00

1.5K 149 67
                                    

Parmakları ince ve zarif, el ayası fazlasıyla minik ve kısa tırnakları doğal bir pembelikle tüm ince görüntüyü tamamlıyor. Onun pütürsüz ve küçük ellerini incelerken gözüm koyu yeşil damarları zayıflıktan ortaya çıkmış çarpık parmaklarla bağlantılı tuhaf ellerime kayıyor. O damarları hiçbir zaman sevmezdim, sevmezdim fakat benim yaşam özüm o koyu yeşil ipçiklerde akardı. Belki de kanım fazlaydı da damarlarıma sığamamış her birini şişirmişti. Kim bilir? Ya da sadece genetik.

Sağ işaret parmağım sol bileğime kaydı. Tek bir koldan 3 parçaya dallanmış koyu yeşil iplikçikte nabzımı yokluyorum. Mor ve kırmızı renkli kılcallarla süslü nabzım bir saat gibi işliyor.

Gözlerim yine onun güzel ellerine kayıyor. Ben Myoui Mina, Son Chaeyoung'ın ellerinde kayboluyorum. O küçük avuç içlerinde kayboluyorum, el ayalarının üstündeki her bir kıvrımda yürüyorum, yürüyorum. Bazen koşup nefessiz kalıyorum...

Kıskançlık. Onu o güzel ellerden bile kıskanıyorum. O elleri kendi ellerimde istiyorum.

Duruyor, ellerine baktığımı fark ediyor. Başını kaldırmasıyla siyah kısa saçları alnını terk ediyor ve gözgöze geliyoruz.

"Neden ellerime bakıyorsunuz?"

"Çünkü elleriniz çok güzel."

"Ben sadece Tanrı'nın bana hediye ettiklerini iyi muhafaza ediyorum."

"Ellerde Tanrı'nın bir lütfu mudur?"

"Her şey gibi..."

Bitiremediği cümlesinin sonu havada asılı kalıyor çünkü gözü havada renkli bir noktacık gibi gözüken uçurtmaya takıldı. Dikkatı biraz çabuk dağılır. Fakat hayatınızda görebileceğiniz en kibar insandır, evinde ki yardımcısına bile 'siz' der. Benim gibi pejmurde bir insana bile 'siz' diye hitap eder.

Kibardır, naiftir... Belki biraz da hâyalperest? Kendisi hâyal kurmayı çok sever çünkü.

"Ben sanırım Tanrı'nın hediyesine çok iyi bakamamışım, bu kadar kötü gözükmelerinin bir açıklaması olamaz." Gülüyorum, kahkaham su katılmadan içilmiş bir rakının acılığına sahip.

Kafasını gökyüzünden çekiyor, berrak kahve bakışları yüzümü tarıyor ve ardından ellerimi. Masanın diğer ucundan uzanıp kucağımda ki ellerimi avuçluyor. Parmaklarımı inceliyor.

Okşuyor, dokunuyor, göz hizasına getiriyor sonra geri indiriyor... Sağ işaret parmağı sol bileğimdeki yeşil damarları yavaşça okşadığında gözlerimi kapatıyorum. O kusursuz eller benim belirgin damarlarımı seviyor...

Sonra eğilip sağ bileğime bir öpücük konduruyor. Dudakları kuş tüyü kadar hafif. Öyleki öpücüğün tadına varamıyor ve 'yalvarırım bir daha öp' dememek için kendimi sıkıyorum.

Bileğimi bir kez daha okşadıktan sonra masaya bırakıyor, artık kasvetli piknik alanı biraz daha sıcak. Gözlerim yavaşça aralanıyor, artık kasvetli piknik alanı biraz daha aydınlık.

Daha sonra o, masanın üzerinden bana doğru eğiliyor, bir sır verirmişçesine fısıldıyor ve tüylerimi diken diken edecek o kelimeleri söylüyor:

"Bu mâsum ellerin değerini bil Mina, onlar en azından silah tutmuyor."

*****

silahlar eller içindir » michaeng ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin