2

332 41 9
                                    

Karnını doyuran gumiho uyanık olmaya alışık olmayan bedenini dinlendirmek için ilk bulduğu odaya girdi ve uykuya daldı.

Akşam olduğunda tekrar 4 çeşit yemek yapan Nesrin masaya servisleri açmadan ailesiyle birlikte evi terk etti. Sebebini anlamadığı bir şekilde evin hanımı servis açmasına izin vermiyordu. Sabah geldiğinde hiç bulaşık olamaması da ona göre garip bir durumdu, Aspurçe Hanımın bulaşık makinesini kullanıyor olması onu dehşete düşürüyordu.

Aspurçe ve Bertuğ uyandıktan sonra rutine binmiş hayatlarını tekrarlayarak önce kendilerine birer kadeh kan doldurdular. Kanlarını şarap şişelerinde saklıyor ve bu şişeleri çalışanlardan uzak tutuyorlardı.

Kardeşi ile yaptığı sohbetten sonra mutfağa inen Aspurçe tencereler dolusu yemeği yanına alarak İstanbul'un ıssız sokaklarına doğru yola çıktı, orada onu bekleyen çocuklar vardı.

Bertuğ ise televizyon izlemek için salona gitti ve kendini rahat koltuğa öylece bıraktı. Yalnız koltukla ilgili büyük bir sorun vardı, üzerinde zaten başka birinin yatıyor olması gibi.

Gumiho üzerinde hissettiği ağırlıkla bağırarak uyandı. Bertuğ karanlık olmasına rağmen keskin görüşüyle karşısındaki kadını inceledi. Kadın dağınık saçları ve üzerindeki tuhaf kıyafetiyle sirkten kaçmış bir paylaçoya benziyordu. Buna rağmen su gibi berrak bir güzelliğe sahipti.

"Sen de kimsin?" diye sordu ancak gumiho onu anlamadı. Kaç yıl uyuduğunu bilmiyordu ama Joseon Hanedanlığının dilinin bu denli değişebileceğini de sanmıyordu.

"Konuşsana dilini mi yuttun? Evimde ne arıyorsun?"

Gumiho kendi dilinde onu anlamadığını söylese de bu bir işe yaramamıştı.

"Anlaşılan asyalısın ama mesele bu değil ablam seni görürse nereli olduğundan çok hangi kan gurubuna sahip olduğunla ilgilenecektir."

Bertuğ az sayıdaki arkadaşlarını düşündü, hangisi doğu dillerini bilen bir çevirmen tanıyabilirdi ki?

Gumiho ise sonunda aradığı kişinin bu adam olduğuna karar verdi. Vazonun üzerinde iken gördüğü bakışlar bu adama aitti. Adamı sessizce çağrışını, kendine çekişini hatırlıyordu. Vazoyu kırıp onu serbest bırakan da bu adamdan başkası olamazdı.

Bir kaç telefon görüşmesinden sonra aradığını bulan Bertuğ yanına garip kızı da alarak arabasına bindi. Bir ara neden kızı kapının önüne atmak yerine böyle şeyler yaptığı ile ilgili kendini sorgulasa da üzerinde durmadı. Kızın efsaneleşmiş güzelliğinin onu büyülediğini kabul edecek değildi, sonuçta o sahip olduğu vampir çekiciliği ile herkesi kendine hayran bırakmaya alışıktı, hayran olmaya değil.

Gumiho bindiği arabayı inceledi merakla. Böyle bir şeyi ilk defa görüyordu, motorun sesiyle irkilerek Bertuğ'un kolundan tuttuğunda hissettiği soğukluk onu daha da çok ürkütmüştü. Ellerini hemen çekerek koltukta iyice küçüldü.

Gumihonun korkması tilki kuyruğunu harekete geçirmişti, ne zaman bir duyguyu yoğun bir şekilde hissetse hemen kuyrukları dışarıya çıkıyordu. O hızla kuyruğunu gizlerken Bertuğ aldığı tilki kokusuyla tiksindi.

"Şu tilkilerden nefret ediyorum yine evin etrafindaki ormana inmişler, hepsini tek tek avlamazsam ben de Bertuğ değilim."

Neyse ki gumiho onu anlamamıştı zira anlasaydı keskin dişlerini Bertuğ'un koluna geçirirdi.

