1

63 4 11
                                    

"günaydın, aşko."

kitabından kafasını kaldırmadan derin bir nefes verdi, derya. sınıfa girenin kim olduğunu anlaması için kafasını kaldırmasına gerek yoktu: atahan şensoy. atahan'la üç senedir aynı sınıftalardı. dokuzuncu sınıfın ilk günü atahan'ın "sen baya kafa kıza benziyorsun." diyerek derya'nın yanına oturmasıyla arkadaş olmuşlardı.

"dördüncü ders oldu. nerdesin sen? aradım, açmadın."

atahan çantasını arka sıraya doğru fırlatırken güldü. derya'nın anaç tavırlarına bayılıyordu. ne zaman neye ihtiyacı olsa elbet derya'ın çantasından çıkardı.

"oo derya hanım, merak mı ettiniz beni?"

derya coğrafya kitabının kapağını sertçe çarparak kapattı. böyle cıvık hareketlerinden nefret ediyordu. atahan'ı gerçekten merak etmişti. bunu yüzüne söylerse iyice sınırı aşacağını bildiğinden söylememeyi tercih etti.

"seni niye merak edeyim ki ben? sevgilim falan değilsin."

"kalbimi kırıyorsun, derya."

derya sağ elini havada sallayarak sıkça kullandığı bana ne anlamına gelen hareketi yaptı. arkasını dönerek pelin'le iki gün önce oldukları deneme sınavı hakkında derin bir sohbete daldı.

atahan duvardaki saati kontrol ettiğinde kantine gidip geri dönmek için dört dakikası kalmış olduğunu fark etti. geniş ve hızlı adımlarla sınıftan çıktı. bir yandan da kendi sınıfına doğru giden insanları kontrol ediyordu. bu derse de girmezse tam gün yok yazılacaktı ve devamsızlık hakkı bitmek üzereydi. bunları düşünürken karşı taraftan gelen birine çarptı.

"yuh ama abi, nereden öğreniyorsunuz yürümeyi?"

çarptığı zincir kolyeli çocuk telaşla özür dileyerek sınıfına koşmaya devam etti. okuldaki herkesi tanırdı ama bu çocuğu ilk defa görüyordu. neredeyse atahan kadar uzundu ama kesinlikle çok daha zayıftı. siyah, üstünde kraliçe elizabeth karikatürü olan bir tişört giyiyordu. atahan çocuğu süzmeye devam ederken zil çaldı. "siktir." diyerek sınıfa geri koşmaya başladı.tarih öğretmeniyle beraber sınıfa girerken ne kadar güzel göründüğünü söylemesiyle öğretmeni güldürmüştü.

herkes atahan'ı çok severdi. derslerinde başarılıydı, yakışıklıydı, komikti ve herkesin ilgisini çekebilecek ilginç konularda bilgi sahibiydi. kantinciyle ekonomi hakkında konuşur, alt sınıflarla öğretmenlerin dedikodularını yapar, son sınıflara ucuz test kitabı bulurdu. okul başkanlığına seçilmiş, devamsızlığı sınırda olduğu için müdür tarafından görevden alınmıştı.

öğle teneffüsünü bildiren zil uzun uzun çalarken atahan oturduğu yerden kalkıp iki ön sıradaki derya'nın yanına yürüdü.

"öğle yemeğini benimle yersin di mi?"

derya ve atahan öğle yemeklerinde hep beraber otururlardı ve ikisi de bundan çok zevk alıyordu. derya, hala atahan'a sinirli de olsa çantasından pembe plastik kabı çıkarırken kafasını evet anlamında salladı. atahan, derya'yla merdivenlerden inerken sabah çarptığı çocuğu rehberlik odasının önünde beklerken gördü.

"derya, derya, derya dur. şu çocuğu tanıyor musun?"

derya anlamsızca sağa sola bakındıktan sonra ağırlığını sol ayağına vererek atahan'a döndü. "herhalde tanıyorum. deniz yılmaz, 11/f, 2046. ablası da bizim okuldan mezun. sen niye tanımıyorsun?"

"anlamadım ben de. oy isterken 11/f'ye de sık sık girmiştik aslında."

"pembe saçlı nil'den hoşlanıyordun çünkü. sahi o kıza ne oldu?"

"babasının tayini balıkesir'e çıkmış. lezbiyenmiş zaten. gerçi dil sınıfında hetero insan arayan bende vardı sıkıntı." kahkahalarla gülerek merdivenlerden inmeye devam ettiler. atahan derya'ya "sen git ben geliyorum" diyerek deniz'in yanına yürüdü.

çekik gözleri ve pürüzsüz bir yüzü vardı. saçları neredeyse omuzlarına geliyordu. kendi kendine mırıldanarak elleriyle oynuyordu. bir şeye canı sıkkın gibi görünüyordu. rehberlik sınıfının kapısı açılınca deniz hızla içeri girdi. atahan koridorun ortasında tek başına kalmıştı. deniz'le mutlaka tanışması gerektiğini kafasına not ederek kantine doğru yürümeye başladı.

yavşak atahanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin