilinden dökülü vermişti sözler.
"Kül gözlüm bak sanki yaprakları gökülen çıplak ağaçlar gelinlik giymiş gibi" derken az ilerdeki iğde ağaçlarını göstermişti işaret parmağı ile.
Akva da bilmiş yanını saklamaya ihtiyaç duymadan
"Ne gelinliği onlar bulut akıllım" diyerek Asrın'ın tezini çürüttüğünü sanmıştı.
Asrın ise geri adım atmayarak yeniden görüşlerini ortaya koydu
"Siz kızlar kendinize en yakışan kıyafetin gelinlik olduğunu söylüyorsunuz ya hep, bence de ağaca yakışan en güzel kıyafet ise üzerini örten gri bulutlar."
Asrın kazanmış edayla Akva'nın elini tutup tarlanın çıkışına doğru yöneltmişti. Daha fazla bu havada ıslak biçimde kalmaya devam ederlerse hasta olacaklarına emindi. Her zamanki buluşma noktası olarak belirledikleri alıç ağacının dibine geldiklerinde tarlanın çıkışına birkaç metre kalmıştı. Asrın Akva'yı kendine çekerek sıkıca sarılmıştı. Biraz öyle kaldıklarında kollarını birbirlerinden sıyırıp ayrılmışlardı. Asrın bu sefer Akva'nın yanağına ve çenesine mahsum bir öpücük kondurmuştu. Tekrar oğlan çocuğu kızın elini tutup mahallenin orta yerine kadar getirmişti.
"Kül gözlü eve girer girmez git üstünü değiştir ki bu kıyafet grubuna atletin de giriyor, ardından hemen saçlarını kurula ve tara. Yoksa hem hasta olursun hemde anneannenin gözüne batarsın. Azar yemek istemiyorsan bunları hiç vakit kaybetmeden yap"
Akva onun sözlerini kafasıyla onaylarken eve yönelmişti. Asrın arkasından tembihlerini iletmeye devam ediyordu.
"Akva bu havayı seviyorsun diye dışarda oturmaya kalkma yoksa sana çok kızarım."
Akva aklını okuyan çocuğa dönüp utançla gülümsedi. Bu gülümsemenin anlamını bilen Asrın kaşlarını çatarak tekrarladı daha deminkine benzeyen tembihlerini.
" Sonbaharı, eylül ayını, yağmuru, sisli geceleri sevmen birşeyi değiştirmez. Hasta olursan üzülürüm ona göre davran. Ha bir de bana isim bulamak için içerde oturup düşünürsen daha güzel bir isim bulursun . "
Diyerek tatlı bir yalanla minik kızı kandırmayı umuyordu. Akva bu yalana inanmasa da Asrın'ı üzmek isteyeceği son şey olduğundan Asrın'ın teklifini kabul ettiğini belirtti.
"Peki tamam dışarı çıkmayacağım. " derken çoktan arkasını dönüp eve adımlamaya başlamıştı bile. Asrın da sol tarafa yönelerek evin yolunu tutmuştu. Akva eve 3-4 metre kala arkasında bir ses duydu. Bu sesle arkasını dönüp baktı. Yaşlı beli bükülmüş ihtiyar adamı gören Akva şaşkınlıkla gözlerini araladı. Adamın fiziğinden çok kullandığı cümle türlerini diken diken etmeye yetmişti." FIRTINALI DUMANA MEFTUN"
Umarım beğenirsiniz. Destek ve yorumlarınızı esirgemeyin lütfen. En büyük ilhamım sizin fikirlerinizdir. Sizi seviyorum.