Lüks bir barın girişine geldiklerinde gumihonun kıyafeti yüzünden tüm bakışlar üzerlerinde toplanmıştı. Bertuğ ablasının aksine ilgi odağı olmaktan nefret ettiğinden ürkütücü bakışlarını insanlar üzerinde gezdirdi. İnsanlar nedenini anlamasa herkes başını hızla eğerek onlara bakmayı bıraktı.

Bulduğu boş bir tabureye oturan Bertuğ kızın da oturması  için kolundan çekti. Gumiho barın içini merakla incelemekle meşguldü. Tıpkı araba gibi bara da yabancıydı. Üst üste dizilmiş şişeler arkafondaki müzik kendi hallerinde sohbet eden insanlar... Yeni avının onu çektirmesiyle kendine geldi, buraya neden geldiklerini merak ediyordu.

Çince, japonca, tayca gibi bir çok doğu dilini bilen Serkan bardan girince arkadaşının bahsettiği adamı aradı. Arkadaşı söz konusu kişinin çok zengin olduğunu fakat tekin olmadığını söylemişti. Sakın fiyat konuşma paranı o versin ve olabildiğince konuya dahil olmamaya çalış diye de uyarmıştı onu.

Bar tezgahının önünde duran ve hanbok (tarihi Kore kıyafeti) giyen kadını görünce neden çağrıldığını anladı.

Elini önce koyu bakışlara sahip adama uzattı. "Merhaba ben Serkan, Melih'in bahsettiği tercümanım."

Bertuğ onun elini sıkarken gumiho havada bırakmıştı. Onun yaşadığı dönemde el sıkışma diye bir gelenek yoktu çünkü.

Kızla korece konuştu, nasıl olduğunu sordu. Tahmini tutmuştu gumiho onu anlamıştı. Sonunda dilinden anlayan birini bulmanın sevinciyle ne kadar sorusu varsa sıraladı.

"Neredeyim ben? Tarihi öğrenebilir miyim?"

Serkan ona gülümsedi, sanırım kızın hafızasıyla ilgili bir problemi vardı.

"12 Haziran 2019, Türkiye, İstanbul."

Gumiho yıla şaşırdı ama üzerinde duramadı çünkü adamın söylediği yer ismiyle aklı karışmıştı.

"Türkiye mi? Joseon Hanedanlığının neresinde bu yer tam olarak?"

Serkan'ın kafası karışmıştı.

"Joseon mu? Kore demek istediniz herhalde? Şuan Kore'den çok uzaktayız başka bir ülkedeyiz. Buraya nasıl geldiğinizi hatırlamıyor musunuz?"

Gumiho nasıl geldiğini hatırlamıyordu ama biliyordu, vazo ülke dışına çıkarılmış olmalıydı. Adamların şüphelenmemesi için bir yalan uydurdu.

"Hayır son bir haftayı hatırlamıyorum. Tarihin 5 Haziran olmadığına emin misiniz?"

Bertuğ, Serkan'ın zihnini okuyarak aralarında yaptıkları konuşmayı öğrendiğinden o çevirmek istediğinde gerek yok dedi. Serkan buna şaşırsa da üzerinde durmadı.

"Adı neymiş sorsana bir de nerede yaşıyormuş? Evimde ne işi olduğunu da sor."

Serkan tüm soruları ardı ardına çevirirken gumiho söyleyeceği yalanları hesaplıyordu.

"Adım Oh Me Ri. Nerede yaşadığımı hatırlamıyorum ya da o evde ne aradığımı. Uyandığımda onun evindeydim."

Yine Serkan'ın çevirmesine fırsat vermeyen Bertuğ, Güney Kore konsolosluğunun nerede olduğunu sordu. Olayın tek çözümü kızı kendi ülkesinin vatandaşlarına teslim etmekti hem dilini de anlarlardı.

Serkan'ın kafası çok karışmıştı, onu tercüme için çağıran adam kızın söyledikleri çevirtmiyor ama anlıyordu. Acaba o da anlayıp konuşamayanlardan mıydı?

Konsolosluğun kapalı olması sebebiyle gumihoyu yanına alan Bertuğ evine döndü ama ablasının kızı görmesini istemediğinden dolayı saati umursamadan çalışanlarının kapısını çalarak gumihoyu onlara emanet etti. Ablasının haberi olmaması gerektiğini ve kızın yabancı olduğunu da söylemişti.

Tilki YağmuruHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin