Uyandığımda gözlerimin üzerindeki ağırlık yüzünden gözlerimi açmakta zorlanıyordum. Biri elimi tuttuğunda son bir kuvvetle gözlerimi açmayı başarmıştım. Elimi tutan kişi Mersa'ydı. Destek olmak istercesine elimi avuçlarının içerisine almıştı.
"Sana bunu kim yaptı Alya? Sana inanmalıydım özür dilerim." Gözlerindeki yaşlarla bana pişman olmuş bir şekilde bakıyordu. Ama sonradan pişman olması benim için tabiki hiçbir fayda etmiyordu.
"Bence onu fazla yormamalısın Mersa." Bakışlarım Mersa'nın arkasından gelen sese yöneldiğinde elf başkanının burada olduğunu fark ettim. Kendimi hastane yatağında olabildiğince toparlamaya çalışarak bu adamın burada ne aradığını anlamaya çalıştım.
"Telaşa gerek yok kızım. Dinlen, rahatını bozma. Yaşadığın durumu arkadaşın anlattı fakat birde senden dinlememiz daha sağlıklı olur. Normal bir şey yaşamadığın ortada. Yani bu durum en azından bizim dünyamızda sıradan bir şey olarak karşılanmıyor. Bildiğin her şeyi anlatırsan bize, bizim için çok önemli olan bilgiler verebilirsin."
"Bilmiyorum. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Zihnimin içerisinde sanki bir sis bulutu var ve bütün bildiğim her şey onun arkasına gizlenmiş gibi hissediyorum. Hatırladığım tek bir şey var tek bir kelime... Jeepers. Sadece bu, bunun anlamı ne olabilir ki, sadece bir isim. Önemli bir şey olduğunu sanmıyorum." Mersa gözlerini anlamsızca üzerimde gezdirdi.
"Peki ya bana anlattıkların, onları da hatırlamıyor musun?"
"Hiçbir şey hatırlamıyorum."
"Pekala, bu kadar bilgi ile yetinmek zorundayız sanırım. Mersa, sende arkadaşını çok fazla zorlama kızım. Sadece ona dikkat etsen yeterli, tek başına bir yere çıkmasına izin verme. Bu onun için güvenli olmaz. Tekrar buna benzer bir durum yaşanırsa bana mutlaka ulaşın. Sana geçmiş olsun kızım."
Elf başkanı da son konuşmasını yaparak odadan çıkmış bulundu. O çıkınca etraf birden karardı. Odadaki lambalar sanki dans ediyor edasıyla yanıp sönmeye başladı. Ani bir korkuyla örtünün altına girip çığlık atmaya başladım. Benim çığlıklarım Mersa'yı da korkutmuş olacak ki etrafta 'güvenlik' diye çığlıklar atarak koşuşturmaya başlamıştı. İçeriye giren doktor ve güvenlik ekibi bizi zar zor sakinleştirdiğinde aslında ortada hiçbir şey olmadığını fark etmemiz çok uzun zamanımızı almamıştı. Mersa yaşanan bu durumdan sonra dinlenmek istediğini söyleyerek yatağımın hemen yanında duran koltuğa uzandı. Gözlerimi televizyona odakladığımda zihnimi zorluyordum. Artık yaşanan her şey bana bir rüya gibi geliyor ve sanki biri tarafından kontrol edildiğimi hissediyordum. Bu şekilde düşünmeye devam ederken ani bir soğukluk sardı bedenimi. Beynim algıladığı tüm sesleri reddedermişcesine kendini kapatmış gibiydi. Vücudum kaskatı kesilirken elimden hiçbir şey gelmemesi beni daha fazla telaşa sokuyordu. Bir güç elimi tutup gözlerimin hizasına kaldırdı. Ve o an, sadece o an üç kelime gördüm ellerimde 'öldürmek, tarih, krallık'. Bu hissin vücudumdan çıkışı bende büyük bir acı hissettirmişti. Birden yatağa geri düşen elim Mersa'yı endişelendirmiş olacak ki yattığı yerden kalkıp hızla yanıma geldi.
"Alya, iyi misin?" Elini yanaklarımda gezdirip ateşim olup olmadığına baktı. Konuşmak, sormak istediğim şeyler vardı. Fakat ağzımdan tek bir kelime öyle güçlükle çıkacak gibi hissettiriyordu ki...
"Mersa, kütüphaneye git. Arşivlere bak. Krallık, öldürmek, tarih bu kelimelerle ilgili ne bulursan getir bana. Çabuk ol!" Mersa hızla eşyalarını alıp odadan çıkarken,
"Anneni arıyorum az sonra burada olur. Bir bilgi öğrenir öğrenmez seni haberdar edeceğim." Dedi. Ve gitti.
Aradan bir süre zaman geçtikten sonra annem odaya girdi. Hemen yanıma oturup saçlarımı okşayarak başıma bir öpücük kondurdu. Gerçekten bu bana iyi hissettirmişti.
"Özür dilerim kızım. Yanında olamadım. İyi misin?"
"Ah, sorun değil anne. Ben iyiyim ama olanlar normal mi anlayamıyorum. Birden kendimi kaybediyorum ve kendime geri gelirken canım yanıyor. Bana neler oluyor anne?" Gözlerimde biriken yaşlar beni daha da duygusallaşmaya zorluyor gibiydi.
"Bilmiyorum kızım. Bir tür elf hastalığı olabilir diye düşünüyorlarmış. Ama ne kadar normal bir hastalık hiçbir fikrim yok."
Annem cümlesini bitirdikten sonra telefonum çalmaya başladı. Ekranda Mersa yazısını görür görmez telefonu hızla açtım.
"Kütüphanede çalışan arkadaşım sayesinde bir miktar bilgi elde ettim. Yarın tekrar bir şeyler araştıracağım ama önceliğim başkanla görüşmek. Biraz sonra elf başkanı ile konuşmaya gideceğim. Sonra yanına gelirim. Ama bunları duymak istediğinden emin misin bilmiyorum. Kendini hazırlasan iyi edersin, daha fazla sarsılmanı istemiyorum."
Ardından bir şey dememe fırsat bırakmadan telefonu yüzüme kapattı. Bunlar da ne demek oluyordu? Neden başkan bu konu ile yakından ilgileniyordu, neden Mersa'ya göre bunları duymak istemeyebilirdim? Her şey git gide karmaşık bir hale bürünüyordu ve bu durum beni gerçekten yormaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SANRI
General FictionSanrı... Gerçekte hiç varolmamış şeyleri görmek ve işitmek. Peki ya her şey bir sanrıdan ibaretse?