4. BÖLÜM "Portakal"

23 8 10
                                    

"Abi?"

Abim hızla yanımıza gelip bana baktı ve "kim bunlar?!" dedi. Korkuyla Kaan'a ve Rüzgar'a çevirdim gözlerimi. Rüzgar düz anlam ifade etmeyen gözlerle bana bakarken, Kaan da güven vermek istercesine masum ve güler yüzle bakıyordu. Abim Kaan'ın gülümsediğini görmüş olacak ki "sen hayırdır lan?!" diye sordu. Kaan sadece omuz silkmekle yetinince abim iyice sinirlendi ve Kaan'a doğru yürümeye başladı. Yumruk yaptığı elini havaya kaldırınca korkuyla Kaan'a baktım. Gözleri beni bulunca tekrar o güzel ve güven veren gülümsemesini yüzüne yerleştirdi. Ardından "sakin ol güzelim, korkacak bir şey yok" dedi. Abim artık kendini tutamayıp "güzelim ne lan!?" diye bağırdı ve yumruğu Kaan'ın yüzüne geçirdi. Ben korkuyla çığlık atarken Rüzgar da abimi tuttu. Abim Rüzgar'dan kurtulup Kaan'a doğru ilerlerken aralarına girdim. (Çünkü ben bir kara kediyim mdmmddm)

Tam Kaan'a döndüğüm sırada etraf karardı, çok uzaklardan annemin sesini duydum.


                                               《●》





Gözlerimi yavaşça araladım. Beyaz ışık gözlerimi kamaştırıyordu. Kendi kendime "öldüm mü lan ben!?" diye sordum. Biri "evet öldün, senin yokluğuna dayanamayıp bizde öldük. Şimdi de mahşer yerinde bekliyoruz" dedi. Kimin söylediğine bakmak için kafamı çevirdim. Annem dalga geçercesine bana bakıyordu. Rüzgar kahkaha atarak "bak birazdan da sırât köprüsünden geçeceğiz" dedi. Abim de gülerek "bu gerizekalı yürüyemez düşer lan" derken Kaan gözlerini devirip "dalga geçmeyin ya benim güzelimle" dedi ve yanıma geldi.

Yaaa çok tatlığğğ!

Ha bu arada bişey dicem; ben her gözümü kapattığımda neden kavga eden insanlar barışıyor?

Yemin ediyorum çok mübarek kızım ya!

Kaan dudağımın kenarında parmağını dolaştırınca kocaman gözlerle ona baktım. "Acıyor mu burası?" diye sorunca başımı aşağı yukarı salladım. Sanki canımı acıtıyormuş gibi yüzünü buruşturup elini çekti ve gözlerini kaçırarak "gerçekten çok üzgünüm Ebru. Özür dilerim" dedi. Gülüp "aman boşver ya. Çok acımıyor zaten. Hem ölmedim hala buradayım. Kurtulamadınız benden, zaa. Hem sen niye özür diliyorsun ki?" dedim.

Neden zaa dediğimi bende bilmiyorum, çaktırmayın.

Rüzgar benim 'zaa' dememden daha saçma bir gülüşle "Lan çocuk sana yumruk attı. Onun yüzünden hastanedesin" dediğinde gözlerimi Kaan'a çevirdim. Yine gözlerini kaçırıp, başını yere eğdi ve ensesindeki saçlarıyla oynamaya başladı. Lan bunlar bilmiyor ama ben mazoşist olmaya meyilli bir veledim! Cidden çok fazla acımıyor ama yine de acısı hoşuma gidiyor.

Ama ben Kaan'ımı bunlara yedirir miyim?

Tabi ki hayır!

Gözlerimi Kaan'dan ayırıp Rüzgar'a ve abime çevirdim. Daha sonra sinsice sırıttım ve "yok lan! O yumruk yüzünden değil, siz iki beyinsiz benim beynimi sömürdünüz ya işte o yüzden hastanedeyim ben. Kalbim dayanamadı be beyler. O yüzden de bayıldım" dedim. Kaan başını kaldırıp bana şaşkınca bakarken diğerlerinin de ondan pek bir farkı yoktu. Kaan'a elimle 'gel' işareti yapıp yatakta oturur pozisyona geldim ve onun da yanıma oturmasını sağladım. Sonra elimi yumruk yapıp havaya kaldırdım ve tam Kaan'ın önünde tuttum. Sonra da "bana bak Kaan, bizim bu oyunu kazanmamız lazım. Benimle misin?" diye sordum. Dediğim şeyi anladıktan sonra başını aşağı yukarı salladı ve "her zaman" dedi. Ben elimi indirirken o da kolunu omzuma attı ve beni kendine doğru çekti. Sırıtarak Rüzgar'a ve abime baktım. Rüzgar abime dönüp "Doğan abi, bu oyunu bizim kazanmamız lazım. Şu iki salağın kazanmasına izin veremeyiz. Şimdi bir karar ver. Bu oyunda beraber miyiz?" diye sordu. Abim de kolunu Rüzgar'ın omzuna attı ve "tabi ki kardeşim" dedi. Annem gözlerini devirip "itilaf ve ittifak devletleri gibi niye karşı karşıya duruyorsunuz siz? Çok boş ve ergensiniz! Neyse kalkın gidelim. Hastane normal insanları iyileştiriyormuş, sizin gibi beyinsizlerde işe yaramıyor doktorlar" dedi.

Lan bu karı kesin benim anam ha!

Kurban olduğum nasıl laf soktu öyle...

Annem odadan dışarı çıkarken Rüzgar ve abim de çıkmıştı.

Bende ayağa kalkıp ceketimi giyerken Kaan hala oturup beni izliyordu. Başımı 'ne var' anlamında salladığımda omuz silkip gülümsedi ve o da ayağa kalktı. Kaan kapıya doğru ilerlerken, olduğum yerde durmuş şaşkınca ona bakıyordum. Kapıyı açıp bakışlarını bana çevirdi ve "gelmiyor musun?" diye sordu. Başımı aşağı yukarı salladıktan sonra Kaan'ın yanına gittim.

...

Hep beraber hastaneden çıkıp bizim eve gelmiştik. Kaan ve Rüzgar erkek olduğu için akşam saatinde dışarıda olmaları pek sorun olmuyordu. Annemle beraber akşam yemeği hazırlarken, diğerleri de salonda futbol maçı izliyordu. Annem "Ebru?" diye seslenirken başımı doğrama tahtasından kaldırıp ona baktım. "Kim bu çocuklar?" diye sorduğunda gözlerimi devirip "arkadaşlarım" dedim. Tabi annem susmayıp imalı imalı konuşmaya devam etti.

"Peki o arkadaşların neden kız değil de erkek acaba?"

"Ne yapayım anne? Kız kıyafetleri mi giydireyim çocuklara?"

"Yok kız ondan önce başka bir şey yapman lazım"

"Allah aşkına ne yapmam gerekiyor anne? Bak emin ol bunu sormaya çok korkuyorum. O yüzden sen cevap verme!"

"Korkulacak bişey yok kızım. Sadece portakal alıp onla-"

"Anne sus! Duyacaklar şimdi" diye kızdığımda gülüp "iyi be tamam" dedi.

Dayanamayıp bende güldüm. Ama konu burda kapanmamış olacak ki "Zühre nerede?" diye sordu.

Gülümsemem anında solarken fısıltıyla "gitti" dedim. Daha sonra da boğazımı temizleyip "nakil vermiş anne. Bana haber vermeden okulunu değiştirmiş" dedim. Şaşırsa bile üzüleceğimi bildiğinden sesini çıkartmamıştı. Tüm salata malzemelerini doğrayıp gerekli olan herşeyi ilave ettikten sonra; mutfaktan çıkıp, salona gittim ve masayı kurmaya başladım.

Dalgın bir şekilde masaya tabakları yerleştirirken Kaan yanıma geldi ve yardım etmeye başladı. Gözlerimi ona diktiğimde, "zaten çok yoruldun bugün. En azından yardım edeyim?" diyince başımı minnetle aşağı yukarı salladım. Gülümseyip masayı hazırlamaya devam etti.

Şöyle bir düşünüyorum da; çok sevdiğin birini kazanmak için, çok değer verdiğin birini kaybetmek mi gerekiyor?!


Annem yemekleri servis ederken ben de ona tabakları uzatıyorum. Abim ve Rüzgar derin bir sohbete dalmışken Kaan da beni izliyordu. Herkese tabaklarını verdikten sonra bende geçip yerime oturdum. Annem "hadi hadi utanmayın, zıkkımlanın hepiniz" dediğinde hepimiz kahkaha atmaya başladık. Dudağımın kenarındaki yaradan dolayı canım acırken "dudağım acıdı be" dedim ve yüzümü buruşturdum. Kaan'ın yüzündeki gülümseme de geçerken, Rüzgar ve abim daha da şiddetli gülmeye başladı. "Off susun be gerizekalılar" dedim. Sonra da hep beraber yemeğimizi yemeye başladık.

Kaan ve Rüzgar evlerine gitmek için hazırlanırken bende onları yolcu etmek için ayağa kalktım. Kaan annemin elini öperken Rüzgar da abime sarılıyordu. Hafifçe gülümsedim ve dış kapıya gidip onları beklemeye başladım. Çok kısa bir süre sonra her ikisi de geldiğinde Kaan "yarın evde bekle, ben seni almaya geleceğim" dedi. "Tamam, teşekkür ederim" dedikten sonra Rüzgar'a sarıldım. O da kollarını bana sardıktan sonra ayakkabılarını giydi ve dışarı çıktı. Kaan bana doğru yaklaşıp kollarını belime sararken ben de ona sarıldım. Kaan kulağıma yaklaştıktan sonra biraz hayranlık biraz da şaşkınlık uyandıran o cümleyi kurdu;

"Gülümserken dudağının kenarı acımasın, çünkü gülümsediğimde canım acıyor!.."



Nasıl buldunuz bölümü gençlik?

GEÇMİŞ GELECEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin