Ölüm, insanların korktuğu bir kavramdı benim için. Nefesimizin bittiği, doğduğumuz günden bu yana bize verilmiş yaşam sayacının bitiş anıydı. Aldığımız her nefeste ölüyorduk aslında. Farkında değildik ama ölüyorduk. Kiminin yaşam süresi uzundu, kiminin kısa. Yaşamı uzun olan yaşamayı bilmiyordu, kısa olan ise fazladan bir nefesi nasıl alırım diye düşünüyordu. Verdiği kilolar nedeniyle parmaklarındaki kemiklerin daha belirgin olduğu Yoongi'nin elini tutarken nasıl fazladan bir nefes daha alabilirim diye düşündüğüne tamamen emindim. Nefeslerine, hayat vermek istediğim Min Yoongi ölüyordu. Ölüyordu ve ben bir şey yapamıyordum. Çektiği acılarına ilaç olamıyordum. Ona hayat olamıyordum.
"Üzgünüm, gerçekten çok üzgünüm ama sizin için artık hiç umut kalmadı."
Yaşama şansı olmadığını bilmesine rağmen bir umut belki yaşayabilirim diye gözlerindeki parıltılar eşliğinde doktoru dinleyen Yoongi'nin soluşuna şahit olmuştum. Yemin ederim bu soluşu göreceğime ölmek isterdim. Yoongi'nin elimi tutuşu sıkılaştığında ellerimizde olan bakışlarımı gözlerine çevirdim, her gülüşünde alevlenen hareleri artık parlamıyordu, gideceğinin habercisiydi bu. Ondan ayrılmak istemiyordum, benden gitmesini istemiyordum.
"Peki acıları?"
Sesimin aciz tınısı havada asılı kalırken sorum canımı yakmıştı. Yoongi'nin canı yanıyordu, fiziksel acıları onu bitiriyordu. Her şeyi denemiştik, tüm doktorlara gitmiştik. Elimizdeki her seçeneği değerlendirmiştik ama işe yaramıyordu, işe yaramak zorunda olmasına rağmen hiçbir şey işe yaramıyordu.
"Bunun için ağrı kesici verebilirim."
"Benim için umut kalmadıysa, nefeslerimin tamamen tükenmesi için ne kadar zaman var?" Yoongi, diliyle kurumuş dudaklarını ıslatıp asla ayrılmayan ellerimize odaklamıştı bakışlarını. Biliyordum, o da gitmek istemiyordu.
"Eğer şanslıysanız iki hafta."
"Ne?"
İstemsizce aralanmış dudaklarım eşliğinde boğazıma oturan yumrudan kurtulmak istedim. Ona veda etmeye hazır değildim, şimdi olmazdı. Benden gidemezdi. Bunu istemiyorum.
"Çok erken değil mi?"
"Yapabileceğimiz bir şey yok, çok üzgünüm."
Yoongi, çok sevdiğim saçlarını karıştırıp derin bir nefes çekti ciğerlerine. Burada olmaktan hoşlanmıyordu, bu odada olmaktan, henüz hayatının baharındayken sevdiklerine veda etmekten, kalmak istemesine rağmen gitmek zorunda olmasından. Solmuş bakışlarını bana çevirdiğinde söyleyeceği sözlerden öyle çok korktum ki. Bunu daha önce konuşmuştuk ama bunun gerçekleşeceğine inanmak benim için zordu. Çok zordu.
"Ötenazi seçeneğim var mı peki?"
"Bunu onaylarsanız elbette var."
"Teşekkür ederim. Kararımı size iki gün içerisinde bildireceğim."
Yoongi ayağa kalktı yavaşça. Gözlerinin dolduğunu görebiliyordum, içi yanıyordu. Deliler gibi bağırmak istiyordu. Susuyordu belki ama içinde fırtınalar kopuyordu. Sert rüzgarlar bahçesinde yetiştirdiği ağaçların dallarını kırıyordu, güllerini savuruyordu. Bir gün kokacağına inandığı menekşeler ölüyordu.
Odadan çıktığımızda bir saniye sonrası için garantisi olmayan eşimin bedenine kollarımı sardım. Nefeslerime boynunda dinlenmesi için izin verdim, kokusunu unutmamak için sadece onu soludum, ciğerlerimi onunla doldurdum, onun kokusuyla.
"Senden ayrılmak istemiyorum Yoongi, gitmeni istemiyorum."
"Ben de gitmek istemiyorum güzelim, sana yemin ederim gitmek istemiyorum."
Sesinin titreyişine anbean şahit olmuştum, sesi bile duygularını ele veriyordu. Hıçkırığımı tutamadığımda boynuna sardığım kollarımı daha sıkı hale getirdim. Onu daha fazla üzmek istemiyordum. Yine de boynuna yasladığım yüzüm oradan ayrılmıştı. Yoongi'nin elleri arasındaydı. Gözlerimden çeneme yuvarlanan gözyaşlarımı siliyordu. Ölen oydu ama ağlayan bendim, gözyaşlarımı silen Yoongi'ydi, beni teselli eden Yoongi'ydi. Acımı alan, bana her şeyi unutturan Yoongi'ydi.
"Alacağım son nefeste beni öper misin Young?"
Ağlamamak için kendimi sıkıyordum ama bu cümle beni ağlatmaya yetmişti. Gözlerimi kapatıp açtığımda çoktan gözyaşlarım intihar etmişti, tutamamıştım onları. Başımı salladım onaylarcasına, hep onunla olacaktım. Yoongi'nin sol gözünden akan gözyaşı dudağının kenarına iliştiğinde alnını, alnıma yasladı. Her şeyine hayran olduğum bu adamdan mahrum kalmak beni kahredecekti.
"Geriye kalan zamanımda seninle vakit geçirmek istiyorum, sanki ölmeyecekmişim gibi davranalım, senden hiç gitmeyecekmişim gibi."
"Ama canın yanarsa söyle bana tamam mı? Söyle ki acından öpebileyim seni."
Yoongi, beni onaylayıp alnıma dudaklarını bastırdı. Yüzümü kapatan saçlarımı geriye iteleyerek kulağımın arkasına sıkıştırdı, eli yanağıma tırmandığında avuç içine yaslandım. Elini zarifçe kavradım öpebilmek için, tüm parmak uçlarını öpmek istiyordum. Öpüşlerim ona iyi gelirdi, biliyordum.
"İlk tanıştığımız yere gidelim mi?"
"Gidelim."
Yanağımdaki sıcaklık yerini boşluğa bıraktığında parmaklarımız buluştu. Yoongi'nin sıkı tutuşu yüzünden elim acısa da umursamadım, parmağıma yüzüğü takarken her daim yanında olmaya söz vermiştim. Canım acısa da yanındaydım, o benden gidene kadar gitmeyecektim. Hoş, o benden gidebilse bile ben onda takılı kalacağıma eminim. Ben Yoongi'den asla gidemeyecektim.
Adımlarımız hastaneden uzaklaşırken Yoongi'yi gördüğüm, gülüşüne vurulduğum, bakışlarına hapsolduğum yerdi yeni rotamız. O gün hayatımın dönümüydü, o gün aldığım nefesi dahi ona adayabileceğim birini sevdim. Hâlâ da seviyorum. Seni çok seviyorum sevgilim. Seni öyle çok seviyorum ki bana kızmayacağını bilsem nefeslerimiz karışırken seninle ölürdüm. Biz, beraber güzeldik. Sensiz ben nasıl güzel olacağım? Sensiz ben nasıl olacağım? Biz böyle bir sonu hak etmedik Yoongi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Girift
FanfictionYastığımızda kalmış kokun, gülüşlerin sinmiş odamıza. Bakışların değmiş kalbime, öpüşlerin kalmış dudaklarımda. En çok da özlemin vurmuş beni.