HASTANE

15 1 0
                                    

Çok uzun zamandır bölüm yayınlamadığımı biliyorum. Liseye yeni başladığım için okula alışma sürecim oldu. Mazur görün. İyi okumalar.
➰➰➰➰➰➰➰➰➰➰➰➰➰
4. Bölüm
Arya SAKLI
Her şey bir ağır çekim sahnesi gibi işliyordu. Ama beklenilenin aksine kurşun Tarık Bey'in silahından çıkmıştı. Beni vurmak isteyen ve Kamer amcayı vuran adam yere yığılırken, kafasını mermere çarptı ve tok bir ses çıkardı. Ve bu kadar ağır çekimin ardından Uras yanıma koşup, beni kucakladı. Arabaya doğru ilerlerken arkama, Kamer amcaya bakmaya çalışıyordum. Onun için yas tutmak istiyordum. Ölüp, ölmediğini görmek istiyordum. Artık etrafımdaki sesleri duyamıyordum. İnsanların ağızları dehşetle açılıyor ve bir çoğu da Kamer amcanın yanına koşuyorlardı. Yanında bulunan bir kadının ağız hareketlerinden anladığım kadarıyla hala yaşıyordu.

"Seni aptal! Sana dediğimi yapsan bunlar olmayacaktı, seni görmeyeceklerdi. Aptal, aptal, aptal!" dedi burnundan soluyarak Uras.
Yol boyunca tek söylediği kelime 'aptal'dı. Ve haklıydı. Eğer ben onu dinleseydim Kamer amcayı vuran adam ölmeyecekti, zorunlu dedem Tarık Bey de bir katil olmayacaktı. Gerçi o adam her iftiradan kurtulmasını da bilirdi.

Biraz daha kendime geldiğimde, yalvarır bir sesle konuştum. "Beni geri götür." Hıçkırık. "Kamer amcayı görmek istiyorum."

"Hayır." Keskin ve pürüssüz bir 'hayır'dı bu.

"Seni dinlemek zorunda değilim." Haklıydım. O kimdi ki? Kim? "Kendim gidebilirim." Haklıydım. Başımın çaresine bakabilecek bir yaştayım.
"Gerçekten mi? Bunca şey olduktan sonra seni bırakabileceğimi mi sandın? Adamlar seni gördü. Artık herkes senin peşinde." dedi.

"Sana ne ya? Benden sana ne? Kimsin sen? Kim? Abim mi? Babam mı?" diye bağırdım ve bu benim bile sınırlarımı zorlayacak yükseklikte bir bağırmaydı.

Gözleri karardı. Buz mavisi gözlerinin laciverte dönüşmesini korkuyla izledim. Arabayı yol kenarına çekti. Kapının kilidini de tek düğmeyle açtı. Ve sakin bir sesle konuştu. Gerçekten sakin bir sesle konuştu.
"Git."

Şaşırdım. Bağırmasını ve... Ne bekliyordum ki? Ona o kadar hakaret etmiştim ve hala kalmamı isteyeceğini ve benimle geleceğini falan mı? Evet Arya, kendini kandırmaya devam edebilirsin.

"Nasıl yani serbest miyim?" Hayır, bunları söylememek gerek. Sevinmem gerek. "Güzel."

"Bu arada, bence önce hangi hastaneye gittiğini öğren, ufaklık." dedi hiç de kızgın olmayan sesi.

Ve ağzımdan çıkan şeylere engel olamadım. "Şu an bana kızgın olman gerekmiyor muydu?"

"Neden? Ben senin HİÇBİR ŞEYİNİM. Hatırlattığın için sağ ol." dedi ve yine beni şaşırtarak sesinde hiçbir duygu yoktu. İğnelemesi dışında tabii.

Kapıyı çarpıp, çıktım. Sinirliydim, ama neden sinirli olduğumu bilmiyordum. Beni umursamamasına mı sinirlenmeliyim? Ya da bu kadar çabuk beni dışarı bırakmasına mı? Hava kararmıştı artık. O adamların peşimde olduğunu ve beni öldürmek istediklerini de biliyordum. Bir koyundum ve kurtların ağzına sekerek ilerliyordum.

Kamer amcanın telefonunu aradım ve oradaki yetkiliden kaldığı hastaneyi öğrendim. Daha sonra hastanenin çok uzak olmadığını düşünüp yürümek aklıma geldi. Böylece daha kolay av olurdum. Kararımı vermiştim, yaşamak istemiyordum. Hiç kimsem yoktu. Anneanneme yük olmaktan başka bir işe yaramıyordum. Ilgaz'dan sonra fazladan bir boğazdım. Geride bıaktığıma üzüleceğim tek kişi Ilgaz'dı, o olmasaydı şimdiye intihar edip, ölmüştüm. İncecik kollarını annemlerin fotoğrafına sardıktan sonra benim fotoğrafımı da alırdı kollarına. Keşke o lanet dedem, beni vurmak isteyen adamı öldürmeseydi de, ben ölseydim. En azından ölümümün intihar değil de, cinayet olması, isteyerek ölmediğim düşüncesi uyandırırdı. Bunları düşünürken hava iyice karamış ve etrafta tek tük insanlar kalmıştı. Karanlık beni korkuturdu. Küçüklüğümden beri aydınlık bana daha cazip gelmişti. Oysa karanlık sadece karanlıktı. Bana hatırlattığı şey ölümdü. Bu yüzden oda lambası açık uyurdum. Gecenin karanlık saatlerinde annem gelir, kapatırdı.

Parıldayan KaranlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin