Odanın içerisinde bir o yana bir bu yana gidip geliyordum. Bu akşam olanları düşündükçe Ege'nin bileğini tuttuğum elim sanki alev alıp yanıyordu.
"Alya, gerçekten saçmaladığını düşünüyorum. Biz elfiz biliyorsun, kimin bileğini tutarsak onun geçmişini öğreniriz. Bu her kim olursa olsun." Beni gerçekten bütün içtenliği ile anlayabilecek tek kişiye, bebekliğimden beri yanımda olan arkadaşıma, bütün olanları anlatmıştım. Ancak tam da düşündüğüm gibi o da bana inanmamıştı.
"Mersa, ne olduğumuzu gayet iyi biliyorum. Tabii güçlerimizi de. Bana ne olduğumu anlatmana gerek yok bu durum sadece daha fazla sinirimi bozuyor. Bir çıkmazın içerisindeyim görüyorsun. Beni en iyi anlayacak kişi de sensin ama anlamayı reddediyorsun. Ne zaman sana yalan söyledim ki?"
"Hiçbir zaman."
"O halde neden bana inanmamayı seçiyorsun? Madem inanmıyorsun bana açıkla. Neden bu akşam öyle oldu, neden kim olduğunu ve geçmişini öğrenemedim, niye her şey zihnimde bir sis bulutu gibiydi? Açıkla çünkü, bana inanmıyorsun ve ben düşündükçe kafayı yiyorum." Bir süre sessiz kaldıktan sonra kulaklarımı Mersa'nın sesi yeniden doldurdu.
"Bilmiyorum. Bende böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyorum. Alınma Alya ama sanrı görmüş olabilir misin?" En yakın arkadaşımın bana inanmaması gerçekten beni daha fazla yoruyordu. Bu durum bana artık şakaklarımda bir ağrı hissettirmeye başlamıştı.
"Mersa, yaşadığım her ne ise sanrı falan değildi. Olanları çok net bir şekilde hatırlıyorum. Ve o çocuğu tekrar görebilmek için canımı bile veririm." Yatağımın üzerinde duran siyah kabana bakıp elime aldım. Hızla odamın kapısını çarpıp evden de dışarıya çıktığımda karşılaştığım keskin soğuk iliklerime kadar kendini hissettirmeyi başarmıştı . Sessiz ve bomboş olan sokakta yürürken bana eşlik eden tek şey ayak seslerimdi. Ya da ben öyle sanıyordum...
Bir süre sonra tanıdık bir şey hissettim. İliklerimden giren soğuk bu sefer her zaman olduğundan farklı bir şekilde adeta ruhumu çekiyor gibiydi. Aldırış etmeden yürümeye devam ediyordum fakat her adımımda sanki ruhum daha fazla çekiliyordu. Bir süre sonra dizlerimin bağı çözüldü ve sokağın ortasında dizlerimin üzerine düştüm. Benim düşmemle birlikte büyük bir fırtına çıktı. Sokaktaki ağaç yaprakları gözümün önünde silüet şeklini almaya başlamıştı. Korkuyla önümde duran yapraklara baktığımda oluşan silüet birden gerçek bir insana dönüştü. Karşımda gördüğüm kişiyle vücudumda bir şok dalgası oluşurken beynim hafiften uyuşmaya başladı. Bilincimi kaybedip bayılmadan önce duyduğum tek cümle ise;
"Beni bulmak istiyorsan şehrin çıkışında bulunan Jeepers binasına git."
Olmuştu...
Evet bu oydu. Evden çıkmadan öncesinde onu tekrar görebilmek için uğrunda canımı bile verebileceğimi söylediğim kişi... O bu akşam karşıma çıkan kişiydi. O Ege'ydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SANRI
General FictionSanrı... Gerçekte hiç varolmamış şeyleri görmek ve işitmek. Peki ya her şey bir sanrıdan ibaretse?