1📻

263 28 2
                                    

Eski zarifliğini kaybetmiş elleri ölçüsüz uzayan saçlarında gezindi. İlkokulda yaptıkları çim adamdan farksız olmalıydı fakat bunu onaylayacak herhangi bir yansıtma yüzeye sahip değildi. Telefona bakası yoktu, bir süredir de kapalıydı ve motorunun aynasında biçimsiz sakalını da göresi yoktu. Ordudaki mecburi günleri bitince kendini attığı bu yeni mahrumiyet bölgesinde kalbindeki son dağınıklıkları toplamayı ummuştu. Fakat felakete hazır olmak diye bir şey yokmuş, alışmak durup dinlenmekle değil yine yaşamakla olurmuş. Gün geceye solarken ateşe attığı bir iki odun parçasının yangına alışmasını izlerken düşündüğü buydu.

Doğrusu iki yıl sonra nereden başlayacağını bilmiyordu ve eski meseleleri düşünüp durmak daha kolay geliyordu ya da bu da bir alışkanlıktı. Her sabah şafaktan evvel başlayan talimler onu dünyaya daha dirençli kılar sanıyordu, ateşi üzerine kurulmuş erişte çanağını tembel tembel karıştırırken derince iç çekti. İki yıl evvel işleri nasıl yapıyordu, asker olmadan önce kimdi ve nelerle meşguldü..

Gökyüzünde yükselen uçağın yıldızlara karışan ışıklarında geçmişini izledi.

Bilgisayar teknolojileri bölümünde üçüncü sınıfa geçtiği yazdı. Bahar dönemi henüz bitmişti. Malum olayı gözlerini sıkıca yumarak atladı. Sonra yine orduda buldu kendini. Oysa bölümü dondurup kaçar gibi kendini orduya atışının sebebi o malum olaydı.

Şimdiye çoktan mezun olmuştur diye düşündü, buruk bir gülüşe mecali olmayan dudakları titrer gibi kımıldandı. Dokunaklı bir şarkı gibi döküldü nefesi. Islık çalası tuttu. Lakin gece sahnesini alan böceklerin, kurbağaların sesi bu yaz akşamının tek söz sahipleriydi. Onları dinledi tuzu eksik eriştesini yerken.

Askerde öğrendiği en iyi şey istese de istemese de sorumlu olduğu ile meşgul olmaktı. Onu aşmanın en iyi yolu üzerinden geçmekti ve ateşi karıştırdığı çubukla yere onu adını yazdı.

             .. Sehun...

Tutuşmaktan son anda toprağa sürülerek söndürülen çubuk, sıcak toprağa bu ismi işledi. Ve anılar sel gibi boşandı gözlerinden, görüntüler eski lakin hisleri yerli yerindeydi. Dilinde hala o acımtırak tat vardı, üzerindeki bakışları itişmesini hissediyor, sırtı bir ürperti ile omuzlarından bütün bedenini sarsıyordu. Fısıltılar çayırlarda gelincikleri sallayan rüzgarla kulaklarına doldu.

KyungSoo değil mi şu....

Son sınıflardan Sehun'a abayı yakmış..

Ne yani bir erkeğe mi..?

Sehun' a düşmeyen mi var...

Sehun karşılık vermemiş..

Kendini ne sanıyor, kendi gibi Sehun'un da mı hayatını mahvetmek istiyor..!?

İbne, ağzının tadını biliyor..

Hiç ibne tipi de yoktu ama ..

Sehun'a da bulaştırmasa bari..

Sehun'un iyi niyetinden böyle faydalanması çok çirkin.. o sadece alt dönemine yardımcı olmak istemiş..

Nasıl hala fakülteye gelmeye yüz bulabiliyor..

İsmin üstünü bir hışımla karaladı, toprakta tozlu bir çukur açıldı, çatlaktan böcekler kaçıştı. Onlardan özür diler gibi ateşe attı çubuğu. Oturduğu kütükte ellerini geriye yaslayıp basını göğe çevirdi. Şehrin ışıklarının yıldızları susturamadığı kırsalda rüzgar da dinince fısıltılar kayboldu.

Işıklar gözlerinden düşse bileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin