4.Bölüm

265 126 214
                                    

...

Bütün zihnim düşüncelerle dolmuşken onları görmemezlikten gelip hızlı ve büyük adımlarla tam merdivene doğru ilerliyordum ki babamın sesini duydum. Bana sesleniyordu.

Ben tepki vermeyince bir kez daha seslendi. Olduğum yerde kalmıştım. İçimi titreten düşüncelere kapılmışken arkamdan gelen ayak seslerini işittim. Bir kaç adım sonra ses durmuştu. Arkamı döndüm ve babam vardı. Anlamsız gözlerle ona bakıyordum. Ben kafamı bulanık düşüncelerden ayırt etmeye çalışırken konuştu:

-Funda Hanım ile tanışmayacak mısın Tolga?

Onun bu cümlesine anlam veremiyordum. Biliyordum hayatı boyunca yalnız yaşamayacaktı. Belkide bu kadın için ayrılmışlardı annemle, bu olay içinde hiçbir fikir sahibi değildim. Artık çocuk değildim babam ve annem ayrıldığı için oturup ağlamazdım. Ama zannediyorum ki içimdeki bu nefret dolu duygular, babamın bu hayatta en sevdiğim kadın olan annemi bırakıp başka bir kadınla evleneceği içindi.

Gözlerimi sıkıca kapattım. Aklımdaki herşeyi atmam gerekti. Tekrar açtım ve babamın yüzüne bile bakmadan salona ilerledim. Babamın tanışmam gerektiğini söylediği o kadın ayağa kalkmıştı. Benim yaşlarımda gözüken kızı ise koltuğun birinde oturmuş odayı inceliyordu.

Elimde salladığım anahtarı salonun girişindeki beyaz çekmecenin üzerine sert bir şekilde bıraktım. Kadınla daha fazla göz göze gelmeden kumral saçlı kızın karşısındaki tekli koltuğa oturdum. Ağrıyan başımın verdiği dalgınlıkla halının desenlerini incelerken Funda Hanım'ın (!) topuk sesleri dalgınlığıma engel oldu. Babama doğru ilerleyip fısıltıyla birşeyler söylemişti. Daha sonra ise ikisi de koltuğa oturup bu konuyu konuşmak için söze başladılar.

Onlar bizim için kabullenmesi zor olan bu evlilik hakkında konuşurken dikkatimi hunharca dağıtan şey kumral saçlı kızın sakız çiğneyişiydi. Gıcık bir şekilde sakız çiğnediği gibi bir de yüzüme bakıyordu! Kafamı iki elimin arasına alıp derin bir nefes verdikten sonra tekrar ona baktım.

Baya şımarık bir kıza benziyordu. Gözümü kaçırmama rağmen bana bakıp gülüyordu. Babam ve o kadının konuşmasını takmadan :

-Rahatsız oluyorum kesermisin şunu?, dedim. Bir anda 3 kişinin gözleri şaşkınlıkla benim üzerimde kilitlenmişti. Daha fazla göz hapsine dayanamadan ayağa kalkıp birkaç kelime söyleme gereği duymuştum.

-Evlilik planları yaparken bize sormadıysanız şimdi de burada açıklamaya gerek yok. Odamda biraz işlerim var siz de küçük hanıma açıklama yapabilirsiniz görüşmek üzere, dedim ve hızla merdivenlerden çıktım. Yukarı çıktığımda hala konuştuklarını duyabiliyordum. Odama girip kapımı kapattım.

Annem biliyor muydu bu beyaz duvarların benim düşüncelerimle karardığını? Biliyor muydu günlerdir tek bir gülümsemeyle bütün acıları unutmak için çırpındığımı?

Bilmiyordu...

Zihnim karanlıklarda boğulurken yatağın üzerinde öylece oturup kalmıştım. Hergün üst üste daha fazla karanlıklara gömülüyordum. Yatağın üzerinde oturmayı bırakıp güneşlikleri hala kapalı olan büyük camı açtım.

Pencerenin hemen yanında olan kırmızı tekli koltuğu pencereye yaklaştırıp kulaklığımı taktım. Kafamı geriye yasladım ve kendimi yüzüme çarpan ılık havanın etkisinde bıraktım. Gözlerim zihnim kadar karanlık bir dünyaya gömülmüştü...

...

2 Gün Sonra...

Geceden kapatmadığım perdeden sızan güneş yüzüme yansıyarak beni uyandırmıştı. Denize rengini veren mavi gökyüzü beyaz bulutlarla süslenmiş güneşse apaçık ortada ışığını saçıyordu.

Erguvanların can verdiği sokak her zamankinden daha canlıydı. Kuşlar, kediler, insanlar, ağaçlar ve çiçekler. Hepsinin bir yaşam gayesi vardı. Ağaçları; dallarından çiçek yeşertir, çiçekleri; kokularını bizlerle paylaşıyordu.

Ruh halim öylesine boştu ki gözlerimin hafif şiştiğini farkında değildim. Bu şişkinlik gözlerimin rengini ortaya çıkarmıştı. Gözlerimin çerçevesi siyah kirpiklerim dik dik olmuştu. Bu sabah hiç iyi görünmüyordum.

Üzüntü bir mikroptan daha çabuk hasta eder ya insanı, ondan herhalde diye düşündüm. Kalbimdeki derin sızı bütün duygularımı uyuşturmuştu.

Kapımın tıklatılmasıyla kaybolan dikkatim yerine gelmişti. İçeri gelen babamdı. Onu görmezlikten gelmek çok zordu. Ela renkli gözlerini üzerime dikmiş öylece bakıyordu. Yeni başlayan ilişkisinin üzerindeki tatsızlığın sebebi benmişimcesine bu evliliği bana kabul ettirmeye çalışıyordu. Ya da davranışları bana bunu anımsatıyordu.

Görüntüsünü izlediğim penceremin önünden uzaklaşıp babamın karşısına geçtim. Bir şey söylecekmişçesine yüzüme bakıyordu. Kısa bakışmanın hemen ardından :

-Bu akşam Funda ve kızı ile akşam yemeğine çıkacağız, böylelikle tanımış olursun.

-Sen de haklısın, evimize gelecek kadını tanımak zorundayız değil mi?

Babam sözlerime bozulmuş olmalı ki "Hazır olman için haber vermek istedim." deyip odadan çıkmıştı.

Kendimle bir süre baş başa kaldıktan sonra birşeyler yapmaya karar verdim. Kendime ve resimlerime ait olan çatı odamı düzenleyecektim. Ahşap görünümlü merdivenlerden yavaşça çıktım. Merdivenle çatı odasını birleştiren kapı canımı sıkmıştı. Kendiliğinden döndürülebilen vidalarını çevirdiğimde, belli ki daha önce pek açılmamış olan bu kapı kolaylıkla elimde kalmıştı.

Kapıyı merdivenlerden aşağı çekerek kendi odamın kapısından çıkardım ve koridorun duvarına yasladım. Düşmeyeceğinden emin olduktan sonra tekrar odama girdim. Çatıya çıkmadan önce yatağımın baş ucunda öylece duran komodinin üzerindeki telefonumu aldım.

Az önce çıkıp indiğim merdivenlerden tekrar çıktım. En sevdiğim müziklerden birini açtım. Bu bana enerji veren bir müzik değildi. Tam tersi bütün enerjimi alıp yaralarımı tekrar açacak bir müzikti. Anında değişen duygularımın ve müziğin eşliğinde, bu eve geldiğimden beri çatıda öylece duran belli ki babamın aldığı şövaleler ve tualler dikkatimi çekmişti.

Bu odayı kendime ait minik bir sergi haline getirmek için tuallerden birini boyamaya başlamıştım. Morların ve siyahların hakim olduğu bir resim olacaktı. Ve tam ortasında ise aklımdan bir saniye bile çıkmayan o kızı çizecektim..

Şarkının eşliğinde, boya fırçasını tualin bir sağına bir soluna sürüyordum. Elimde hakimiyet kuran fırça ahenkle dans ediyordu sanki. Kırgın ve dağınık olan zihnim bu şarkı ile daha da kırılmıştı. Elimdeki fırçayı hareket ettirmeyi bırakmıştım. Diğer elime damlayan boyanın hiç farkında değildim.

Fırçayı kutuya bıraktıktan sonra üçgen pencerenin kıyısına oturdum. Kafamı duvara yasladım. İnsan ağlardı bazen çok kırıldığında, ya da kırılmasa bile yalnız kaldığında.

Bazen yanında güçlü biri olmadığında, ağlardı insan. İşte bende insanlardan biriyim..

Zihnim şarkıya eşlik ederken gözlerimden birkaç damla yaş süzülmüştü...

-SON KAR-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin