"Ne yapıyorsun bakalım burada?"
Bay Jung'la konuşmamızın üzerinden henüz 1 gün geçmişken ve ben hâlâ kendime olan güvenimi toplayıp Taehyung'a onu sevdiğimi itiraf edememişken, içimdeki heyecanı bastırabilmek ve biraz da nefes alabilmek için bahçeye çıkmıştım. Şansa bakın ki Taehyung da buradaydı ve güneşin birazdan batacak olmasından dolayı turuncuya boyanan gökyüzü altında kendi tablosuna bir şeyler çizmekle meşguldü. Aramızda kalsın, onu çizim yaparken izlemeyi ayrı bir seviyordum.
"Ah, ödev yapıyorum." dedi bahçedeki masalardan birinin üzerine yerleştirdiği oldukça garip duran ağaç dalları ve yapraklarıyla oluşturulmuş cisme bakarak. "Ya da çalışıyorum denilebilir."
"Ödevin bu," ilerleyerek garip olan cisme dokundum ve anlamamışlıkla ona baktım. "Dal, yaprak ya da ne olduğunu gram anlamadığım şeyi çizmek mi?"
"Aslında portre çizmem gerekli, annem uyuyor ve babam da ön bahçedeki yaban otlarıyla uğraştığından bana modellik yapamayacağını söyledi. Ben de bu 'şeyi' yaptım, amacım onu bir insana benzetmekti ama görünüşe göre," omuzlarını silkerek gülümsedi bana. "Benzememiş."
"Ben modelin olabilirim!" dedim heyecanla, daha önce beni hiç çizmemişti ve merak ediyordum, onun kaleminden çıkan bir beni..
"Olmaz," diyerek işaret parmağını bana doğru kaldırdı ve tehditkar bir biçimde salladı. "Sen nedenini sormadan önce açıklayayım; saatlerce aynı pozisyonda durman gerekecek ve ben yorulmanı istemiyorum. O yüzden olmaz."
Kaşlarımı çatıp yanaklarımı mızmızlanır bir ifadeyle şişirdiğimde, bana gülümsemiş ve elindeki şimdiden rengarenk olmuş fırçasını paletinin üstüne bırakarak yanıma kadar yavaş adımlarıyla gelmişti. Bana yaklaşan her bir adımında kalbim daha fazla tekliyor, nefesim daha da hızlanıyordu ve ben, onun içimde uyandırdığı bu gıdıklandıran hissi bile çok seviyordum; onun bana yaşattığı her hissin, özel ve ayrı bir yeri vardı bende.
"Asma suratını," diyerek yanaklarımı sıktırdı ve gözlerime düşen birkaç khve tutamımı kulağımın arkasına sıkıştırarak benle aynı boya gelebilmek için hafifçe dizlerini kırdı. Göz gözeydik ve parıldayan gözleri hemen benimkilere sevecen bir ifadeyle kilitlenmişti. "İleride daha hızlı çizmeyi öğrendiğimde, istediğin kadar çizerim seni, söz."
"Şimdi çizmeni istiyorum." dedim onun bakışından kaçar gibi masanın üzerine hızlıca tırmanarak ve bileğimin üst kısmını alnıma bastırıp boylu boyunca masanın üzerine kendimi seksi bir pozisyona sokmaya çalışıp uzanarak. "şu fransız kızlarından biri gibi çiz beni de. "
Dudaklarını birbirine bastırarak kıkırdadığında, onu güldürebilmenin bile beni nasıl mutlu ettiğini düşünmeden edemedim; gerçekten Taehyung, hastalığımın tek ilacı en başından beri senmişsin ve ben bunu çok geç fark ettiğim için kendimden utanmalıyım. "Titaniği mi izledin yine?"
"Şu zamana kadar yaklaşık 10 kere izledim ve her seferinde aynı yerde ağlıyorum, hiç şaşmıyor biliyor musun?"
"Hangi kısımda ağlıyorsun?" tablosunun başına geçerek kalemini ve fırçasını eline alarak gerçekten şu anda durduğum pozisyonda beni çizmeye, aynı anda da benimle konuşmaya başladı. Bu şekilde poz vermeyi kendim istemiştim elbette ama bu pozisyonda da uzun süre duramazdım, Taehyung da bunu biliyordu.
"Hangi kısım olduğu önemli değil, önemli olan oyuncuların bize gerçek aşkı hissettirebilmiş olmaları."
"Öyle mi dersin?" tablosunun kenarından bana doğru kısa bir bakış atıp çizimine geri döndü. "Sence gerçek aşk diye bir şey var mıdır peki?"
"Masallardaki gibi olmasa da, evet gerçek aşk diye bir şey vardır. Ve bu tarif edilemeyecek kadar güzel bir his."
Kaşlarını kaldırdı. "Daha önce aşık olmuş gibi konuşuyorsun."
"Kim bilir?" kolum yorulduğu için pozisyonumu değiştirerek tamamen uzandım bu sefer masanın üzerine, gözlerim neredeyse kararmak üzere olan gökyüzündeydi, kulaklarım ise hemen üç adım uzağımda beni çizen adamda. "Belki de aşığımdır."
"Sorduğumda cevap olarak Leonardo demeyeceksen kime diye sormak istiyorum?"
Gülümsedim, elbette Leonardo demeyecektim, gözlerimi bu sefer ona çevirdim, kesinlikle çıldırmış olmalıydım. "Seni seviyorum Jack."
Gözleri hâlâ tuvaldeyken gülümsedi ve bakışları yavaşça beni bulduğunda "Ben de seni seviyorum Rose." diye mırıldandı başını omzuna doğru tatlı tatlı yatırırken. Titaniğin son sahnelerinden birini canlandırdığımızı düşünüyordu, ama önemli değildi; onun dudaklarından seni seviyorumu duymak bile benim için yeterince kalp tekleten bir durumdu.
Sonrasında konuşmadı, ben yattığım masanın rahatsız edici sertliği yüzünden pozumu sürekli değiştiriyor olmama rağmen bir kere bile şikayet etmedi ve 1 buçuk saatin sonunda çizimini bitirdiğini söyledi. Bana göstermesini istediğimde ise benden sakladı ve sabırlı olmamı söyledi.
Taehyung bana o çizimi hiç göstermedi; ve bir gün o çizimi dolabında, tüm özel eşyalarını koyduğu kutunun arkasına gizlenmiş olarak buldum. Bir çiçek bahçesi vardı tuvalde, her biri rengarenk, sayamayacağım kadar çok çiçek ve tam ortada da ben. Gözlerimi kapalı, kalbimi ise tuvalin her bir köşesine dokundurarak çizmişti.
Taehyung bana o çizimi hiç göstermemeyi tercih etti, ben de ona, yatağımın altına sakladığım, onun her bir hareketini resmettiğim çizimlerimi göstermemeyi.
Hiç bakmayın öyle, bence ödeşmiş olduk, değil mi Taehyung?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
antidote √
Fanfiction"Ben birinin hayatı olamam, birine hayat da veremem ama istersen seninle olurum, seninle bir olur, bize hayat olurum, ikimize.. Hayır, sadece bize." 'vmin { minific }