01

793 127 21
                                    


"Omletin yanında portakal suyu ister miydiniz?"

65 yaşındaki yaşlı kadın buruşuk ellerini çenesinden ayırdı fakat yüzünü bana çevirmemişti. "Olur. Fakat çok şekerli olmasın." Küçük burun deliklerinden hırıltılı bir nefes çekmişti ciğerlerine. Elimdeki bıçağı doğrama tahtasına bırakıp avuç içlerimi önlüğüme kuruladıktan sonra ikinci çekmeceden astım ilacını çıkardım. "Sanırım bunu kullanma vaktiniz geldi."

Bezmiş bakışları dışarıdaki yağmurla elimdeki mavi astım spreyi arasında gidip geliyor. "Pürüzlü nefesiniz beni endişelendirdi efendim, lütfen. Benim görevim–"

"Senin görevin bana iyi bakmak, bunu biliyorum Mina." Ardından hardal renkli, yetmişleren kalma tek kişilik koltuktan kalktı ve yaşlı bacaklarıyla, dengesini kaybetmemeye ve mobilyalarla çarpmamaya özen göstererek yanıma gelip spreyi iki kez ağzına sıktı. Şimdi gözlerinde bakıcısından bıkmış küçük bir çocuğun bakışları vardı, yine de içtenlikle gülümsedim. "Teşekkürler Bayan Son. Beni kırmadınız."

"İlacımı kullandığım için mi bana teşekkür ediyorsun?"

"Birçok şey için, bana vaad ettiğiniz..." Eksiltili cümlem havada asılı kalıyor ve elimdeki omleti kahvaltı masasına bırakıyorum. "Kahvaltınız hazır."

Yine aynı dengeli ve dikkatli adımlarla yürüdü ve sandalyeye yumuşakça yerleşti. Eski bir film yıldızı olduğu için biçimli olan fiziği hâla şeklini koruyor ve bu beni hayrete düşürüyordu. "Mina, temizlik jelimi getirmemişsin." Ve temizlik hastalığı, tuhaf takıntıları... "Özür dilerim, hemen geliyor."

Bir koşu banyoya gidip alt çekmeceden paketi yırtılmamış jellerden birisini alıp mutfağa geri dönüyorum. "Buyrun."

"Teşekkürler."

"Rica ederim."

"Ben kahvaltı ederken yoyo'yu yürüyüşe çıkarır mısın? Evde sıkılıyor."

"Ama Bayan Son, yağmur yağıyor."

"Mina, lütfen. İki gün sonra Chaeyoung bu eve temelli geri dönüyor ve benim bunu hazmedebilmem için biraz yalnızlığa ihtiyacım var. "

"Efendim, rica ediyorum, o sizin kızınız. "

Söylediğim şeyle yüzü korkunç bir hâl alınca hemen toparlama ihtiyacı hissediyorum. "Özür dilerim, ailevi meselelerinize karışmak haddim değil fakat yine de Yoyo'yu dışarı çıkaramam yoksa ikimizde zatürre oluruz." Dışarıdaki fırtınayı, patileri yardımıyla uzanıp pencereden izleyen sarı goldena takılıyor gözüm bir süre. Zavallı köpeğin bu havada dışarıya çıkarılma ihtimali bile ödünü koparmış gibi duruyor. "Fakat bodrum kattaki salona iner ve siz kendinizi iyi hissedeceğiniz zamana kadar orada takılabiliriz."

Bayan Son plastik kutunun kapağını açıp ceviz büyüklüğündeki jeli avuç içine sıktı. "Çok üzgünüm, çok haklısın Mina. Sanırım saçmaladım. Son günlerde iyi değilim."

"Sizi anlıyorum Bayan Son, sizi suçlamıyorum. Kahvaltınızı güzelce edin, biz bodrumda olacağız." Pencerenin kenarındaki köpeği tasmasından kavrıyorum. "Sofrayı toplamak için daha sonra geleceğim."

Yaşlı köpekle beraber bodrum basamaklarını birer ikişer inerken Bayan Son'un kızından neden bu kadar nefret ettiğini sorguluyorum kafamda. Bir sürü soru işareti var. Chaeyoung ara tatillerde birçok defa burayı ziyarete gelmişti fakat temelli gelme haberi bize ulaştığı gün Bayan Son baygınlık geçirmişti. Ya kızından gerçekten nefret ediyordu ya da ondan korkuyordu.

Bana kalırsa Chaeyoung son derece kibar ve kırılgan yapılı bir insandı. Bakışları ve kültürlü konuşması, seviyeli hareketleri her zaman değerli hissettirirdi. Hiçbir zaman şüpheli bir yaklaşımda bulunmamıştı bana karşı. Onu pek tanıdığımıda söyleyemezdim, zaten tatillerde geldi mi çok kısa dururdu ve kısa ziyaretlerde Bayan Son hep gergin olurdu. Sadece her geldiğinde saçını farklı bir renge boyamasından değişken ruhlu bir insan olduğunu söyleyebilirdim. Belki de bu huyu annesini rahatsız ediyordu, kim bilir?

silahlar eller içindir » michaeng ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin