1. Bölüm ~328~

620 153 657
                                    

Elenor'dan 11 yıl sonra...

Kulakları tırmalayacak şekilde "328 tekrar!" diye bağıran profesörün ne yaptırmaya çalıştığını idrak edememiştim ki birden fazla silahın namluları bana doğrultularak tetikleri çekildi, ardından ateşleme sesleri duyuldu ve üzerime mermiler yağmaya başladı. Kafama isabet edecek şekilde hedeflenen merminin sesini duyumsadığım sırada başımı arkaya doğru yatırarak savuşturmayı başardım. Peş peşe atılan silah mermilerinin seslerini dikkatlice dinleyerek kaçış planımı oluşturduğumu sanmıştım ki, A.Z.N.P operasyonunun başlaması dikkatimi dağıttı ve dengemi kaybederek tökezledim. Sağ kolumdaki yanma hissine bakılırsa çoktan vurularak kaybetmiştim, ayrıca acı verici ceza yöntemleriyle uzun vakitler geçireceğim belli olmuştu. Gözlerimin önündeki siyahlıkta beliren şifreli sorulara aklımdan cevap vermem gerektiğini bildiğim için sakinleşip zihnimi toparlamaya çalıştım.

Tam karşımda ilk Yunanca olmak üzere 6 dil - Tükçe, İngilizce, Almanca, İtalyanca, Japonca - ile karıştırılmış sorular durmaktaydı. Kendime daha fazla zarar vermemek için hepsini doğru cevaplamak mecburiyetinde olduğumu bilerek hemen düşünmeye başladım. Karışık bir şekilde sorulan bu dillerin talim sırasında olması, bünyeyi çok sarsan bir durumdu.

Neden mi?! Çünkü burada eğitmenler dışında hiç kimse görmüyor. Hayır, kör değiliz. Sadece sayın Bilim İnsanları gözlerimizin en ufak şekilde dahi göremeyeceği lens şeklinde bizim için özel geliştirilmiş cihazlar taktılar.

Kafanız karıştı değil mi? Öyleyse nasıl rahatça hareket ettiğimizi merak ediyorsunuz! Görme duyumuz dışındaki bütün duyu organlarımızla. İşte buranın asıl amacı bu! İnsanlar göremedikleri zaman, geride kalan duyuları adeta mükemmelleşmiş oluyor.

Mesela; 2 katlı bir evin en dip odasında olsak bile sokaktan geçen birinin adım seslerini duyabiliyor, yemeğin içindeki baharatın miktarını bile kollayarak anlayabiliyorduk ve daha nice şeyleri. Bunlar sadece en küçük ayrıntılardan bir kaç tanesi!

Birkaç saniye içerisinde sorulan yüzlerce soruluk testin ardından A.Z.N.P. operasyonu sona erdi. Biraz beklememe rağmen hala kendime gelemediğimi zannediyordum. Taki ayağa kalkacağım sırada kolumu sertçe kavrayan Profesörün bana olan öfkesini hissedene kadar. İşte bu defalarca vurulmaktan bile daha kötü olan yegane şeydi ve benliğimi mahvetmek için hazırlanıyordu.

-"Ne yaptığını zannediyorsun sen!" diye bağırışının kulaklarımda yankılanmasını her zaman olduğu gibi sessizlikle karşıladım. -"Sana öğretilenleri uygulayacaksın, kendi aciz düşüncelerinin yönlendirmesini değil!" Ardından etrafta bulunan diğer deneklere yönelerek konuşmasına devam etti.

-"Beceriksizliğinizin bir önemi yok, asla da olmayacak! Bunu o zayıf benliğinize kazıyın! Burada bulunmanızın bir amacı var, bunun hatırlatılmasına ise ihtiyaç yok!"

Sert solukları etrafta yankılanırken yüzünü yüzüne yaklaştırarak ekledi -"328! Sana gelecek olursak, şu durumda gerekli olan ceza yönteminin ölüm olduğunu herkes biliyor fakat operasyonu bitirmiş olman, bu durumu engellemeye olanak sağladı. Sakın o küçük zihinlerinizden A.Z.N.P. operasyonunun eğitim esnasında olabileceğini söylemem gerektiğini düşünmeyin. Her şeye hazırlıklı olmak zorundasınız. Yaşamak için şaşırmak yok. ANLAŞILDI MI!"

Her ne kadar sessiz duruşumuz bu olanları kabul ettiğimiz anlamına gelmese de asla karşı çıkmıyor, ne söylerse onaylıyorduk.

-"Güzel. Şimdi herkes dağılsın. 328! Bugün kurtuldun ama şunu unutma, her seferinde şansın bu kadar yüksek olmayacak ve unutmadan yaranın tedavisini kendi yöntemlerinle halletmen gerekecek!" konuşma bittiğinde herkes hızlı bir şekilde dağılarak uzaklaşmaya başlamıştı. Kimse etrafımda kalmadığında sırtımı dikleştirip yavaşça ilerleyerek geçmişi, bugünü ve yarını düşündüm. Yüzümde benden habersiz acı bir ifade dolaşırken buraya ilk getirildiğim gün zihnimin karanlığında yayılmaya başladı.

-"Baba beni sırtına al lütfen!" derken adeta yalvarıyordum. Babamın hafifçe gülümseyerek -"Gel bakalım küçük hanım" demesiyle beni havaya kaldırması aynı saniyede gerçekleşti. Tam sırtına aldığı sırada kapı şiddetli bir gürültüyle çalınmaya başladı. Bir eliyle beni sabitleyip diğer eliyle de kapı kulpunu tutarken yumruk sesleri artmış, kapı hiddetli biçimde arka taraftan açılmaya çalışıyordu.

Babam yavaşça demir kapıyı araladığında görüş açıma o ana kadar hiç görmediğim fakat daha sonra devamlı yanlarında bulunmak zorunda kalacağım adamlara korku dolu gözlerle baktım. Babamın yüzünün aniden alt üst olması durumun iyi olmadığına işaret ediyordu. Bir anda eve girip beni babamdan ayırdılar. Ağlayıp bağırdığım esnada ise O, hiç bir tepki göstermiyordu.

Annem neredeydi? Babam niye beni almaya çalışmıyordu? Daha da önemlisi bu adamlar kimdi!? Kafamda birçok soru vardı fakat verecek cevabımın olmaması beni daha da korkutuyordu!

Nasıl olduğunu bilmediğim şekilde birinin omuzunda sürüklendiğimi hatırlıyorum. Evimizin kapısı kapanmadan önce babamın çökmüş omuzları ve açık kahve gözlerinden dökülen yaşlar ile bana baktığını fark ettiğimde artık bende gözyaşlarıma hakim olamamıştım. Tam o esnada kapıyı sertçe kapattılar, bense son kez "BABA!" diye çığlık atarak ebedi karanlığımla tanışmış oldum.

Uyandığımda hiç bir şey görmüyordum. Ne kadar küçük ellerimle gözlerimi ovuştursam da derin bir karanlıktan başka bir şey yoktu. Adeta kör olmuştum! Son olanlar aklıma geldiğinde ise büyük bir haykırışla -"Baba!" diyerek ağlamaya başladım.

Sanki bağırdığımda yanıma gelecekmiş gibi hissediyordum. Aslında bu durum doğru değildi, biliyordum ama yine de bu duruma inanmak istememiştim. Beni burada bırakmayacaklarına inanmak istiyordum! Feryadım ortamda yankılanırken bir çok çocuğunda aynı esnada ağlama sesleri etrafa yayıldı. Bu toplu uğultuyu duyduğumda sesler o kadar yoğun gelmişti ki, göz yaşlarımı dahi silmeden küçücük ellerimi kulaklarıma olabildiğince sıkı bastırdım.

Sesler o kadar çok ve o kadar yüksek geliyordu ki dayanamayıp olduğum yere diz üstü çöktüm. Bu sırada biri konuşmaya başladı ve herkes aniden sustu. Sesindeki tınıdan erkek olduğunu anladığım kişiyi tanımıyordum. İlk olarak kendisini tanıttığında isminin profesör Martin olduğunu öğrendim ve onu sakin bir şekilde dinlemeye çalıştım. Sözleri gayet mantıklı gelmişti, eğer uslu durursam belki ailem gelir ve beni buradan kurtarabilirlerdi.

Etrafımdan yine ağlama sesleri geldiğinde ellerimi kulaklarıma daha sıkı bastırdım. O halde ne kadar kaldım, yanımdaki çocuklar ne zaman gitti hiç bir fikrim yoktu. Daha sonra kolumdan kaldırılarak sürüklenmeye başladığımda birinin önüne atıldığımı hissettim. Hani bilirsiniz ya , bir diken batmasından daha rahatsız edicidir izlenmek: İşte vücudumun her yerinde hissettiğim tam olarak buydu.

-"Merhaba küçük hanım" diye seslenenin profesör Martin olması şaşırmama sebep olmuştu

-"Merhaba bende Ta..."diye ismimi söyleyecek iken sözümü kesti.

-"İstersen sana tekrar hatırlatayım, isim yok!"

-"Peki ben, bana ne diyeceğim?" diye sorduğumda hafif bir gülme sesi geldi. Tatlı ve hoş : Tıpkı babamın ki gibi.

Profesör Martin -"Sana ve arkadaşlarına numaralar vereceğiz ve sen kendini numarayla tanıyacaksın." dediğinde hemen atılıp, "Numaram ne?" diye hevesle sordum.
Bu durum hoşuma gitmişti. -"328 küçüğüm" dedi ve bende onun ardından tekrar ettim. -"328!"

Neden göremediğimi sorduğumda sıkıntılı bir nefes verdi. -"Duyu organlarınızın daha iyi çalışması için görüşünüzü kısıtlayan özel bir teknolojiyi taşıyorsunuz. Kısaca lens denilebilir." Anlamamıştım. -"Lens ne demek?" diye sorduğumda yere çömelip benimle aşağı yukarı aynı boya geldi.

-"Boş ver lensi, sen onu siyah bir mürekkebin gözlerine döküldüğünü ve temizleninceye kadar çıkmayacağını düşün." Yani boya mı dökülmüştü gözlerime!? Tuhaf olduğu aşikardı fakat şuan bu konu önem arz etmiyordu.

Aniden -"Temizleyin o zaman!" diyerek çıkıştım. Madem görmememin basit bir açıklaması vardı o halde daha neyi bekliyorlardı! Gür bir kahkaha atıp -"Seninle baya iyi anlaşacağız küçüğüm!" derken yanında bulunan diğer adamlar beni ellerimden tutup ters yöne doğru bedenimi sürüklemeye başladılar.

Benimse kafam arkada göremeyeceğimi bildiğim halde ona bakmaya çalışırken dudaklarımdan hayatımın geri kalanı dökülmüştü. Siyah Mürekkep!

Siyah Mürekkep ~Raflarda~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin