Tanrım uykumda bile rahat yok muydu bana?
Ne vardı da şu sikik kanatlı, sikik adamlar beni kovalıyordu. Sadece uçmak istiyordum.
Durmak istesem de kanatlarım beni dinlemiyormuşçasına daha da hızlanıyordu.
Nefesim bana yetmiyor, yediğim rüzgar kesilen nefesime zerre yardımcı olmuyordu.
Etrafımdaki adamların devasa beyaz kanatlarının siyahi gölgesini üzerimde hissediyordum. Nerden kaçacağımı bilmiyordum. Sayabildiğim kadarıyla dört kişiydiler. Kollarımı geriye atarak hızımı arttırdım. Rüya bile olsa inadımdan vazgeçemezdim. Onlara yakalanmaya niyetim yoktu. Büyük bir bulut kümesinin içine attım kendimi. Kendime biraz zaman kazandırabilirdim. Sanırım...
Hafifçe ilerleyerek etrafı görebilecek seviyeye geldim. Sakin görünüyordu. Kanatlarımı gerip kendimi aşağıya doğru salmaya hazırlanıyorken, önüme çıkan adamla kendimi geriye savurdum. Ama bu savunmam, uzun tırnaklarıyla kolumu yırtmasına engel olamadı. Acı çığlığımı yutup, geriye doğru uçmaya başladım. Kendimi gökyüzünden aşağıya bıraktım.
Kolumun acısından ve kaçmaktan kanatlarımda bende yorulmuştuk. Zemine elli metre kala kanatlarımı açıp yumuşak bir iniş yaptım. Uyanmayı beklemekten başka çarem yok gibiydi...
Pencerenden sızan gün ışığı göz kapaklarıma düşünce, hafifçe aralanan gözlerim, kapanmak için yalvarıyorlardı. Bu sonu gelmeyen saçma rüyalar sayesinde, uykumu asla alamıyordum. Bütün gece sanki gerçekten uçmuş gibiydim. Yataktan kalkmak adına kendimi zorladım. Ama cezalı olduğum aklıma gelince, hızla kendimi yatağa attım. Ahh! Şu an keyfime diyecek yoktu. Bir hafta boyunca yataktan çıkmayacaktım. Battaniyeme iyice sokulurken, isyankar göz kapaklarıma itaat ettim...
.
.
.
"Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bulutların üzerinde, kimsenin haberdar olmadığı çok güçlü bir krallık varmış. Beyaz ve siyah kanatlılardan oluşan bu krallıkta, iki tarafta asırlarca barış içinde yaşamışlar. Yaşadıkları yer gizli olduğu için, sadece seçkin kişiler tarafından korunabiliyormuş. Ve nedendir bilinmez, bu kişiler daima siyah kanatlılardan çıkıyormuş.
Günün birinde, koruyucuların daima siyah kanatlılardan olmasını adaletsizlik olarak gören bir grup beyaz kanat isyan başlatmış. Birbirlerine her koşulda güvenen dostlar, azılı düşman olmuşlar. Yurtlarını korumak isteyen siyah kanatlılar, beyazları yaşadıkları yerden, yeryüzüne göndermişler."
"Onları gökyüzünden aşağı mı attılar anne?"
"Ah, hayır tatlım. Onların kanatları var, unuttun mu? Yaşadıkları yerin dışına atılınca uçarak aşağıya indiler."
"Eveeet!" Kadın kıkırdayarak sordu.
"Devam etmemi ister misin?" Hevesle kafasını salladı çocuk.
"Beyaz kanatlılardan küçük bir çocuk, yurtlarında saklanmış. Bu savaş ortamı onu çok korkutmuş. Küçük olmasına rağmen çok kurnaz bir çocukmuş. Ailesinin oradan kovulduğunu anlayınca, siyahlara bir zarar vermeden oradan ayrılmak istememiş. O da, siyahların çok değer verdiği, koruyucuların en küçük varisini kaçırmış. Kendisi de oradan ayrılırken, bebeği çok yüksekten ormana bırakmış."
" Anne neden bebeği götürdü ki?"
"Çünkü bebeğim, koruyucular yaşlanınca güçlerini kaybediyorlarmış. Yerlerini genç ve güçlü koruyuculara bırakıyorlarmış. Ama bebek koruyucu olmazsa ne olur?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HOSTIUM
FantasyGözlerimi bağlamış olsa da arkamdaki varlığı hissediyorum. Tüylerimi diken diken eden nefesi, bana ölümün soğukluğunu hatırlatıyordu. Zaten ondaki boş bakışlar, yalnızca Azrail'e ait olabilirdi. Gözleri bedenimle buluştuğu anda sonbaharda rüzgara d...