"...Biri olmak lazım,
En azından birisi için, bir şey için biri olmak."
Genç kız konuşmasını bitirdi, kağıtlarını bir araya düzenledi ve kürsüden bir adım geriye çıkarak konuşmasının bittiğini gösterdi ve salonda gözlerini gezdirdi. Birkaç saniye sonra aşina olduğu ses kulaklarını doldurunca memnuniyetle gülümsedi.
Kafasını eğdi ve Sultan annesi ile Ekrem babasına doğru baktı. Sultan annesi her zamanki gibi gözleri dolu dolu kızına bakıyordu. Ekrem babasının ise göğsü kabarmış, seyirciler arasındaki akrabalarına 'o benim kızım' işaretlerini yayıyordu. Pera onlara derince gülümsedi ve elini hafifçe salladı. Annesi ise ona öpücük attı.
Pera Olgun, henüz on yedisinde fakat en az soyadı kadar olgun genç bir hanımefendi. En az yaşı kadar yaşanmışlığı var. En az yaşı kadar ödülü var. Herkesin bugüne kadar tanıdığı en başarılı en genç yazar. En etkili konuşmacı. Genç yaşında birçok 'en'in sahibi. Pera ne kadar başarılıysa onun bu hayata başlama öyküsü de o kadar acı.
Pera'nın biyolojik annesi eski zamanda çok başarılı bir sokak sanatçısıymış Taksim'de. Çok da güzelmiş. Altın rengi bukleleri varmış. Marmara'dan mavi ve derin bakan gözleri... Parmakları ve müzik kulağı gerçekten çok güçlüymüş. Narin parmakları gitarın tellerine her vurduğunda ilahi melodiler çıkarırmış. Hatta o kadar güzelmiş ki çalması, Sultan annesinin dediğine göre İstiklal'de onun melodisini ve sesini işiten herkesi etrafına toplarmış. Pera'ya hamileyken İtalya'dan İstanbul'a gelmiş. Ailesi Pera'yı istememiş çünkü. O da doğurmak istediği için buraya kaçmış. Bir gün annesi kendi oluşturduğu bir melodiyi çalarken aniden sancılanmış ve onu doğuma almışlar.
Sultan anne ve Ekrem baba ise o zamanlar Pera'nın annesinden sadece birkaç yaş büyüktü. İkisi de eski İstanbulluydu. Aşkla evlenmişlerdi fakat çocukları olmuyordu. O sıralar da Pera'nın annesi karşılarına çıkmıştı. Ona destek olmuşlardı. Hatta doğumda bile kapıda sanki birince dereceden akrabalarından haber gelecek gibi beklemişlerdi. Fakat acı haber onları derinden sarsmıştı.
Pera yaşayabilsin diye kendi hayatından vazgeçmiş Pera'nın annesi. Doğumdan ve cenazeden sonra Pera'yı evlatlık edinmeye karar vermişlerdi. Bu onlar için son şanstı çünkü annesiyle olan ahbaplıklarından dolayı kendilerini bu bebeğe bakmakta yükümlü hissediyorlardı. Onu her şeyden koruyup kollayacaklarına ve seveceklerine söz verdiler. Öyle de oldu. Pera, annesinden aldığı güzellik ve Sultan annesinden aldığı hanımefendilikle harmanlanmış mükemmel bir hanımefendi oldu.
Pera'nın ismi ise annesinin son çaldığı ve kızına adını vermeyi düşündüğü 'Pera' adlı besteden geldi.
Sonunda herkes ayaklandı ve bir an önce ödül töreni oldu. Pera gelen tüm akrabalarına sarılıp hepsine geldikleri için teker teker teşekkür etti.
Gelen konuklar ve konsey dağıldıktan sonra çekirdek aile olarak kaldılar. Babasının gözleri dolu dolu olmuştu. Kollarını açtı ve kızına sarıldı.
"Senin gibi bir kızım olduğu için, senin gibi bir gurur kaynağım olduğu için dünyanın en şanslı babası olabilirim meleğim." Pera kafasını babasının omzuna yasladı. Tek kolunu annesine açtı ve Sultan anne de gülümseyerek onların sarılmasına eşlik etti.
"Asıl ben sizin gibi bir ailem olduğu için dünyanın en şanslı kızıyım. İyi ki varsınız." Sarılmaları bitti ve ayrıldılar. Sultan anne, babasının koluna girdi ve hayran hayran yetiştirdiği hanımefendiye baktı. Tamamen mükemmeliyetten oluşuyordu onun gözünde evladı. Zeki, çevik, güzel, pratik zekalı, kibar, yeri geldiğinde espritüel...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lafügüzaf
General Fictionİnsanlar geldi, insanlar gitti. Zaman geçti, mevsimler değişti. Kalemler değişmiş kağıtların üzerinde inatla dans etti. Ve ben canımı yaktığınız kadar yazmayı denedim.