''Sana bir sürprizim var.''
Tao kulağıma yaklaşıp yavaşça fısıldadı. Nefesi tenime çarpar çarpmaz huylandım. Yüzüm anında buruştu ama geriye çekilmedim. Başımı ona çevirmeden yanına doğru biraz daha yaklaştım. Çenesi omuzumda yer edinirken devam etti.
''Yifan bugün için beni konsere davet etti. Ve bil bakalım kim benimle gelecek?''
Gözlerimi devirip başımı iki yana salladım. Tarih öğretmenimiz Bayan Kim, sıkıntıdan ölmeme neden olacak kadar yavaş bir şekilde önündeki paragrafı okumaya devam ederken bu hareketimin yeterli olmayacağını düşünerek dudaklarımı araladım.
''Olmaz Tao. Suho Hyung'u biliyorsun.''
Ofladı. Omuzumdaki ağırlığı kaybolurken ben de oflamamak için kendimi tutmak zorunda kaldım. Tao benim arkadaş diyebileceğim tek kişiydi. Bazen şapşalın teki olabilirdi ama eğlenceliydi. Benim için olabilecek en mükemmel arkadaştı. Yine de onunla ve erkek arkadaşıyla bahsettiği konsere gidemezdim. Bunu o da biliyordu. Bu yüzden birkaç dakikalığına sessiz kaldı. Ben canımı sıkmamaya çalıştım. Bu hep olurdu. Artık alışmam gerekiyordu. Her seferinde bozulan moralim ve düşen enerjimin bana hiçbir faydası olmuyordu.
''Bu sefer ne dedi?''
Bir dakikamı bile dinlemeye ayırmadığım dersi tamamen bırakıp ona döndüm. Arka sıralarda oturmamız çoğunlukla işimize yarıyordu. Özellikle tarih derslerinde.
''Arkadaşlarından biri gelecekmiş. Erkenden eve dönmemi söyledi.''
Başını salladı. Bir an bakışları aşağıya kayıp yeniden bana döndü.
''Bir dahaki sefere o halde.''
Başımı sallayıp onu onayladım. Oysa böyle bir şey olmayacaktı. İkimiz de biliyorduk ki bir dahaki sefer diye bir şey olmayacaktı. Ben Tao'yla istediğim gibi gezip tozamayacaktım. Akşamları evde tıkılıp kalmak zorundaydım. İkimiz de biliyorduk ki asla onunla dilediğimce vakit geçirecek kadar özgür olamayacaktım. Yine de bunu bilmiyormuş gibi yaptık. Tao gülümsedi. Ona karşılık verdim. Önüme döner dönmez yüzümden hiç var olmamışçasına, aniden silinen gülümsememle dersi dinliyormuş gibi yapmaya devam ettim.
Bakışlarım yanımdaki pencereden dışarı kayana kadar Bayan Kim'in tekdüze sesiyle uyumamaya çalıştım.
''İyi misin?''
Başım ben daha Tao'nun ne dediğini anlamadan istemsizce aşağıya yukarıya sallandı. İç çektim. Bu sorudan nefret ediyordum. Birilerinin her zaman benim için endişelenmesinden, iyi olup olmadığımı sormasından nefret ediyordum.
''İstersen Suho Hyung'la bir de ben konuşayım.''
''Gerek yok. İnan bana hiçbir şeyi değiştirmez.''
Tao başka bir şey söylemedi. Yavaşça önüne dönmesini izledim. Ders bitene kadar ikimiz de sessiz kaldık.
''Yifan'ın yanına gidiyorum. Gelmek ister misin?''
Başımı masaya dayamadan hemen önce onu reddettim. Gülümsedi. Ellerinden biri saçlarıma çıkıp onları karıştırırken yüzümü buruşturdum. Saçıma dokunulmasından nefret ederdim. Bunu biliyordu. Bile isteye canımı sıkmaya bayılıyordu zaten.
''O halde gidiyorum ben.''
Gözlerimi kapatırken başımı salladım. Bir süre sonra ayaklandığını hissettim. Gözlerimi açmadım. Uykulu hissediyordum. Birazdan başlayacak matematik dersine hiç enerjim kalmamış gibiydi. Can sıkıntısıyla iç çekerken okuldan erken çıkıp gitmeyi bile düşünüyordum ama bu olasılığı elemem birkaç saniyemi bile almadı. Eve gidemezdim. Suho Hyung erkenden eve gittiğimi görürse asla başımdan ayrılmazdı. Ona bir sorun olmadığını anlatacağım enerjiyle matematik dersimi kesinlikle sorunsuzca atlatabilirdim. Bu yüzden ders zili kalana kadar biraz uyumaya karar verdim.